Pandemi sonrasındaki dönemde dünyanın her noktasında ekonomik krizler yaşanırken moda bizlerin kendimizi, en azından psikolojik olarak, daha zengin hissetmemizi istiyor gibi... Önce hayatlarımıza sessiz lüks kavramı ve 'eski para' estetiği girdi... Bunun hemen ardından da birkaç jenerasyondur parayı elinde tutanların vazgeçilmez hobilerine dair giyim trendleri moda dünyasının merkezine yerleşti. Geçtiğimiz kış kayak modası çılgınlığı yaşadık. Bu ilkbahar-yaz sezonunda hepimiz kortlardan yeni çıkmış birer tenisçi gibiydik. Ve bu kış sezonunda da binicilik trendi modanın merkezine oturdu. O pilates, yoga kıyafetleri ve bohem görüntü de doğal olarak demode oldu. Sokakta crop top'lı ve taytlı bir kız görmemiz birkaç hafta içinde imkansız bir hale gelecek. İçinizden eminim "Alt kültürün, rap dünyasının giyim kodlarının yükselişe geçtiği dönemin sonuna gelmemiz iyi oldu. Vücut şekline uysun uymasın daha fazla tayt ve kısacık üst giyen insan görmek istemiyorduk" diyeceğinize eminim... Pandemi sonrası zaten psikolojik olarak zorlanmış ruhlarımız rap dünyasında ilham alan kuralsız, spor giyimle karışık kombinlerle biraz rahatlatılmıştı. Ama artık tüm büyük şirketler çalışanlarını yeniden ofislere çağırırken ve ekonomik kriz yaşanan bir dünyada 'derli toplu' bir görüntü her zaman ilgi çekerken moda dünyasının da bizleri bambaşka bir yöne sürüklememesi düşünülemezdi.
RAP TARZI GİYİNME DEMODE OLDU
Artık salaş eşofman altları, bohem bol pantolonlar, dapdar taytlar demode... En azından moda dünyası için bu durum böyle. Onun yerine sokaklarda binici çizmeleri, formunuzu toplayan dapdaracık sıkı pantolonlar, dar ceketler ve incecik boyunluklu kazaklar göreceğiz. İşin en güzel yanı bu modayla birlikte dolaplarımıza daha çok beyazlar, krem renkleri, ekrular, kahve tonlarında ekoseler girecek. Özellikle kahverengi ve siyah tonlarındaki binici çizmeleri çok popüler olacak. Şık fularlar, deri eldivenler, incecik kemerler de yine çok popüler olacak. Ceketler kalça hizasında olacağı için de herkesin formu çok daha çık ve hoş görünecek. Çok az altın tonlarındaki aksesuvarlar, şık saç bantları ve taçlar da yine bu modayla birlikte çok popüler olacak. Tüm bu anlattıklarımdan gözünüzün önünde zaten bir siluet beliriyordur. Fit, bakımlı, doğal ve elegan bir siluet hem de... Sessiz lüks trendinin ardından şimdi de moda dünyası bizlerin yaşamın içinde aktif, doğal ve güzel görünmemiz için bu trendi hayatlarımıza sokmuş durumda.
ZENGİN HAYATLARA ÖZENİLİYOR
İngiliz Guardian gazetesine konuşan Manchester Metropolitan Üniversitesi akademisyenlerinden sosyolog Dr Gaby Harris moda dünyasının binicilik trendiyle ilgilenmesi hakkında, "Binicilik geleneksel olarak zenginlerin ilgilendiği bir hobi. Sosyo-ekonomik olarak bir eşitsizliğin en net vurgularından biri. Kabul edelim insanlara yani geniş kesimlere ilham verenler her zaman için zenginler olmuştur. Herkes zenginlerin ne yaptığını, ne giydiğini merak eder. Ona göre kendisini ve hayatını şekillendirmeye çalışır. Şu anda da binicilik modasıyla aslında insanlar kendilerinden daha zengin olan bir kesimden ilham alıyor ve onların hayatlarına olan tutku ve ilgilerini ortaya koyuyor" diye konuşuyor. Yine aynı gazeteye konuşan Bristol Üniversitesi öğretim görevlilerinden sosyolog Will Atkinson, "Bir dönem apres-ski modası hayatımıza girdi. Kayak tatiline giden zengin sınıfın giyindiği gibi giyinmek istedik. Yani zengin sınıfın hayatından ilham aldık. Şimdi de buna benzer bir trendle karşı karşıyayız. Bir kez daha zengin sınıf bizlere ilham veriyor. İşin en enteresan yanı tüm dünyanın büyük bir ekonomi kriz içinde olması. Sınıflar arasındaki eşitsizlik uzun yıllardır hiç bu kadar keskin olmamıştı. Tam da bu nedenle zengine özenme, imrenme, onun gibi olma ve ona ulaşmaya çabası hiç olmadığı kadar yükselişte. Şu an aslında sahip olunamayan hatta yaklaşılması imkanı bile bulunulmayan hayatlara yakınlaşma çabasını görüyoruz. Moda dünyası da bu eğilimi dolaplarımıza taşıyor" yorumunda bulunuyor. Charlotte Casiraghi , Bella Hadid gibi jet-set'e mensup kişilerin at binerken çekilen görüntüleri, o sırada giydikleri de yine bu trendin çok hızlı popüler olmasına neden olmuş durumda bunu da kabul edelim.
***
TASARIMCILIKTAN YAZARLIĞA
Moda tasarımcısı olarak tanıdığımız Simay Bülbül, kısa süre önce kaleme aldığı yemek kitabıyla konuşuluyor. Tasarımcılığın yanı sıra mutfak kültürüne ve Ege lezzetlerine de meraklı olan Bülbül, kitabın satışından elde edilecek tüm gelirle bir çocuk köyü yapacak
Karşımda 2001 yılından bu yana moda sektörü içinde bulunan önemli bir isim, Simay Bülbül Sarıpınar var. İngiltere ve Hollanda'da eğitim alan 2007 yılında kendi adıyla ve etiketiyle tasarımlar yapmaya başlayan Bülbül, hâlâ her sezon kendi markası altında koleksiyon üretmeye devam ediyor, tasarımları kendi mağazasında satılıyor. Onu tanımızı sağlayan deriye yönelik farklı dokunuşu ve Anadolu'dan beslenen tasarıma bakış açısı hâlâ bu koleksiyonlarda sımsıkı bir şekilde karşımızda duruyor. Ama bir yandan Bülbül için sadece 'moda tasarımcısı' demek onun son dönemde yaptığı tüm çalışmaları unutmak anlamına geliyor. Bülbül moda tasarımcısı olmanın yanı sıra Kırmızı Çocuklar Derneği'nin kurucusu ve yönetim kurulu başkanı...
Derneğin ismini kesinlikle duymuşsunuzdur. Dernek kendisini kısaca, "Amacımız; koruyucu aile konusunda farkındalığı artırmak, devlet korumasından çıkan 18 yaş üzeri gençlere mentorlük yapmak ve yuvadaki çocukların gelişimine katkı sağlayacak projeler çerçevesinde çalışmak. Bu projelerle çocuklara eğitim, iş, staj ve burs gibi destekler sağlamak..." diyerek ifade ediyor. Bülbül bütün bunların yanı sıra birçok markaya proje tasarlayan bir ajansın sahibi. Eşi mimar Serhan Sarıpınar ile de sayısız projeye imza atıyor. "İdil uzun uzun anlattın. Tanıyoruz biz de Simay Bülbül'ü. Belli ki bir araya gelmişsiniz. Ne oldu, ne konuştunuz onu anlat bizlere" dediğinizi duyar gibiyim. Doğru tahmin ettiniz kısa süre önce bir araya geldik tam bir yıl önce hayatını Urla'ya taşıyan Bülbül ile... Ve onun kısa süre önce piyasaya çıkan Ege'den Miras Sofralar isimli yemek kitabını konuştuk.
- Size ulaşmak kolay değil. Sürekli bir yerlerdesiniz...
- Hayatım İstanbul, İzmir, Urla, Kapadokya ve Kırmızı Çocuklar Derneği olarak deprem bölgesinde çocuklara yardım projemizin sürdüğü Maraş'ta geçiyor. Her hafta bunlardan birine gidiyorum diyebilirim. İstanbul'daki ofisimiz, atölyemiz tabii ki devam ediyor. Urla'da da projelerimiz var. Kapadokya'da çok özel bir projemiz var. Orada bir mağaza açacağız. İçinde hem benim koleksiyonum olacak hem de Türk moda tasarımcılarının özel parçalarına da bu mağazada yer vereceğiz. Hatta orada çok görkemli bir defile yapmak için de hazırlanıyoruz bir yandan. Markamızı daha da büyüterek devam ettiriyoruz biliyorsunuz. Ama tabii ki bugün bir araya gelmemizin esas nedeni yemek kitabım. Benim kurduğum sofraları, Türk mutfağına olan merakımı bilmeyenler eminim çok şaşırmıştır.
TÜM GELİR, ÇOCUK KÖYÜ PROJESİ'NE
- Bir moda tasarımcısı olarak tanındığınız için bir anda isminizin bir yemek kitabıyla anılması oldukça dikkat çekici olmuştur. Bize biraz anlatır mısınız bu yemek kitabı projenizden?
- Yemek kitabı çok uzun zamandır aklımdaydı ama hep bir neden oluyordu rafa kalkıyordu. Zaten yemek yapmaya, sofralara olan merakım herkes tarafından bilinir. Babamı kaybettikten sonra ise onun anısına bir şeyler yapmak istedim. Babamın ailesi Girit göçmeni. Onunla olan sofralara, onunla geçirdiğim zamana saygı niteliğinde ben de böyle bir projeyi hayata geçirdim. Ona ithafen yazıldı bu kitap. Çok doğru bir ekiple yollarım kesişti ve yaklaşık 1.5 yıllık bir çalışmanın ardından kitabı kısa süre önce piyasaya çıkardık. Sadece yemek kitabı değil, sofraları ve sofra kültürünü de anlatıyoruz, beni ve aile kökenimi de anlatıyor ve zanaatlere olan ilgimi ve desteğimi de anlatıyor. Aynı zamanda da bir gezi kitabı. Çok keyifli bir kitap olduğunu söyleyebilirim. Kitabın tüm gelirini de Kırmızı Çocuklar derneği olarak Urla'da açacağımız çocuk köyü projesi için kullanacağız. Bunu anlatmak için çeşitli markalarla keyifli sofralar da kuracağız.
BİR MODA TASARIMCISI OLMANIN ÖTESİNE GEÇTİM
- Hayatınızın önemli bir parçası bu dernek ve çevresinde gelişiyor. Biz sizi bir moda tasarımcısı olarak tanıdık ancak sizi şu anda sade- sadece bir moda tasarımcısı olarak tanımlamak da oldukça güç...
- Çok doğru söylüyorsunuz. Benimle tanışmanız bir moda tasa- tasarımcısı olmamla başlıyor belki ama altı yıldır başka bir şeye evrildiği- rımcısı evrildiğimi söyleyebilirim. Neyi sevdiğimi bildiğim kadar neyi sevmediğimi de mi keşfettim bu süre zarfında. Özel dikimi sevmediğimi fark ettim me- mesela. Birçok moda tasarımcısı arkadaşım bununla markasını ayakta sela. tutar pysa ben beceremedim, sevemedim. Kalfalık-ustalık dönüşümü yaşarız her birimiz meslek hayatlarımız boyunca. Ben de kendi içimde böyle bir farkındalık yaşadım. Sevmediklerimi de eledim. Mesela sofrayı seviyorum. Mutfağı seviyorum, gastronomiye meraklıyım, davet tasarlıyo- tasarlıyorum. Zanaatleri seviyorum, mekan tasarlıyorum. Sanatı seviyorum. Yardım rum. etmeyi seviyorum. Modanın da zamansız olmasını seviyorum. Hikaye anlatıyor oluşunu, el işiyle, zanaatle bir araya geliyor oluşunu seviyorum. İki sezonluk koleksiyon hazırlıyorum. Bunu sürdürüyorum çünkü moda tasarımcısı olarak o duruşumu da sürdürmek istiyorum.