Bazı yazılarım, atasözünün izinden gider: "Sakla samanı, gelir zamanı..." Mesela 30 Temmuz günü burada "Kurtulus topraksız tarımda" demistim. O bir not düsme, eskilerin tabiriyle 'mim' koyma yazısıydı:
Bu bilgiyi aklınızda tutun, gün gelecek yine konusacagız, diyordum.
Bir kere sunu bilelim: Türkiye 'su zengini' bir ülke degil. Orta halliyiz bu alanda. Bugün kisi basına 1.500 (bin bes yüz) metreküp su düsüyor.
Sadece 12 yıl sonra, 2030'da, bu miktar 1.100 (bin yüz) metreküpe inecek. Iste o gün geldiginde, Türkiye sınıf düsecek ve 'su fakiri' bir ülke olacagız.
2017 benzeri çok kurak yılların sayısı giderek artacak.
Peki, ne yapmalı? Cevap hafta içinde konusan Orman ve Su Isleri Bakanı Veysel Eroglu'nun sözlerinde gizli.
Vatandasları el, yüz yıkarken, dis fırçalarken muslukları açık bırakmamaya davet eden Bakan Eroglu, laf arasında su bilgiyi verdi: "Türkiye'de suyun yüzde 70'ten fazlası tarımsal sulamada kullanılıyor." Iste zurnanın zırt dedigi nokta burası: Kentlileri suyu idareli kullanmaya çagırıyoruz ama çiftçiye laf edemiyoruz.
Niye? Çünkü çiftçi ülkeyi besliyor.
Halbuki su tüketimini yarıya düsüren 'damlama' ve 'yagmurlamanın' dısında, su cimrisi bir yöntem var: Topraksız tarım.
Çiftçilerin ve hatta kentlilerin, Batı'da 'Hydroponics' denilen, topraksız tarıma yönlendirilmesi gerekiyor. Geleneksel tarımda bitki, verilen suyun yüzde 10'unu kullanıyor.
Kalan yüzde 90 bosa akıyor.
Hyroponics sisteminde ise bitki ile su arasında aracılık yapan (yani bir nevi kabzımal) topragı ortadan kaldırdıgınız için, hiç israf olmuyor. Ayrıca oksijen katarak, suyu defalarca kullanmak mümkün...
Topraksız tarım, Türkiye'de bilinmeyen bir yöntem degil. Bizde de kullanan çiftçiler var. Ancak destek ve yönlendirmeyle yaygınlastırılması gerekiyor.
Adamlar domatesi California'da uçsuz bucaksız topraksız seralarda yetistiriyor. Lezzet açısından daha iyi, üstelik zararlı canlıları da barındırmıyor.
Yani organikten daha organik.
Not 1: Bir de sanayinin kuyu açarak çektigi yeraltı suları meselesi var ki o da çok önemli bir tartısma.
Not 2: Ilk paragraftaki 'mim koymak' deyiminin kökenini ve anlamını biliyor musunuz? Bir seye (cümle, bilgi, vs.) dikkat çekmek, unutmamak amacıyla, mühim kelimesinin ilk harfi olan 'm'yi koymak. (Tabii Arap alfabesindeki 'm' harfi.)
***
Tuvale gelen ölüm
Bundan 100 yıl önce 1918'de korkunç bir grip salgını bütün dünyayı etkilemişti. Yanlış bir adlandırmayla İspanyol Gribi denilen hastalık, milyonları mezara götürmüştü. Ölü sayısı, dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı'ndakinden çok daha fazlaydı.
Bizde İspanyol Nezlesi diye adlandırılan hastalık, sınıf, zümre, meslek ayrımı gözetmeksizin herkesi etkilemişti. (Mustafa Kemal Paşa az daha ölüyordu.) Sanatçılar da etkilenmişti gripten. Mesela Avusturya sanat camiası, 2018'i saygı duruşuyla geçirecek. Çünkü 100 yıl önce iki büyük sanatçılarını gribe teslim etmişlerdi.
İlk kurban sembolist ressam Gustav Klimt idi.
Eserlerinin posterleri bugün birçok gencin odasını ve kafe duvarlarını süsleyen sanatçı, 55 yaşındayken yakalandığı ağır gribin etkisiyle geçirdiği felç sonucu 6 Şubat günü ölmüştü.
Diğer bir kurban ise Klimt'i ustası bilmiş, ressam Egon Schiele idi. Çarpıcı eserler vermekte olan sanatçı, önce eşini kaybetmiş, üç gün sonra, 31 Ekim'de de kendisi ölmüştü. Resimdeki erotik anlatıma yeni bir soluk getirmiş olan sanatçı sadece 28 yaşındaydı!
***
Renkli peçete deneyi
Biz insanlar kendimizi diğer tüm hayvanların üstüne koyarız? Niye? Şöyle akıl yürütürüz:
"Çünkü biz bilinçli canlılarız. Doğanın kör yasalarına teslim olmayız.
Yaptığımızı bilerek, isteyerek yaparız." Bütün ekonomik teoriler ve adalet sistemi bu varsayım üzerine kurulmuştur. Peki, emin miyiz? Gerçekten davranışlarımızın ardında güçlü bir bilinç temeli mi var? İşte size tersini gösterecek basit mi basit bir deney: İki paket peçete alın.
Biri beyaz, diğeri renkli (mesela kırmızı veya yeşil) olsun. Peçeteleri kolayca alınacak şekilde yan yana bir masanın üstüne koyun.
Akşamın sonunda, misafirleriniz gittiğinde şunu göreceksiniz: Beyaz peçeteler bol bol kullanılmış.
Renkli olana ise fazla dokunulmamış.
Psikologlara göre bunun nedeni şu: İnsanlar farklı ve şık olana önem verirler, ona karşı daha itinalı davranırlar. (Aynı iyi giyimli insanlarda olduğu gibi...) Beyaz peçete kanıksanmıştır.
Özen göstermeye gerek yoktur. Kırmızı, yeşil veya desenli peçete ise farklı ve şık görünür göze.
Fazla dokunulmaz.
Hani neyi, niye yaptığını bilen çok bilinçli canlılardık?