Türkiye'nin en iyi haber sitesi
DENİZ AHMET KÖSE

Kokuların tatlara karıştığı mutfakları keşfedelim

Pandora'nın kutusunu açacağız. Varsanız, varım! Yalnız Türk mutfağının değil; dünya mutfağının da değişen trendlerini keşfedip kokuların tatlara karıştığı gizli mutfaklara birlikte gireceğiz

Merhaba!
Bundan sonra her cumartesi sizlerle lezzetli yemek hikayeleri ve tarifler paylaşacağım için büyük mutluluk ve heyecan içerisindeyim. Umarım yazılarımı keyifle takip eder, evinizde de uygulayarak sizler için seçtiğim lezzetli yemeklerin tadını çıkarırsınız. Ben kimim? Her şey aşçı olmak istememle başladı. Restorancı bir babanın, çok iyi yemekler yapan bir annenin oğlu ve pasta şefi becerikli ve lezzetli ellere sahip bir ablanın kardeşiyim aslında. Çocukluğum Karadeniz'in sahil kasabalarının birinde, Ünye'de geçti. Anneannem ve dedemin deniz kenarında üç katlı bir evi vardı. Sadece kalabalık bir aileye değil, çocukluğuma dair en güzel anılara da ev sahipliği yaptı bu mekan. Mevsimlerin Ege ve Akdeniz'e oranla biraz daha sert geçmesi nedeniyle, sonbaharda kışa hazırlık yapılırdı, ilkbaharda ise yaza... Kocaman iki terası olan bu evin ara katında da serin ve yarı aydınlık bir kileri vardı. Koca bir aileyi doyurmak ve sık sık gelen misafirlere nefis lezzetler sunmak adına ağzına kadar dolardı bu kiler. Balık tuzlamalar, salamura yapraklar, çeşit çeşit reçel ve marmelatlar... Kısacası kalabalık bir sülalenin, sürekli yemekler yapılan mutfaklarında geçti çocukluğum. İster istemez pirinç ayıklayan, turşu kuran ya da kışa hazırlık yapılırken sac başında kuru yufka yapan teyzelerden, ev yapımı tereyağıyla bolca lezzetlendirilmiş 'palaz' yiyen haşarı bir çocuğun biriktirdiği yemek hikayelerini okuyacaksınız burada. Onun bu büyük aileden özenle topladığı, nefasetleri sır gibi saklanan reçetelerini bulacaksınız her hafta. Pandora'nın kutusunu açacağız. Varsanız, varım! Yalnız Türk mutfağının değil; dünya mutfağının değişen trendlerini; büyük ölçekli lezzet haritalarını ve kokuların tatlara karıştığı gizli mutfakları birlikte keşfedeceğiz.

BURADA NE İŞİM VAR?
Sabah'ın haftasonu eklerinde yazmaya başlama maceram ise Sevgili Burcu Aldinç'in Mutfağın Genç Efendileri röportajıyla başlayan dostluğumuza uzanıyor. Bu röportaj bahane oluyor tanışmamıza. Bir gün Burcu, beni gazeteye davet ediyor; ben de eli boş gitmek olmaz diye havuçlu kek yapıp gidiyorum. Aman Allah'ım! Karşılaştığım manzara beni oldukça şaşırtıyor. Ben sadece mutfaklarda tansiyon yüksek olur, koşuşturmaca telaş sadece bizim işte zannederdim. Ve her nedense, ofis çalışanlarını bilgisayar başında oturan sakin insanlarmış gibi canlandırırdım gözümde. Oysa yüksek ses, koşuşturma, bağırış çağırış ve telaşla karşılanıyorum perşembe günü eklerde. Gazetenin mutfağına düştüğümü o an anlıyor ve biraz da çekinerek "merhaba" diyorum göz göze geldiğim herkese. Sonradan, pastanın başına gelip sıcak bir karşılama ile anlatıyorlar o gün, eklerin tamamlanıp gönderildiğini. Ee tabi bir de akşam saati gidince son dokunuşların telaşıymış gördüğüm. Karmaşanın bu gürültülü benzerliği hoşuma gidiyor biraz, yüzümde saçma bir gülümsemeyle birkaç kişiyle yeme içme üzerine hararetli bir konuşmaya dalıyoruz. Şengül Hanım pek de umursamaz bir ses tonuyla "peynir ekmekle de olur bu işler, o kadar abartmaya gerek yok" diyor. Bir yandan herkesin çok beğendiğini söylediği pastam, diğer tarafta heyecansız bir Şengül Hanım. Biraz tedirgin oluyorum önce ne yalan söyleyeyim; ama sonra damak tadının ya da kalabalık sofraların, yemeğin onun hayatındaki yerini öğrenince derin bir nefes alıp, kendisini özel olarak ele almaya karar veriyorum. Hayatında hiç somon yemediğini öğrendiğim anda heyecanlanıp, ona somon yedirecek bir tarif oluşturmaya başlıyorum kafamda. Metin Bey ile tanışıyoruz. Neyse ki o da de benim gibi heyecanlı yemek konusunda. Yemek yiyen insanların mutlu olduğunu söylüyor. Haklı da bence. İstanbul yeme içme kültüründen girip Londra'daki restoranlara kadar uzanan keyifli bir sohbete dalıyoruz. Bu sıcak karşılama ve yeme içmenin insanlardaki farklı algısı bir kez daha en iyiyi pişirmek için motive ediyor beni. Yemek yemeyi seven ve gerekli önemi gösterenleri tatmin edip, çok da fazla önemsemeyenlerin beğenisini kazanmak misyonuyla geri dönüyorum mutfağa. Akşam servis öncesinde kısa bir mutfak toplantısı yapıp, takım arkadaşlarımla da düşüncelerimi paylaşıyorum: Bir restoranın başarısı memnun ayrılan misafirle ölçülür... Yorucu bir günün ardından, evin yolunu tutarken yiyenlerin çok beğendiği ve yazımda da birçok kez bahsi geçen 'havuçlu kek' tarifi ile tatlı bir sona bağlamaya karar veriyorum ilk yazımı. Unutmayın yemek pişen evlerin bereketi bol, muhabbeti keyifli olur. Ve bu mutfaklarda büyüyen çocuklar sadece güzel anne yemekleri yemezler, dünden kalan pilavla yapılan çorbadan tasarruf ve iktisadı, üç kuşak önceden gelen tarifin manevi değeriyle aile sırlarını ve belki de en önemlisi damak tadını öğrenirler. Bol kahkahalı sofralarınızda güzel değerler paylaşmanız ve bu tarifle sofralarınızı renklendirmeniz dileğiyle.

HAVUÇLU KEK
400 gr un
15 gr kabartma tozu
8 gr toz tarçın
5 gr toz zencefil
1 çay kaşığı tuz
450 ml sıvı yağ
8 yumurta
750 gr havuç, ince rendelenmiş
4 portakal kabuğu rendesi
60 ml portakal suyu
150 gr kuru üzüm
150 gr kırık ceviz
2 çay kaşığı vanilya esansı
Yumurta şeker, sıvı yağ, vanilya, portakal suyu ve portakal kabuğunu birlikte çırpın. Kuru malzemelerin hepsini eleyin ve diğer malzeme karışımına yavaşça ekleyin. En son kuru üzüm ve cevizleri ekleyerek tarifi bitirin. Yağlanmış yuvarlak 20 cm çapındaki kek kalıbına hamuru yayın ve önceden ısıtılmış 150 C fırında 1 saat pişirin. Fakat unutmayın ki ısı ayarı fırından fırına değişeceği için, kekinizin pişip pişmediğini kürdan testi ile kontrol edebilirsiniz.

DIŞ KAPLAMA KREMASI

300 gr tereyağ, oda sıcaklığında
900 gr krem peynir
400 gr pudra şekeri
60 ml portakal suyu
1 portakal kabuğu rendesi
1 çay kaşığı vanilya esansı (yoksa yarım paket vanilya)
Bir tutam tuz
Oda sıcaklığındaki tereyağı çırparak krema haline getirin. Pudra şekerini ekleyin ve sırasıyla vanilya, portakal suyu ve portakal kabuğu sonrasında tuzu da ekleyip homojen bir karışım elde edene kadar karıştırın. Başka bir yerde çırpıp krema haline getirdiğiniz krem peyniri bu karışıma yavaş yavaş ekleyin. Piştikten sonra kalıptan çıkarılan keki, dilerseniz ortadan ikiye keserek arasına da bu kremadan koyabilirsiniz. Kalan krema ile de keki kaplayabilirsiniz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA