Kim ne derse desin, Bodrum'un yeri ayrı! Hele de Türkbükü'nde yeni yüzüyle misafirlerini karşılayan No:81 Otel'in iskelesi ve Dj Cafer Palamut'un hazırladığı ve mekandan ayrılmak isteseniz de ritimleri ile sizin olduğunuz yerde kalmanızı sağlayacak nu jazz, deep house, oldies şarkıların yenilenmiş versiyonları aklıma geldikçe, Bodrum'a olan özlemim bir kat daha arttırıyor.
Ancak durum böyle olsa da son yıllarda oldukça fazla popülarite kazanan Alaçatı'ya da birkaç gün ayırmalıyım diye düşünüyorum. Çok hevesli olmasam da fazlasıyla merak ediyorum son halini. Adını çok sık duymaya başladığım restoranların bazılarına gitmek için ise sabırsızlanıyorum. Fakat üç günlük tatile biraz geç karar vermiş olduğum için otellerde yer bulmak ne mümkün! Anlaşılan oldukça küçük ve şirin Ege kasabası bu kadar fazla yerli ve yabancı turisti ağırlayabilecek potansiyele henüz hazır değil. Her ne kadar 2-3 odası olan evler dahi butik otel havasına bürünmüş olsa da yetmiyor.
Neyse ki, tanıdık birilerinin araya girmesiyle Aslışah Alkoçlar'ın Alaçatı 128/A adıyla da anılan beş odalı butik otelinde zar zor yer bulabiliyoruz. Artık rahatız. Gel gelelim ulaşım problemine... Kasabanın bu kadar yoğun haline taksiciler bile yetişemiyor. İki taksi durağı için çalışan toplam 40 araç... Eğer siz de her yere gitmek, görmek ve gezmek istiyorsanız araba kiralamanızı şiddetle tavsiye ederim.
Peki ya Alaçatı sofraları... Ben İncirli Ev'de Osman abi ve Sabahat ablanın sohbetlerine bayılıyorum. En az kendi elleriyle yaptıkları reçelleri kadar tatlı ve mütevazı insanlar. Ancak reçeller konusunda ben onlar kadar mütevazı olamayacağım! Çünkü hayatımda yediğim en güzel reçeller bunlar!
KAHVALTISIZ OLMAZ
Kahvaltı denince Leyla'yı anlatmadan olmaz! Su'dan Palas'ın başarılı mimarı Leyla Tabrizi, babasının İranlı olması sebebiyle bu mutfağa oldukça hakim. Uzun yıllar Londra'da kalmış ve aslında gazetecilik okumuş olsa da yeme içmeye olan ilgisi sebebiyle 2005'te girmiş sektöre. Ancak şimdilerde biraz sıkılmış Alaçatı'dan. Fazla kalabalık diyor. Belki de bu sebeple aldığı bir kararla akşam yemek servis etmiyor artık! Ancak sekiz kişiden fazla iseniz ve bir gün önceden haber verirseniz size Ege'nin sunduğu deniz mahsulleri ve otlarla mükellef bir masa kuruyor.
Yok, canınız et yemek istediyse, onun özel sosları ile tanışmaya hazır olun. Ama dürüst olayım yaklaşık iki saat süren ve bitmek bilmeyen kahvaltısına aşığım ben Leyla'nın! Tatlı lor üzeri servis ettiği taptaze şeftali, çilek ve muz üzerine bal böylesi yok denecek kadar leziz. İspanyol omleti ve İran otlu omlet diye bilinen kuku sabzi ise hiç yemediğim kadar leziz. Ardıç ağacından yavaş yavaş tütsülenmiş füme yoğurtlu çılbır, gülkurusu ve zahterli tereyağı ile servis ediliyor. Anlayacağınız kendimi harikalar diyarında hissediyorum ben Leyla'nın yanında.
Mezeleri ile kalbimde farklı bir yere sahip Dutlu Kahve'de sıra. Burada küçük atıştırmalıklar ile geceye başlayıp hemen yanındaki Köyün Delisi'nde kaldığınız yerden devam edebilirsiniz. Adana dürümden, sanayi pilavına kadar birçok bilindik Türk yemeklerini modernize ederek sunan Tabla ise gitmeye değer! Oldukça başarılı ve izole bir bahçe içine konumlanmış Tabla'da, 90'lar Türkçe pop şarkıları yemeğinize eşlik ederken siz de dostlarınızla sohbet edebilirsiniz.
PLAJLARA DOYUM OLMUYOR
Peki ya plajlar... Bu sefer Aya Yorgi'ye hiç uğramadım. Çünkü gider gitmez Hakan Dalokay'ın oldukça özenerek açtığı Fly Inn'e attım kendimi. Plajdaki gazebolardan denize en yakın olanını seçtim ve uzandım. Uzaktan gelen müzik ve dalga sesleri eşliğinde tatilin tam anlamıyla tadını çıkardım. Acıkınca gideceğim adres apaçık belliydi.
Zira Lal Dedeoğlu'nun Bej'i de Fly Inn'de. Beklentimin oldukça üzerinde yemekler ve tatilimin en iyi servisini burada aldım diyebilirim. Mekanların en büyük sıkıntısının kalifiye eleman bulmak olduğu Alaçatı'da, Fly Inn Bej açık ara birinci. Bir de hayal kırıkları var tabii! Çok büyük beklentiler ve merak ile gittiğim Mancar restorandan da oldukça başarısız servis sebebiyle pek keyifli ayrıldığımı söyleyemeyeceğim. Giderken kurduğum hayallerin hepsi suya düştü. Yazık!
İZMİR JARGONU
Birçoğumuz biliriz aslında İzmir jargonunda simite gevrek, mısıra darı veya çekirdeğe çiğdem dendiğini. Öyle ya da böyle bir İzmirli arkadaş sayesinde kulak aşinalığı oluşmuştur muhakkak. Ve aslında yerel birkaç deyiş gibi düşünsek de tahminimizden daha da büyüktür İzmir'in yaşayan dili. Hatta yemekle de birebir doğru orantılı. Mesela sokakta iki yeni yetme delikanlının ağzından sinirlendiğinde 'Asfalyalarım attı baco, gözler boyoz oldu' sözlerini duyunca önce gülümsüyorum. Sonra manavdaki adama topan patlıcanı soran teyzeye kulak veriyorum, "Çabuk ol oğlum daha furuna uğrayacağım" diyor. Duymaya pek alışık olmadığım bir dolu söze, kısa sürede alışıyorum. Belki de birçok insan gibi benim de İstanbul tutkum, yıllar geçince İzmir sevdasına dönüşür. Kim bilir...
KALAMAR TAVA
Alaçatı'da gittiğim birçok restoranın menüsünde yer alan kalamar tavayı en basit hali ve iki farklı sos ile anlatmak istedim bu hafta. Balık pazarı ve hatta bazı süper marketlerin reyonlarında bile taptaze kalamarların bolca olduğu bu mevsimde, İzmir kokan bu tarifi mutlaka uygulayın derim.
KIZARMIŞ KALAMAR
Malzemeler:
* 500 gr temizlenmiş kalamar
* 1 şişe bira veya maden suyu
* 1 tatlı kaşığı karbonat
* 1 tatlı kaşığı toz şeker
* 2 çay kaşığı tuz
* 1 su bardağı un
* Yarım çay bardağı nişasta
* Tuz
* Karabiber
* 1 çay kaşığı tütsü paprika
* 1 adet orta boy kabak
* 1 adet orta boy havuç
* Kızartmak için ayçiçek yağı
Üzeri için:
* Kişniş
* Kırmızı Thai biber veya taze yeşil jalepeno
* Lime veya limon dilimi
Yapılışı: Kalamarları dilerseniz balıkçıda temizletin dilerseniz de kendiniz yıkayıp süzdükten sonra temizleyin. Ardından, derin bir kaba aldığınız kalamarların üzerine karbonat, tuz, şeker bira veya maden suyu ekleyip kısa bir süre yoğurun. Yoğurma işlemi sona erdikten sonra kalamarları dolaba kaldırın. En az iki saat dolapta kalması gerekli. Dolaptan çıkardığınız kalamarları süzün. Ancak marinenin biraz da üzerinde kalmasını istiyoruz, çok da kuru olmamalı. İnce şeritler halinde doğradığımız kabak ve havucu da kalamarlar ile karıştırdıktan sonra, unun içerisine biraz tuz, karabiber, tütsü paprika atıp karıştırıyoruz. Ve önce kalamarları sonra sebzeleri una bulayıp derin kapta kızmış yağda 2 dakika kadar kızartın. Kevgir kullanarak servis tabağına bir peçete üzerine alın ve ekstra yağı süzdürün.
Tartar sos:
* 150 gr mayonez
* 1 tatlı kaşığı dijon hardal
* 1 yemek kaşığı limon suyu
* 50 gr kornişon turşu, ince doğranmış
* 50 gr kapari, ince doğranmış
* 50 gr arpacık soğan, çok küçük küp şeklinde doğranmış
* 5 gr dereotu, ince kıyılmış
* 5 gr maydanoz, ince kıyılmış
* Tuz
* Karabiber
Yapılışı: Bütün malzemeleri birbirine karıştırın ve servis edene kadar mutlaka dolapta bekletin.
Domates sos:
* 2 yemek kaşığı zeytinyağı
* 1 diş sarımsak
* 1 çay kaşığı rezene tohumu
* 1 adet defne yaprağı
* 10-12 yaprak fesleğen
* 5-6 adet orta boy domates
* 1 tutam şeker
* Tuz
* Karabiber
Yapılışı: Zeytinyağını tavada ısıtın. Orta ateşte ince doğranmış sarımsakları soteleyin. İçine rezene tohumlarını ve fesleğeni ekleyin. Daha sonra domatesleri de tavaya alarak, defne yaprağı, tuz, şeker ve karabiberi ilave edin. Homojen bir karışım elden edene kadar pişirin.