Biz "Cennet annelerin ayakları altındadır" diyoruz. İngiliz yazar Rudyard Kipling, "Her şeye yetişemeyeceği için Tanrı anneleri yarattı" demişti. Aktör Leonardo di Caprio'nun lafı da güzel: "Annem ayaklı mucizedir."
Annelere böyle övgüler düzülmesi sizi aldatmasın. İnsanlığın taa en başından beri (yani 10 binlerce yıldır) anneler var... Ancak onların varlığını sadece 110 yıldır (1908'den beri) kutluyoruz.
Annesini kaybeden Amerikalı Anna Jervis'in girişimleri, kilisenin desteği olmasa ve tabii ki hediye sektörü de olayın üstüne atlamasa, onun da yapılacağı yoktu.
Ya Türkler? Biz her zamanki gibi, 'istim arkadan gelsin' fazındayız. Türk Kadınlar Birliği ancak 1955'te önermiş de, Anneler Günü kutlanır olmuş. Hepi topu 63 yıl...
Hediye sektörü dedik de... Bazı şirketler, annelerine almaları için evlatlara öyle hediyeler öneriyor ki düşman başına.
Dışarıda çalışmayan, ev hanımı bir anne düşünün. İki çocuk büyütmüş olsun. Yıllarını mutfakta geçirmiş; eşine ve çocuklarına yemekler yapmış. Ortalığı toplamış, silmiş süpürmüş, yıkamış ütülemiş.
Şimdi bu kadına tencere-tava alınır mı? Tost makinesi, mutfak robotu, çay-kahve makinesi, elektrikli süpürge, ütü alınır mı? Tuhaf değil mi?
Bazıları itiraz edecektir: "Ama annem geçenlerde yakınıyordu; 'Tost makinesi bozuldu', diyordu..." Doğru, bu tür cihazlar evde çalışan annelerin işini kolaylaştırıyor. Tam da bu sebeple Anneler Günü'nü beklemeyeceksin arkadaş! Böyle bir eksik olduğunu öğrenir öğrenmez alacaksın.
Hediye olarak çiçekli mutfak önlüğü götürmek, bana Cem Karaca'nın meşhur ettiği Tamirci Çırağı adlı parçayı hatırlatır. "İşçisin sen işçi kal" en vurucu dizesidir. Zengin kızdan hoşlanan çırağa, ustası "Romanları unut, giy tulumunu başla çalışmaya" der.
Anneye mikser, hamur yoğurucu veya ne bileyim kazanlı ütü filan almak, "Ter dökmeye, yorulmaya devam et" demek değil mi? Mesaj açık: "Daha güzel börekler, daha lezzetli kurabiyeler yap, halıyı-kilimi daha iyi temizle, gömlekleri jilet gibi ütüle... Sonra da bulaşığı yıkarsın."
Soracaksınız: O halde ne almalı? İnsanlar farklı farklı olduğu için bunun bir formülü yok.
Ancak basit bir çözümü var: Ne alırsanız alın, hediyeye mutlaka değiştirme kartı ekleyin. Çiçek mi götürdünüz? Yanına gücünüz yettiğince hediye kuponu koyabilirsiniz.
Değiştirme kartları ve hediye kuponları sayesinde anneniz daha sonra arzu ettiği ürünü alacaktır. Böylece kendini 'ev işçisi' gibi değil, tercihleri, beğenileri, hayalleri olan bir insan gibi hissedecektir.
Kaç yaşına gelmiş olursa olsun, annenizin bir kadın olduğunu asla unutmayın.
***
Çöpe giden isimler
İlginç ve eğlenceli bir haber: Çorlu'da soyadı Gür olan bir kişi, bunu Cebe olarak değiştirmek istemiş. Dilekçeyle başvurmuş. Mahkeme de demiş ki "Belirttiğiniz gerekçeler makul ve haklı değil... Bu yüzden talebinizi kabul etmiyoruz."
Olay Yargıtay'a uzanmış. Yargıtay emsal teşkil edecek bir gerekçeyle mahkemenin kararını bozmuş: "Ad ve soyadı kişiliğin ayrılmaz bir unsurudur. Kişi bununla anılır, tanınır ve tanımlanır. Adını benimsemeyen, kişiliği ile özdeşleştirmeyen kimsenin adını değiştirmek istemesi en doğal hakkıdır..."
Bu olay bana eski bir fıkrayı hatırlattı: Adam isim değişikliği için başvurmuş. Mahkeme adamın ismine bakmış: Ahmet Uzunkavakaltındayataruyuroğlu... "Tamam demiş hakim, rahatsızlık duymakta haklısın, peki ne olmasını istiyorsun?" Cevap: Mehmet Uzunkavakaltındayataruyuroğlu...
Kıssadan hisse: Böyle durumlarda, kimin neden rahatsızlık duyduğunu sormadan, araştırmadan bilemezsiniz. Size normal gelen, bir başkası için acı verici olabilir.
***
Hakaret menüsü
Diplomaside, muhatabını yücelten hareketler olduğu kadar, aşağılayan hareketler de vardır... İsraillilerin, Japon Başbakanı Şinzo Abe ve eşi Akie'ye yaptıkları cinsten bir aşağılama, modern zamanlarda az bulunur. Olay öylesine kaba ki insan bir an için "Bu kadarı da olmaz, herhalde gaf yapmışlardır" diye düşünmeden edemiyor.
Önce bir bilgi: Ayakkabı konusunda Japonlar, en az bizdeki kadar titizdir. Evler ve tapınaklar başta olmak üzere, birçok yere ayakkabıyla girilmez.
Şimdi gelelim olaya: Japon konuklar Başbakan Binyamin Netanyahu ve eşi Sara'nın evine gidiyorlar. Yemekleri, İsrail Havayolları El Al'ın menüsünü de organize eden Segev Moşe adlı bir aşçı hazırlıyor.
Yemeğin sonunda tatlı geliyor. O da ne? Tatlı, kocaman siyah bir erkek ayakkabısı biçimindeki kapta sunuluyor.
Bir Japon, bu görüntü karşısında ne hisseder? Bir Müslüman'a, üstünde domuz resmi olan bir pasta sunduğunuzda ne hissederse, hemen hemen aynısını...
Moşe'nin Instagram hesabına baktım. Yemek sunumları öyle ahım şahım değil. Şov yapmaya doymayan tiplerden olduğu anlaşılıyor. "Başbakanın konuklarına nasıl iyi bir servis yaparım" diye değil, "Bu olay sayesinde kendimden nasıl söz ettiririm" diye düşündüğü aşikar.
Ama bir dakika! Hadi o zırtapozuz teki... Peki Netanyahu ile eşi Sara böyle bir terbiyesizliğe nasıl izin vermiş? Onlar anlamıyorsa, mönüyü İsrailli diplomat ve danışmanlar da mı görmedi?
Üstelik ayakkabı, resmi fotoğrafta, en önde duran obje. Belli ki bu bir gaf filan değil. Netanyahu düpedüz Abe'yi aşağılamak istemiş. Yoksa fotoğrafı medyaya dağıtmazlardı.
1960'ta, Sovyet Devlet Adamı Nikita Kruşçev'in, Birleşmiş Milletler toplantısında kürsüye vurduğu ayakkabısından sonra, diplomasideki en ünlü ayakkabı bu oldu herhalde.