Sık sık hayata tutunanların öyküleriyle karşınıza çıkıyorum. Ancak bir de bu insanların olağanüstü mücadelelerinde onların yanlarında olanlar var. Hemen akıllara sponsorlar gelebilir ama bazen minik dokunuşlar, milyonluk sponsorluk desteklerinden daha değerli olabiliyor. İşte Birnur Temel Birtane'nin tekeRRenk projesi bir çok insana umut veren bir çalışma. Hikayesini kendisinden dinledik.
- 2024 Paralimpik Oyunları'nda farklı branşlarda yarışacak milli sporcaularımızın jant aksesuarlarının tasarımcısı olmak, bu projeye imza atmak nasıl bir his?
- Beni elbette çok gururlandırıyor ancak bu herkesin projesi. Bunun gibi sosyal projeleri tek bir kişi olarak uygulamak ve sahiplenmek işin doğasıyla uyumlu olmuyor şüphesiz ki. Dahil olan tüm sporcularımızın, aracı olan tüm kurumların, antrenörlerin, annelerin/ babaların ve proje elçilerimizin projesidir tekeRRenk. Bir farkındalık çağrısıdır, dolayısıyla bu kapsayıcılığın farkında olarak tekerlekli sandalye kullanıcıları ile eş zamanlı olarak bu ülkede yaşayan herkesin öğrenmek, kapsayıcılık algısını iyileştirmek ve geliştirmek için katkı sağlaması gereken bir proje. Ben projenin ortaya çıkmasına ve ilk tuğlaların konulmasına vesile oldum, ancak bu bir ekip işi. Hep beraber yaşatmamız gerekir tekeRRenk'i. Tasarımcı olarak da her bir tekerrenk taşıyıcısıyla buluşmak ve hikayelerini tüm duygularla birlikte dinlemek şüphesiz ki çok özel. Bu hikayelerin çizgisini bulmasına vesile olmak çok güzel.
-
Bu fikir aklınıza nasıl geldi? Engelli bir yakınınız var mı?
- Engelli bir yakınım yok ancak 2018 senesinde kurucusu olduğum sosyal tasarım merkezi MILKist olarak Türkiye'deki STK işbirliklerinin katkısıyla engelli bireylerle atölyeler gerçekleştirdik, ülkeyi gezdik. Hikayeleri yakından dinledik, çoğu zaman da aile olarak veya anne/çocuk, baba/ çocuk ikilisi halinde katılım sağlıyorlardı çalışmalarımıza. Bu turlar bize büyük bir ışık yaktı ve tekeRRenk'in ne kadar şart bir proje olduğuna işaret etti. Bir araya geldiğimiz gruplarla kendi engellerini değil sosyal hayata katılımları, eşit eğitim ve iş fırsatlarına erişimleri, meslek sahibi olmaları, kültür sanat etkinliklerinde etkin rol oynamaları, rahatlıkla bir yerden bir yere gidebilmeleri ve gündelik hayattaki ihtiyaçlarını karşılamalarındaki engelleri konuştuk. Bu çok daha büyük bir proje demekti, bir farkındalık projesiydi; engellere nereden bakmamız gerektiğine dair başka bir yol önermemiz gerekiyordu. tekeRRenk bu anlamda bu farkındalığa hizmet ediyor çünkü milli sporcularımızın elçiliğiyle hayata geçirildi. Milli okçumuz Yiğit Caner Aydın isim babasıdır projenin, sevgili Öznur Cüre de projemizin bir diğer elçisidir. Kıymetli sporcularımızdan Nil Mısır gibi projemize dahil olan herkes zaten birer elçisi oluyor projenin, çünkü hepimiz tek bir dil, tek bir ağızdan seslenmek istiyoruz. Sporcularımızın hikayeleri, kendilerini nasıl sabırla ve azimle disipline ettikleri herkes için bir ilham ve yol gösterici. Dolayısıyla farkındalığı ancak yaşanmış hikayelerden feyz alarak geliştirebiliriz, tekeRRenk'in amacı da, hedefini yerine getirmek için seçtiği araç da bu.
- Sizin en sevdiğiniz renk hangisi?
- Ben hakikaten her rengi seviyorum; ancak bordo ve lacivert gibi renklerin koyu tonlarına daha çok çekiliyorum.
- Minik bebeğinizin renklerle arası nasıl? İlk hangi rengi söyleyecek acaba...
- Oğlum Mert bir buçuk yaşında. Kelimelerimiz sayılı ancak 'sarı' kelimesini duyduk; bir sonraki rengi ben de merak ediyorum.
- Bir Çiftçinin Renkleri isimli bir de kitabınız var. Renklere ilginiz ne zaman nasıl başladı?
- Renklere olan ilgim sanırım hep vardı. Rengin insan hayatı, duygusal ve dolayısıyla da fiziki bünyesi üzerinde etkisi olduğunu artık hepimiz biliyoruz. Renge karşı hassasiyet göstermek artık sadece sanatsal bir tavır değil. Bir Çiftçinin Renkleri kitabı da tarımsal atıklardan boyar madde elde etmek için küçük ölçekli çiftçilerle geliştirdiğimiz bir proje. Kabuklar, iklim krizi karşısında olgunlaşamayan mahsüller, ot diye çöpe giden çiçekli bitkiler aslında hep bir boya kaynağı. MILKist, sadece engelliler ile değil, boyaya, eğitim fırsatlarına ve yaratıcı aktivitelere erişimi çeşitli sebeplerden kısıtlı olan gruplara sanatın aracılığı ile ulaşmak ve kalıcı faydalar sağlamak hedefiyle kuruldu. Dolayısıyla renge olan ilgim de sadece bir sanatçı tavrı değil olarak, rengin herkese ait ve açık olduğunu savunurken, bir sosyal tavır olarak gelişti.
- Size sporcularımızın jantları yetmemiş olacak ki, sokaklardaki engelli rampalarını renklendirmişsiniz. Bununla ilgili aldığınız ilginç tepkiler oldu mu?
- Evet tekeRRenk projesinin bir diğer kamusal tarafı da, şehirdeki engelli rampalar gibi ortak alanların yüzeylerini renklendirmek ve tekerlekli sandalye gibi fiziki koşulların uygun olmadığı bölgelerde sosyal hayata katılımın mümkün olmadığını göstermek ve yerel yönetimlere bu bölgeleri iyileştirmesi için hareket çağrısında bulunmak. Tabii tepkiler ilginç olabiliyor ancak çoğunlukla vatandaşlardan alıyoruz bu tepkileri. Ev sahipliği yapan yerel yönetimler de bizimle aynı heyecanı ve bakış açısını paylaşıyor oluyor en nihayetinde. Vatandaşlar 2-3 günlüğüne boya çalışması sebebiyle yollarını kapatmak zorunda kaldığımızda, rotalarını 20 metre daha uzatıp bir sonraki köşeden dönmek zorunda olmaktan şikayet edebiliyor. Aslında tam da bu zaten göstermek istediğimiz: Rahatlıkla yürüyerek ekstra bir 20 metrenin meselesini yapmak yerine, bu çalışmanın o yolun kapsayıcılık adına iyileştirilmesi olduğunu bilmek ve bireysel olarak bana ne düşer acaba diye sorabilmek. TekeRRenk gibi projeler bu sebeple şehrin yaşayanlarıyla bir araya gelmeli. Çok uzaklardan seslenir gibi sosyal farkındalık projeleri yapınca pasif kalıyoruz. Maksat gündelik hayattan, rutinlerden, alışkanlıklardan, yanlış öğrenilenlerden dokunabilmek.