Yarı yıl tatilinin sonu geldi. Her çocuk için farklı bir tatil oldu. Bu yıl yarı yıl tatilinden önce Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı açıklama yaparak çocuklara ödev verilmemesini söyledi. Hatta tatil sırasında ödev yaparken gördüğü çocukların okullarının soruşturulduğu haberi bile çıktı.
Tatilde ödev verilip verilmeyeceği tartışması bir yana, ödev nedir ve ne işe yarar sorularına yanıt aramak gerekir.
Çünkü her şeye karşın ödev verilen çocuklar oldu. Hiç ödev yapmadan tatili bitiren çocuklar da oldu ve en önemlisi ödev verilsin verilmesin aileleri tarafından ders çalıştırılan, kursa giden çocuklar vardı. Bazı çocuklara ödev olarak kitap okumaları söylenmişti. Belli sayıda kitabı bitirmek, belli kitapları bitirmek ya da belli sayıda sayfa okumuş olmak tatil ödevi olarak veriliyor.
"Boş zamanlarımda kitap okurum" diyen bir toplumda, kitap okumanın görev sayılması normal mi karşılanmalı? Çocukların kitap okumamasından herkes yakınıyor. Gerçi erişkinlerin ne kadar kitap okuduğu da kitap satışlarına bakarak tartışılabilir. Görsel uyaranın bu kadar çok olması, kolay ulaşılan internet, TV ve diğerleri kitap okuma alışkanlığını azaltıyor. Çocukların kitap okumasını istiyorsak, onları zorlamak ya da ödev vermek dışında birşeyler yapmamız gerekir.
Ders olarak verilen ve sadece özeti istenen 'kitap okuma' ödevleri yerine, kitapların tartışıldığı saatler okulun katkısını sağlayacaktır.
Ayrıca çocuklara ödev olarak verilen bazı kitapların içinde yaşları ile uygunsuz argo sözcükler, karşı cinsi aşağlayan kelimeler olduğunu gelen çocukların kitaplarında gördüm. Bu kitapları önerenlerin okumuş olduğundan şüpheye düştüm.
ÖDEVİN İŞLEVİ
Öğretmenler ödev verirken muhtemelen çocukların bilgilerini tekrarlamalarını ve yeni bilgiler öğrenmelerini hedeflemektedirler. Ancak nasıl ve ne kadar ödev verildiğine dikkat etmek gerekir. Ödev işlenen konuların değişik açılardan tekrar ele alınmasına olanak vererek, bilgiyi pekiştirir.
Çünkü öğrenme sürecinde yeni bilgiler önce kısa süreli hafızaya alınır. Uzun süreli hafızaya geçmesi için tekrarlanması ve bilginin pekiştirilmesi gerekir. Ödevden beklenen, kısa süreli hafızada tutulan bilginin, beyinde sinir hücreleri arasında daha önce kurulmayan bağlantıların kurularak bağlantıların artması ve böylece uzun süreli belleğe yerleşmesidir.
Burada beklenen işlevin oluşabilmesi için ne tür bir ödev verildiği önem kazanır. Örneğin çocuğa bir savaşın ya da önemli bir değişimin tarihi öğretilerek ezberlemesi istenirse, çocuk bu tarihi aklından tekrar ederek belleğine yerleştirmeye çalışır. "Bu tarihi alt alta 20 kez yaz" şeklinde ödev verilirse hâlâ bilgiyi kısa süreli belleğinde tutmaya zorluyor demektir. Bu tarihe ilişkin peş peşe beş test sorusu çözerse bilgiyi pekiştirme olasılığı artar. Uzun süreli belleğe yerleştirilmesi için başka bilgilerle birleşmesi, bütünleşmesi gerekir.
ÖĞRENMEYE KATKISI
Verilen ödevlerin ezberlenecek ödevler değil, çocuğun yaşamında olan şeylerle ilişkilendireceği, daha araştırmaya ve pekiştirmeye yönelik ödevler olması gerekir. Tüm bu bilgileri yaşamı ile birleştirip gerektiğinde kullanabilmesi için ise yetiştiremezsem, doğru değilse gibi kaygılardan yani stresten uzak olması gerekir ki ödev işe yarasın. Çünkü stres altında beyin yeni bilgileri öğrenemez. Ayrıca bilginin doğru yere yerleşmesi uykuda olur. Ödev yapmaktan uyuyamamış bir çocuk ya da gençten o bilgiyi hatırlaması ve dikkatini toparlaması da bilimsel olarak beklenemez.
Bilimsel olarak ödevin işlevine bakıldığı zaman, sorunun ödev verip vermemek değil nasıl ödev verildiği ve ödevden neler beklendiği olduğu hemen anlaşılabilir. Çok ya da az ödev yapmak değil, verilen ödevin öğrenmeye katkısı olup olmadığı önemlidir.