Okan Çabalar'ın gösterisindeyim. Tek başına sahnenin bütününü kullanan, seyircisiyle bağını hiç koparmayan, enerjisi yüksek, sempatik biri... Her yeni nesil onu tanıdıkça hayran kitlesi genişleyen, çeşitlilik kazanan bir şovmen. Peki en büyük avantajı hiperaktif olması mı, yoksa İzmir'de büyümesi mi? Satış yönetimi mezunu ama "Okul bana göre değil" diyor. Daha sonra okuduğu işi yapmış ama arada derede İzmir'in Kemeraltı'ndaki meşhur Kızlarağası Hanı'nda ney üfleme dersleri almaya başlamış. Geleni gideni öyle güldürüyormuş ki, "Ben artık bu işi yapmalıyım" demiş. İyi ki demiş...
-Sahnede rahat ve cesur olmanızın kaynağı nedir?
- Bu kıvraklık meselesi çok konuşulan bir şey. Komedyenler için sık sık hazır cevap olmaları gerektiği söylenir. Ama ben aslında bir şeyin altından kalkmak için değil, eğlenmek için yapıyorum bunu. Seyirciyle etkileşim kurarken, amacım onlara üstün gelmek ya da zekamı kanıtlamak değil. Gösteri bana şunu öğretti: Samimi olmak ve eğlenmek işin özüdür. Başlarda çok zeki ve hazır cevap olmam gerektiğini düşünürdüm ama aslında mesele bu değilmiş.
-
Gösteriniz başlamadan önce seyircilere çekim yapmamalarını söylemenize rağmen, insanların çekim yapma arzusu hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Gösteri sırasında "Görüntü kaydı yapmayın, fotoğraf çekebilirsiniz" dedim. Ancak, insanların görüntü kaydı alma arzusu garip bir hale geldi. Bir keresinde bir izleyici beni çekiyordu ve çektiği şeye gülüyordu. Ben sahnedeyim, o ise kaydettiği şeyi izliyordu. Bu durum, ne kadar tuhaflaştığımızı gösteriyor.
-
Gösterilerde artık durmadan yaşanan bir alkış olayı var. Performanslar sürekli alkışla bölünüyor. Siz ne düşünüyorsunuz?
- Evet, seyirci bazen abartabiliyor ama bu normal bir durum. Tatlı tatlı uyarırım, sonuçta beni izlemeye gelmişler. Bu tür durumlar doğal ve oradan da bir komedi çıkabiliyor. Yaşanan seyircinin coşkusudur, bu da güzel bir şey. Gösteriyi yazarken sıkılmamak ve sürekli gülebilmek için yazdım. Hikayeye odaklanan izleyici kendini bırakır, yarıda kalmaz.
- Babanızın mesleği nedeniyle sık sık taşınmak zorunda kaldığınızı söylediniz. Bunun oyunculuğunuza ve stand-up tarzınıza nasıl yansıdığını düşünüyorsunuz?
- Travmatik bir çocukluk geçirdim ve bazen bu yüzden mi komik oldum, oyuncu oldum diye düşündüm. Ama bu tamamen bir seçim. Yeteneklerim bu yöndeydi ve kendimi bu alanda geliştirdim. Eğer güllük gülistanlık bir hayatım olsaydı da aynı kişi olurdum. Bu tür deneyimlerin oyunculuğa yansıdığını çok düşünmüyorum. Oyunculuk ve komedyenlik, emek, çalışma, hayat tarzı ve bakış açısıyla ilgili. Babamın mesleği, annemin öğretmen olması nedeniyle gezdiğim yerler elbette bana bir şeyler katmıştır ama bunların oyunculuğuma ne kadar yansıdığı konusunda emin değilim.
- Sohbetimizde bir oyun metniniz olduğunu söylediniz. Ancak, gösterinizde spontane konuşmalarla enerjiyi yükselttiğinizi de gördük. Kalıplara pek bağlı kalamıyor musunuz?
- Metne bağlı kalmamak spontane gelişen olaylar dediğin şey bu. Ancak önemli olan metindir, akılda kalan odur. Seyirciyle ne konuştuğun değil, ne anlattığın önemlidir. Hazır cevaplık bir yere kadar; önemli olan bir derdin olması ve bunu anlatabilmektir. Metnin komik olması benim için çok kıymetli. Seyirciyle şakalaşmak da bana mutluluk veriyor. Bu sonuçta bir tiyatro metni değil; tiyatro yaptığım zamanlarda bile kendimi tutamadığım anlar oluyordu.
-
Gösteride aile dizimi, kişisel gelişim gibi son dönem moda konuları tiye aldınız. Bu kadar kişisel gelişim rüzgarına rağmen neden hala bir tiyatro oyununa vakit ayıramıyoruz?
- Kim nerede istiyorsa şifasını bulur, benim tek derdim bir şeyin şakasını yapmak. Bu, o şeyin gerçeklerini reddetmek anlamına gelmiyor. Kişisel gelişim konusunda ise çok fazla güç peşinde koşulduğunu düşünüyorum. Halbuki kişisel gelişimin güçle ilgisi yok. Kötülüğün bu kadar başrol oynadığı bir dünyada tahammülüm kalmıyor, çıkıp anlatıyorum işte.
-
Gösterinize gelenlere baktığımda farklı kuşakların aynı anda güldüğü çok oldu. Sizin gibi internetin olmadığı dünyayı bilen insanlarla Z kuşağını nasıl aynı şeylere güldürebiliyorsunuz?
- Farklı kuşaklardan insanlarla ortak bir mizah dili oluşturmak önemli. Hem geleneksel espriler hem de güncel mizah bu konuda işe yarıyor. Seyirciyle bağ kurmak, onların tepkilerini anında almak benim için çok değerli.
YETER ARTIK ÇOCUK, SUS!
-
Taklit yeteneğinizin başınıza dert açtığı oldu mu?
- Evet, oldu. Sağda solda birinin
taklidini yaptığımda, ünlü olmasına gerek
yok, çok çaldırdığım oldu.
- Kariyerinizle ilgili kararlar alırken kime danışırsınız?
- Genellikle iç sesimi dinlerim. Tabii
ki güvendiğim birkaç kişiyle de fikir
alışverişi yaparım.
-
Çekimlerde yaptığınız en büyük hata/gaf neydi?
- Çekimlerde bir gafım olmadı,
uslu biriyimdir, çalışkanım. Ama
aynı zamanda hiperaktifim;
ortamı coşturmayı, eğlendirmeyi
seviyorum. Yalan Dünya
zamanında Jale, "Yeter artık
çocuk, sus!" demişti.
-
Yaşasaydı Michael Jackson'a ne demek isterdiniz?
- Michael
Jackson'a sadece
hayranlığımı ifade
etmek isterdim.
Onun müziği ve sahne
performansları hâlâ eşsiz.
-
Birisi 13 yıl önce internette sizin için "Beşiktaş'ta gecenin bir yarısı elinde hayali bir direksiyon ile çarşı içinde 'vıııın vıııııın bip biiiiiip' diye koşan adam" yazmış. Delirmek insanı rahatlatıyor mu?
- Çok mutlu bir gündü. Ben sahneden
indiğimde de ciddileşen biri değilim. O
gün İnsanlar Alemi'nin setinden çıkmıştım,
arkadaşlarım vardı yanımda. Onlara yaptım
o taklidi, birine yakalanmışız demek ki.