Sanat için ne kadar uzağa gidersiniz? New York, Berlin ya da Dubai... Fena olmaz değil mi? Peki ya ülke içinde nerelere gittiniz? İzmir, Ankara, Mardin... Bu yazdıklarımı yapmışlığım var ama geçtiğimiz hafta gittiğim rotanın tadı damağımda kaldı. Neresi mi? Çanakkale... Evet, yanlış okumadınız, geçtiğimiz hafta bienal için Çanakkale'deydim. İstanbul'dan sabah saatlerinde yola çıktık. 1915Çanakkale Köprüsü'nü kullanarak sadece üç saatte Çanakkale'ye vardık. Öyle yorucu bir yolculuk da değildi, yollar gayet akıcı, rahat ve geniş... 9. Çanakkale Bienali 4 Ekim'de başladı ve 11 Kasım'a kadar devam ediyor. Görülmesi gereken çok sergi var. Zamanınızı ayarlarsanız günü birlik bile gidip gelebilirsiniz. Çanakkale'deyseniz eğer mutlaka görmelisiniz. Çanakkale Bienali'nin bu 9. edisyonunun başlığı Zamana Bırakmak... 13 farklı mekânda ve 50'nin üzerinde sanatçının katılımıyla gençlerin günümüz sanatının zengin ekosisteminin deneyimlenebileceği, güncel konulara odaklanan canlı bir platform oluşturmak üzere kurgulanmış. Zamana bırakmak derken, hem ilk anladığınız anlamı kastediyor hem de çağrışımlarına gönderme yapıyor. Acilen çözülmesi gereken ama mevcut şartlarda çözülemeyen durumları zamanın sağaltıcı etkisine emanet edin diyor. Aceleciliğin yerine serinkanlı olmayı öğütlüyor ama didaktik bir dilden de sakınıyor.
BİRLİKTELİĞİN SEMBOLÜ ÇAYDANLIKLAR
Bienali gezmeye StudioMahal'den başladık. Bienalin Genel Sanat Yönetmeni Seyhan Boztepe ve direktörü Deniz Erbaş da bize eşlik etti. Alman sanatçı Johannes Vogl'un çaydanlıkları üst üste koyarak oluşturduğu Buhar Sarmalı adlı eseri oldukça dikkat çekiciydi. Gurbetçi Türkleri iyi gözlemlemişti. Aslında bir yapı gibi toplumsal ilişkileri ayakta tutmaya çalışıyordu bu çaydanlıklar. Üst katına bir moka pot yerleştirmişti. Bu birlikteliği sembolize ediyor. Belki de gurbetçi Türklerin kendi kültürlerini hep muhafaza edebilmelerinin en temel sembolüydü çaydanlıklar. Hemen ardından Eda Sütunç'un Sentetik Köken, Madlen Hirtentreu'nın Bacaklı Teletubby ve Yunus Aras'ın Ukroni adlı eseri geliyor. Yanında bulunan Fehan'da da birbirinden özel eserle yer alıyor. Ahmed Yiğitder'in İncir, İnsan ve Toprak adlı eserinde siyah saçaklı bir koridordan geçerken incir, insan ve toprak kokusunu duyacaksınız.
BORDO BİNA VE AKIP GİDEN ZAMAN
Yürüyerek birkaç sokak ötede bulunan Bordo Bina'ya gidiyoruz. Asmalı eski bir avludan belleğimizde bulunan 80'li ve 90'lı yıllardaki ev eşyaları ile dolu bir girişte çocukluğumuzu anımsarken hemen arkada, bienalin temasını hemen yüzüne çarpan eserleri görüyorsunuz. Cem Sonel'in Temiz Hayat adlı eseri, zaman içinde akan umut, aşk, hayal gibi duyguları bir elektrik süpürgesi ile çekiyor. Zaman umutlarımızı yok eden bir süpürge mi dersiniz ya da hissettiklerimize bağımlı kalmadan onları zamanın akışına bırakıp yenilerine yer mi açmalıyız? Belki de çok daha başka anlamlar... Bu tamamen sizin yorumunuza bağlı...
KORFMANN KÜTÜPHANESİ
Sonraki rotamız Korfmann Kütüphanesi... Naftalin ve mazi kokan bir yapı... Tarihi üzerine kilitlemiş yapıların modern sanat ile buluşması ne güzel! Çanakkale bunu çok güzel yakalayıp dizayn etmiş. Eric Magassa'nın Çalsın Davullar adlı eseri kütüphaneye ayrı bir his katmış. David Blandy'nin Art Zamanlı adını verdiği kırmızı örtülü masasının etrafında bir süre donup kalmamak mümkün değil. Ayrıca konfor alanını terk edip bir yolculuğa çıkabilmek ile konfor alanında kalmanın tasvir edildiği video performansı izlenmeye değer.
KONTROL MERKEZİNE DE GİRDİK
Bienali, 1915Çanakkale Köprüsü'nün davetlisi olarak gezdik. Gelmişken, ülkemiz için büyük bir kazanç olan köprünün kontrol merkezini de ziyaret ettik. Dünyanın en uzun orta açıklıklı asma köprüsü, yüzlerce kamera ile izleniyor. Her türlü güvenlik önlemi düşünülmüş. Mühendislerimiz işlerinin hakkını veriyor. Köprünün yapılması bölgeye ve bölge halkına büyük katkı sağlamış. Onlarca sosyal sorumluluk projesi ile bölgedeki halka atölyeler, eğitimler ve hibeler verilmiş. Özellikle kadın çiftçiler yakından destekleniyor. Köprü, bölgedeki sanat faaliyetlerine de sponsor olmayı ihmal etmiyor.
TROYA MÜZESİ'NDE DE SERGİ VAR
Troya Müzesi de bienale ev sahipliği yapan yerlerden biri. Hem Çanakkale'nin hafıza katmanlarını hem de dünya kültür mirasını geleceğe taşıyan bu çağdaş bina, gelenek-gelecek bağlamını bir araya getirerek bienalin en can alıcı tarafını üstleniyor. Troya Müzesi'ndeki sergiyi ve müzeyi, müze müdürü Rıdvan Gölcük rehberliğinde gezdik. Rıdvan Bey'in yaptığı işi büyük bir aşk ve özveri ile icra ettiğini görmemek mümkün değil. Bölgedeki halk ile iletişimi ve binlerce yıllık Troya kültürü ile güncel varlığımız arasında kurduğu bağ mutlaka bilinmeli...
DOĞA, SANAT, TARİH BİR ARADA
İstanbul'dan 24 saatlik bu kaçış, bana oldukça iyi geldi. Zamanınız varsa yolunuzu düşürün. Hem bienali gezer hem de kadim kültürümüze doğru yol alırsınız. Gastronomi olarak da tadacağınız pek çok yemek var. Taze balıkları, peynir tatlısı, çeşit çeşit bitkileri ile sizi iyi ağırlayacaktır Çanakkale. Dalış yapanlar için de eşsiz rotaları var. Doğası ise benzersiz, turkuvaz denizi ve yeşil örtüsü ile huzur ve sükûnet vaat ediyor. Altında yatan binlerce kefensiz şehidimiz, atalarımıza dua etmeden, onlara vefamızı yerine getirmeden ayrılmıyoruz.