Partnerimizi seçerken hem bilinçli hem de bilinçdışı süreçlerimiz etkili olur. Partnere duyulan duygusal çekim; sadece hislerimiz, ilgimizi sevgimiz sonucu oluşmaz. Daha en başta dıştan görünüşte belli olmayan bir durum, kişiye çok çekici gelmiş olabilir. Herkes çok farklı sebeplerle partnerine karşı yoğun duygular hisseder.
Kişinin erken dönemde anne ve babasıyla kurduğu ilişki ileride kuracak olduğu ilişkilere dair bir önizlemedir. Erken dönemde ebeveynlerimizle kurduğumuz ilişki benzeri kişileri çok daha yakın hissederiz. Elbette tek faktör anne ve babayla kurulan ilişki değildir. Bunlar dışında da faktörler bulunmaktadır. Bu hafta bunlara bakacağız.
1- ULAŞILABİLİRLİK
Partnerlerin birbirine çekim duymasını sağlayan en önemli unsurlardan biri duygusal olarak kolay ulaşılabilir olmaktır. Partnerlerin birbirine yakınlaşıp ilişki kurabilmesi için birbirlerine temas edebilecek bir çevrede ve sık sık ulaşılabilir noktalarda olması ilişkinin başlangıcında, sürmesinde ve korunmasında önemli bir etken. Partnerlerin birbirlerinin alanlarında sık sık bulunmaları ulaşılabilir olduklarının en önemli kanıtlarındandır.
2- BİLGİ SAHİBİ OLMAK
Bir kişiyi birebir tanıyor olmak ya da tanımasanız bile hakkında bir şeyler duymuş olmak o kişi hakkında olumlu düşünmek için önemli bir zemindir. İnsanlar daha önceden bilgi sahibi olduğu durumlarla ilgili çok daha güvende hissederler. Aynı daha önceden izlemiş olduğunuz bir film gibi tanıdıklık ve iyi hissetme halini aynı anda yaşarsınız. Bilinmezlik kişide korku ve kaygı yaratır yani bilinmezlik olumsuz duyguları tetikler. Partner seçimlerinde kişilerin birbirini tanıyor olması veya yakın çevreden onunla ilgili haberdar olması o kişiye dair zihninizde olumlu duyguların gelişimine yol açar.
3- ORTAK YANLAR ÖNEMLİ
Hem sosyal ilişkilerimizde hem de duygusal ilişkilerimizde ortak yan taşımaya ihtiyaç duyarız. Ortak beğeni, ilgi alanı gibi. Yaşam tarzı iki kişinin birbirine çok daha yakın hissetmesine neden olur. Partner ve eş seçimlerimizde en baskın olan rol yine de bilinçdışımıza verilir. Bilinçdışı, duyguların gizli depolandığı bir alandır. Ancak gizli olması hayatımızda etkisi olmadığı anlamına gelmez. Bilinçdışı sürekli olarak hayatımızı etkilemek adına çıkış yolları arar. Önyargının şimdiki ilişkilerimizi etkiliyor olması aslında bilinçdışımızın bir oyunudur.
EŞ SEÇİMLERİMİZ, ANNE BABAMIZA BENZER KİŞİLİKLER OLUR
Çoğunlukla anne ve babamıza benzer özellikte bir eş seçtiğimizi kabul etmekte zorlanırız. Çünkü şuandaki bilincimiz ısrarla olumlu kişilik özellikleri taşıyan kişiyi seçtiğini düşünür. Zeki, sevecen, kibar, yaratıcı insanları beğeniriz. Örneğin mutsuz bir çocukluk geçirmiş kişi aynı şeyleri yaşatan özelikleri bildiğinden ötürü asla bu durumu yaşamayacağını düşündüğü bir partneri arar. "Asla annem gibi sevgisiz biriyle evlenmem, asla babam gibi alkolik bir adamla olmayacağım" gibi cümleler duyarsınız. Aslında bu duruma şuanki bilinçleriyle çok odaklanmış da olsalar bilinç dışı devreye girerek kendilerini yetiştiren insanların olumlu ve olumsuz özelliklerini taşıyan kişiye karşı yüksek çekim hissederler. Hatta genellikle olumsuz özelliklerin daha ağır bastığı kişiler seçilmiş oluyor.
Bilinç dışı, olumsuz kişilik özellikleri olan kişileri çekici kılar. Çünkü bilindiktir, güvenlidir. Geçmişte de aynı tabloyu yaşamışsınızdır. Partner seçimi bilinçli süreçlere dayanıyor olsaydı kişi elbette anne-babasına benzeyen kişiye karşı sevgi, aşk gibi duygular besleyemezdi. Ve bu olumsuz duyguları iki katına çıkaran insanları elbette seçmezlerdi.
Örneğin bu durum şu şekilde karşınıza çıkacaktır: Çocukluğunuzda git gelleri olan ve sizi uzun süre yalnız bırakmış bir ebeveyne sahip olduysanız, yetişkinlikte de partner seçiminizde terk edilme hissinizi size çok daha güçlü yaşatacak birini, çok çekici bulacaksınızdır. Bu durumu yaşama nedeniniz bilinç dışının size bu aynı durumu yaşatarak bunu düzeltme isteğidir. Beyniniz eksik yaşadığınız yetersiz duyguları ilk dönemlere sizi döndürerek yarım kalan noktaları tamamlamak yani aslında yarım kalan işi bitirmek ister. Bilinç dışının ilişkinizde sizi nasıl yönlendirdiğine bakmak isterseniz gereksinim, korku ve üzüntülerin ilişki geçmişinde iki-üç nesli geriye doğru izlendiğinde sistematik şekilde ilerlemiş olan durumlar bilinç dışı geçmişinizi anlamınızı sağlar.
Partnerimizi seçerken odak noktası bizi yetiştiren kişilerin baskın özellikleridir. İlkel beyin çocukluğunuzda yaşadığınız sahneleri size yeniden hazırlar. Bunu yaralarımızın iyileşmesi için yapmak ister. Karşılanmayan çocukluk ihtiyaçları, bakım, korunma, empati, güvenlik, engellemeden yaşamak gibi karşılanmayan ihtiyaçların depolandığı alandır bilinçdışı kurulmaya çalışan evlilik... Kişi bilinç dışının da etkisiyle kendisine veya yakın bir tanıdığına (anne, baba veya yakın akrabalar) ait özellikleri üçüncü kişiye yani partnerine aktarır. "Tıpkı annem-babam gibisin" cümlesini de aslında bundan ötürü duyarız.
ÖFKESİNİ DIŞARI VURAMAYAN ÇOCUK İSYANKAR OLUR
İlişki ilerledikçe de açığa çıkan çatışmalarla birlikte hayatımızda yer edinmiş bu figürlerin veya kendimizin de etkisiyle bu kişilik özelliklerini partnerimize yansıtmaya başlarız. 'Sen değiştin, sen benim bildiğim insan değilsin artık' cümlelerini duymamız da bundandır aslında. Yani bize mutsuzluk vermiş olsa da çoğumuz eski ilişkileri tekrarlamak için koşullanmışızdır. Örneğin ailenizde hep anne-babanızın ilişkisini veya kardeşlerinizi kurtarmaya çalıştıysanız kendisinin de kurtarılmasına ihtiyacı olan bir eş seçmeniz muhtemeldir. Bunlar tekrarlayan döngülerdir. Yani çocukluğunuzda size zarar veren o ortamdan kurtulmuş olsanız bile ister istemez aynı psikolojik ortamı kendimize sağlarız.
Bazen de bu kişileri bu sefer başka olacak inancıyla hayatımıza çekeriz. Örneğin babası duygusal soğuk olan birinin soğuk bir partner seçimi bilinç dışının ona babanı değiştirmek ve onu kazanmak için bir şansın daha var gibi hissettirir. Ya da seçimlerimizi karşılanmayan ihtiyaçlarımızı karşılama çabası belirler. Anne-babanın doyurmadığı ihtiyaçları karşılayacağına inandığımız bir partner seçimi yaparız. Örneğin içinde isyankar bir çocuk taşıyıp bunu dışarı vuramayan biri, kendini asi bir kişiye kaptırabilir. Partnerimizde geçmişte bastırmış olduğumuz beklentileri ve duyguları görürüz. Ve bu durumları da partnerimize yansıtarak yani aslında kendimize ait olan özellikleri onda görmeye başlarız. Örneğin partnerinize karamsarlığınızı yansıtırsınız.
Bu tabloda ilk kişinin karamsarlığı hiç bitmezken diğerinin ona verdiği tepki ile birlikte daha da güçlenir. Ve artık iki kişi için birliktelik eziyet haline gelir. Birbirlerinden nefret ederler. Ama aslında nefret ettikleri kendilerinin içindeki yansımalardır.
BİLİNÇ DIŞI DÜRTÜLERLE NELER YAPILABİLİR?
Duygularınızın farkına varın. Hiç yüzleşmediğiniz korkularınız ve öfkenizle yüzleşin. Çocukluğunuzla yüzleşin onu araştırın. Çocukken duygularınızı ifade edebilir miydiniz? Güvende hisseder miydiniz? İnsanların sizden beklentileri nelerdi? Ailenizdeki çatışmaları şuandaki ilişkinizde görüyor musunuz? Sonra da hem kendinize hem partnerinize karşı hislerinizi gözlemleyin. Yaşadığınız bu duyguları analiz edin. Bu özellikler sizin partnerinize yansıttığınız özellikler mi, yoksa partnerinizin gerçek kişiliği mi, ayırt edin. Bu durumu kanıtlayan ve kanıtlamayan durumlarla bunu analiz edin.