Belli grupların aynı özellikleri taşıdığına ilişkin inanışlarımız bir kalıp oluşturur. Bu durum genel olarak 'ön yargı' diye tanımlanır. Kişiler hakkında bireysel düşünmeden, ırkına, milletine, cinsiyetine, ten rengine, düşünce sistemine, inancına, üye olduğu derneğe, partiye, kuruma göre yargıya varırız.
Teninin rengi nedeniyle suç işlemeye daha yatkın olduklarına, düşünce sistemleri nedeniyle bazı şeyleri kabul etmeyeceklerine ya da bize göre olumsuz olacak davranışları göstereceklerine baştan inanır, onlardan uzak durur ya da olumsuz tutumlar, kötü davranışlar gösteririz. Çünkü ön yargılarımız, onların bireysel özelliklerini göz ardı etmemize neden olur.
Oluşturduğumuz ön yargılar dışında, başkalarının davranışlarına anlamlar yükleriz. Komşumuzun 'günaydın' dememesi ya da bizim uygun görmediğimiz bir kelime kullanması, bir davranışı tekrarlaması anlam yüklemek için yeterli olur. İlk akla gelen bunların size karşı yapıldığı düşüncesidir ve bu nedenle kızgınlık yaşanır. Kızgınlık o kişiye karşı davranışlarınızı ve duygularınızı belirler.
YARGIYA VARMA SÜRECİ
Oysa biraz düşününce karşınızdakinin davranışlarına başka anlamlar yüklemek mümkündür. Konunun sizinle ilgili olmadığından başlayan, eski bilgilerinizle bağdaştırıp kişinin özelliği olduğuna uzanan farklı kararlara ulaşabilirsiniz. Bu düşünceler ilişkinizi yönlendirir. Deneyimleriniz, ön yargılarınız ve kişi hakkındaki bilgilerinizle ilişkinizi düzenleyebilirsiniz.
Eğer kişiyi tanıma, o anı değerlendirme, beyninizin arka kısmında var olan eski deneyimlerinizi, bilgilerinizi yeni durumla karşılaştırıp prefrontal lobunuzu kullanarak, yargıya varma sürecini düzgün sürdürürseniz başkalarını değerlendirirken yanılgılarınız azalacaktır. Çünkü bu tür davranışları değerlendirirken yapılan tahminler çoğu kez yanlıdır. Araştırmacılar kendi davranışlarımızı çevresel etkenlere, başkalarının davranışlarını ise içsel ya da kişisel etkenlere bağlama eğiliminde olduğumuzu söylüyor.
İş yerinde kendi yaptığınız hatayı birinin size yanlış evrak getirmesine, yanlış bilgi vermesine kolayca bağlarken arkadaşınızın yaptığı aynı hatayı onun beceriksizliğine, bilgisizliğine ya da deneyimsizliğine bağlamanızın nedeni budur. Yine araştırmalar, başarılarımızı kendi yeteneklerimize, başarısızlıklarımızı ise elimizde olmayan başka güçlere bağladığımızı gösteriyor.
Başkalarının başına gelen kötü şeylerde, başarısızlıklarda onlarda suç ararken genellikle aynı şeyin bizim başımıza gelmeyeceğine, çünkü bizim öyle bir yanlışı yapmayacağımıza inanırız. Bu nedenle soyulan, öldürülen birinin sadece orada olmakla bu durumu adeta çağırdığını, hak ettiğini düşünme eğilimi gösterir ve bunun bizim başınıza gelmeyeceğine kendimizi inandırırız. Ama bu kendinizi inandırdığınız 'adil dünya güvencesi' sizi bir gün aynı duruma düşmekten korumaz ya da daha iyi biri haline getirmez.
Aslında çoğunlukla kişileri tanıdığınızda ve karar vermeden önce bilgilenmeyi seçtiğinizde, tüm bu kalıpların ne kadar yanlış olduğunu görürsünüz. Bu tutumlar çevrenizdeki akrabalarınız, arkadaşlarınız, izlediğiniz medya tarafından desteklenir; hatta bir anlamda oluşturulur ve yönlendirilirse artık ön yargı ve ayrımcılık için hazırsınız demektir.
Ön yargılarınız ayrımcılık yapmanıza neden olur. Bu tutum ve davranışlar, belli gruplar arasında görülmeye başladığı zaman sonuç, grupların birbirine, sonrasında ise kendilerine ve yaşadıkları yere, her şeye zarar vermesi olur. Ön yargılardan, kafanızdaki şemalardan, öğrenmeden, bilmeden, tanımadan yargılamaktan vazgeçmek tutum değişikliğine, iyi ilişkilere, iyi ilişkiler ise ilerlemeye ve birlikteliğe zemin hazırlar. Kötü mü olur?