İtalya'da Canale 5'te yayınlanan L'isola dei Famosi (Ünlüler Adası) yarışmasına ısrarla davet edilen Aras Şenol, yeterince İtalyanca bilmediği için katılmak istemez. Ancak dizinin İtalya'daki başarısı sonrası Milano'da ilgiden sokakta yürüyemeyecek hale gelince ikinci kez davet gelir. Bu kez katılır ve iki buçuk ayın ardından yarışmayı İtalya dışından kazanan ilk kişi olur. Aras Şenol ve müzisyen sevgilisi Eylül Şahin ile buluşup İtalya'daki serüvenini dinledik.
- Bir Zamanlar Çukurova dizisinde oynayıp harika bir kariyer başlangıcına imza atan bir aktör, neden böyle bir yarışmaya katılmak ister?
- Çok güzel bir işti. İtalya'da da çok sevildi, inanılmaz izleniyor. Bunları biliyorduk. Ama sokaktaki karşılığını bilmiyorduk. Bazı etkinlikler için dizide Gülten karakterini canlandıran arkadaşım Selin Genç ile Milano'ya gittiğimizde insanların sevgisini görünce "Onlarla konuşmak için İtalyanca öğrenmeliyim" dedim. O sırada L'isola dei Famosi adlı yarışma programından aradılar. "Ben oyuncuyum, İtalyancam iyi değil. Hem ben ne yapacağım adada?" diyerek geri çevirdim. Bu arada İtalyanca eğitim devam ediyordu. Bir süre sonra kız arkadaşım Eylül'le İtalya'da bir etkinlikte İtalyanca konuştuğumu görünce yine görüşmek istediler ve bu kez ikna ettiler. 25 yarışmacı arasına son katılan kişi oldum.
- Bu kadar az İtalyanca ile giderken şampiyon olacağının aklına gelir miydi?
- Böyle bir hedefim yoktu... Dil eğitimimi pekiştiririm, beşinci altıncı hafta elenirim herhalde dedim. Sonra da kontrat gereği programa katılacağım için, Milano'daki stüdyo yayınlarında ülkeye yatkınlığım artar diye düşündüm. Ancak benim ada dışında olanlardan haberim yoktu. Yarışmada oylarım artmış, halk beni çok sevmiş. Ben işin eğlencesindeyim, yüzüyorum, balık tutuyorum.
-
Konu balığa gelmişken; yarışma formatı nasıldı? Nasıl besleniyordunuz?
- Helikopterden sizi denize atıyorlar, adaya çıkıyorsunuz ve merhaba ilkel hayat! Günde sadece 40 gram pirinç; ister tek öğünde, ister güne yayarak tüketebilirsin. Ateşi siz yakıyorsunuz ama plastik kullanamazsınız. Biz de ayakkabı bağcını söküp, bir sopa çubuğum vardı, onu kullanarak yay yöntemiyle ateş yakmaya çalıştık. İlk dört gün yakamayınca Hindistan cevizi ile idare ettik. İlk günden sonra ishal oluyorsunuz. İşte bu noktada benim milli yüzücü olmam bana ve arkadaşlarıma büyük avantaj sağladı. Suda daha fazla kalıp, açıklarda balık yakalayabiliyordum. Tabi pirinç yetmiyor, "Aras sen biraz açılsan" diyorlardı. Ben de balığa çıkıyordum. (Gülüyor) Güldüğüme bakmayın balık tutmak öyle kolay değil. Balık deyince de aklınıza boğaz balıkları gelmesin. Daha çok akvaryum balıkları gibi, görünüşleri çok güzel ama tatları pekiyi olmayan balıkları yakalıyordum. Kayıp balık Nemo'nun arkadaşı Dori vardı ya (gülüyor), onu yiyorduk. Tadını boşverin, aç kalınca lezzet derdiniz olmuyor.
- Yüzme kariyerinizden bahsedebilir misiniz biraz?
- Bizim ailede seçeceğiniz mesleğiniz ne olursa olsun, hayatınızda mutlaka bir spor ve bir yabancı dil olması zorunlu gibiydi. Yüzmeye dört yaşında başladım. Sonra basketbola yöneldim. Ardından tekrar yüzmeye dönüp 13 yaşına kadar F.Bahçe kulübünde yüzdüm. Sakatlanınca iki sene ara verdim. Ardından G.Saray'da devam ettim. Bana çok destek oldular. Konservatuarı G.Saray bursuyla okudum. Haklarını ödeyemem.
- Hiç "Benim ne işim var Honduras'ta" dediğiniz bir gün oldu mu?
- Olmaz mı! Kaktüs yediğimiz gün demiştim. Dünyaca ünlü bir şef, Türkiye'de de bir dönem İtalyan restoranları olan Joe Bastianich'in yardımıyla dikenlerini ayıklayıp patates gibi pişirip yedik.
- En çok özlediğin lezzet neydi?
- Yarışmada biri, "Ben daha önce döner ve baklava yedim" dedi. Normalde çok baklava yemem ama o dedikten sonra aklımdan ne döner çıktı, ne baklava... Kaktüsü yerken dedim ki; başka bir ülkedeyim, başka bir ülkede yayınlanacak bir programdayım, dillerine hakim değilim ve açım! Son dörde kaldığım gece yayında "Ne söylemek istersiniz?" dendi. "Anlatmak istediğim çok şey var ama bildiğim İtalyanca kelimelerim bitti" demiştim. Bir İtalyan yapımında bir İtalyan'ın kazanması daha şık olur diye düşünmüştüm. Ama şampiyonluk bana kısmet oldu.
İSTANBUL'DA SİZİ BEKLEYEN BİR AİLE VAR
- Ödülünüzün yarısını İtalya'da erkek arkadaşı tarafından katledilen Giulia Cecchettin adına kurulan vakfa bağışladınız. Bu davranış İtalya'da çok konuşuldu... Bu olay nasıl gelişti?
- Bu cinayet yarışma öncesi yaşanmıştı. Adaya gitmeden önce kazanırsam bir bağış yapılacağını, nereyi seçeceğim soruldu. Ben de şunu söyledim. Bu cinayetler ne yazık ki benim ülkemde de işleniyor. İtalya ve Türkiye birbirine çok benzeyen iki Akdeniz ülkesi. Yemeklerimiz aynı, sıcakkanlılığımız aynı ancak iki benzer ülkenin bu konuda da benzeşmesi çok üzücü. Giulia Cecchettin konusunda bir şey yapmalıyım diye düşündüm. Final bölümünde Giulia'yı gündeme getirirken niyetim buydu, unutmamalıyız. Yoksa bu cinayetler birer rakam olarak kalacak. Bu cinayetlerin normalleşmemesi lazım. Ne oluyor da insan böyle canavarlaşabiliyor? Ne oluyor da 20-25 yaşında biri, sevdiğin bir insana böyle bir kötülük yapabiliyor? Final gecesinin ardından Giulia Cecchettin'in babası beni aradı. Kendisine "Sizi anlıyorum dersem yalan söylemiş olurum. Ne hissettiğinizi asla bilemem. Ama sizinle tanışmak isterim, annemin babamın selamı var. İstanbul'da sizi bekleyen bir aile var" dedim. İnşallah İtalya'da da görüşeceğiz. Bu yardımla asla ben öne çıkmamalıyım. Burada önemli Giulia Cecchettin ve ailesi...
TELEFONDAN UZAK ÇOK MUTLUYDUM
"Adada aklıma gelmeyen şeylerden biri de sosyal medya idi. Telefonla vakit geçirmeyi pek sevmem. Dönünce elime telefonu alınca sağa sola ya da aşağı yukarı kaydırmak çok garip geldi. Telefonu hiç özlememişim."
TURKUVAZ MEDYA'NIN BENDEKİ YERİ AYRI
- 4 sezon 141 bölüm... 15-16'yı gören reytingler... Bir Zamanlar Çukurova'nın Çetin'i olarak o diziyi nasıl hatırlıyorsunuz?
- Bu dizi benim için bir akademi, üniversite gibiydi. Ama öncelikle bir şeyin altını çizmek istiyorum. Ben bu yarışmada tek Türk yarışmacı olarak, her anımızın kayda alındığı bir ortamda ülkemi temsil ettim. Sürekli Türkiye'yle ilgili sorular yöneltildi. Yemeklerimiz, İstanbul, bizimle ilgili birçok şeyi merak ediyorlar. Sonuçta şampiyonluk hesapta yoktu ama büyük gurur yaşadım. Düşünsenize 18'inci kez düzenlenen yarışmada ilk kez İtalya dışında biri kazanıyor, o da Türk... İtalya'da bu sonuç büyük yankı buldu. Ama dönünce basında karşılığını gördüğümü söyleyemem. Ancak Turkuvaz Medya benim için çok önemli. Çünkü ilk kez oyuncu olarak atv'de şans buldum. Dört sezon atv ekranlarındaydım. Döndükten sonra da ilk röportajımı SABAH Cumartesi'ye veriyorum. Çok teşekkür ederim.
MİDENİZ KÜÇÜLDÜ, DİKKAT EDİN
"Adadan ayrılırken doktor uyardı, 'Uzun süredir çok az yediğiniz için mideniz yarı yarıya küçüldü. Bu yüzden bir anda çok yemeyin, istifra edersiniz' dedi ama tabi öyle olmadı. Çıkar çıkmaz yemeğe abandık. Dile kolay iki ay neredeyse sadece pirinç yiyorsunuz. İstanbul'a gelince de hemen kebap ve baklava yedim."
RİDLEY SCOTT KOLUNU OMZUMA ATTIĞINDA TİTRİYORDUM
- Türk Hava Yolları'nın bir reklamında dünyaca ünlü yönetmen Ridley Scott ile çalışma fırsatınız oldu. Bu deneyimden size kalan nedir?
- Hayatım boyunca hatırlayacağım çok güzel bir tecrübeydi. O günü hatırlıyorum çok heyecanlıydım. İnanılmaz bir gündü benim için. Kendisiyle uzun uzun konuşma fırsatım oldu. Hatta bir ara kendisi kolunu omuzuma attı ama ben o sırada heyecandan titriyordum. Bu her oyuncuya nasip olmayacak bir şey. Muhteşem bir deneyim.
ATEŞ SÖNMESİN DİYE NÖBET TUTTUK
"Bir gece uyurken yağmur başladı. Biraz sonra biter dediler ama öğlene kadar sürdü. Sahilde yattığımız için yağmurda en önemli şey, büyük güçlüklerle yaktığımız ateşi korumak. Sönmemesi için sırayla nöbet tutup ateşi koruyorduk. Sırılsıklam oluyorduk."