Tüm dünyanın yaşamına giren terör kavramı son zamanlarda etkisini ve yayılımını arttırarak, yeni yılın da gündem maddesi olmaya devam ediyor.
Terör devam ettiği sürece, tekrar tekrar aynı şeyleri yazmak ve hatırlamak gerekecek. Çünkü tüm dünyayı etkileyen terör nerede ve ne zaman olacağı belli olmayan, kurbanlarını keyfi seçen bir terördür.
Bu tür terör belirsizlik, belirsizlik ise korku ve saldırganlık yaratır. Kimi kişiler de çeşitli nedenlerle bu korku ve saldırganlığı körükler. Oysa körüklenen korku ve saldırganlık sadece terörizme hizmet eder.
Çünkü terörizmin amacı aslında çok insan öldürmekten ziyade, herhangi bir yer ve zamanda saldırma yeteneklerini göstererek moral bozukluğunu bir araç ve hedef olarak kullanmak, umutsuzluk yaratmaktır. Umutsuzluk ve bu umutsuzluğun çeşitli şekilllerde arttırılması toplumlarda bölünmelere, cepheleşmelere, yöneticilerle çatışmalara ve güvensizliğe neden olur. Terörizmin tam isteği de budur.
Bir süredir peş peşe can kayıpları olan terör olaylarının benzeri hafta başında İstanbul'da yaşandı. Ardından olaylar için basın yasağı haberi geldi ve basın özgürlüğü tartışmaları başladı. Basın ve terör konusu bütün ülkelerde tartışılan bir konudur. İlk kez basın yasağı gelmiyordu. Basın yasağına kızanlar kısa bir süre önce Paris'de yaşanan terör saldırısı sonrasında basın yasağı konulmamasını örnek gösteriyordu.
Paris görüntülerini düşündüğümüzde, basın yasağı olmamasına karşın hiç ceset fotoğrafı görmediğimizi, hatta olay yerlerinin çok yakınlarından bile çekimler yapılmadığını herkes hatırlayacaktır. Ayrıca verilen haberlerde korkuya kapılmış bir Paris değil, ayakta, dik, direnen bir Paris yansımıştı bütün kanallara. Halkın korkmamış olması mümkün mü? Değil. Ama basının elindeki güç topluma istediği duyguyu yansıtabilme gücüdür.
Fransız basını topluma tüm kanalları, gazeteleri, yazarları ile teröristin değil, halkın gücünü yansıtmayı yeğlemişti. Kendi denetimlerini sanırım kendileri yapmışlardı. Biz ise son olay dahil her zaman yasak gelene kadar olan kısa sürede bile yeterince ceset görüntüsüne ulaşabildik. Korkuyu, çaresizliği gün boyu tekrar tekrar her kanalda izledik, kim olduklarını anlamadığımız "uzmanların" yorumlarıyla günler geçirdik. Bu konuda yapılmış araştırmalar var. Onların sonuçlarına göz atmak Fransız basınının seçiminin nedenlerini anlaşılır kılabilir.
KANLI GÖRÜNTÜ OLMAZ
Olayın basında çok fazla yer alması teröriste ve halka teröristin gücünün çok fazla olduğu hissini verir. Ayrıca teröristen çok, otoritenin eleştirilmesi korkuyu arttırır. Terörizmin amacı da budur. Terörizm ve eylemlere ayrılan süre ve yer, terörizmi kitlelerin beyninde devamlı ve kalıcı bir tehdide dönüştürür. Söz, ses ve görüntüler ile milyonlarca kişiyi kendilerini başkalarının yerine koyarak terörizmin dehşetini yaşamaya zorlar. Yorumlar ve olaylar otoritenin suçlanması, çaresiz ve beceriksiz gösterilmesi sonucunu oluşturur. Bu durum otoriteye düşmanca tutum yaratır ki terörizmin en önemli amacı desteklenmiş ve gerçekleşmiş olur.
Ancak basında görüntüden çok sözel ve yazılı bilgilendirme, başa çıkmanın öğretilmesi insanları tetikte tutar ve cesareti arttırır. Terörizm ile aktif olarak başa çıkabilmenin en basit yöntemi bazı savunma ve önlem yollarının halka öğretilmesidir. Bir bomba patladığında ne yapılması gerektiği, şüpheli paketlere dikkat çekme ve uygulamayı anlatma, bomba yerleştirme medotları konusunda bilgilendirme insanların terörizmle başedebilecekleri hissini ve güvenini destekler.
Acıları paylaşmak, mücadele etmek, doğruyu-yanlışı ayırt etmek için kanlı görüntülere ihtiyacımız yok. Güçlü olan terrör ve teröristler değil, biziz. Acımızı yaşar, yaralarımızı sarar, ölenler için dua eder, korunur ama teröre teslim olmayız. Kaderimiz teröristlerin değil, bizim ellerimizdedir.