Bakmak ile görmek arasındaki farka yazarlar yıllardır kafa yormakta. Görme Biçimleri kitabının yazarı John Berger, en bilineni diyebilir miyiz? Ya da bizim Yunus Emre'nin dediği gibi "Can gözüyle bakan görür..." Gözleri görmeyen ancak dünyayı gönülleriyle keşfeden bir çiftle yaptığım söyleşi için yazıyorum bunları. Ayşe Begüm Başbozkurt Gür ve Recep Gür; görme engelli iki insan.
Engelleri birbirlerini bulmalarına vesile olmuş. Hayata birçok karamsar insanın tersine çok daha olumlu bakıyorlar.
YouTube'da açtıkları "Seslerin İzinde" adlı hesapla körlerin hayatlarını anlatıyorlar. Bunları konuşmak için onlarla buluştuk. Ayrılırken Kadıköy'ün korkunç pazar günü kalabalığına bakıp gayri ihtiyari, "Siz şimdi nasıl döneceksiniz?" deme gafletinde bulundum. Recep Gür hemen yanıtladı: "Bizi dert etme ama istersen sana eve kadar eşlik edebiliriz." Yanlarından ayrılırken bizlerin baktığından çok onların gördüğünden emindim.
- Sizleri tanıyabilir miyiz?
- Ayşe Begüm Başbozkurt Gür: Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi'nden 2020'de mezun
oldum. Adalet Bakanlığı ile ilişkili,
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu'nda
uzman yardımcısı olarak çalışıyorum. Doğuştan
görme engelliyim.
-
Recep Gür: Milli Eğitim Bakanlığı'nda milli eğitim uzmanı olarak görev yapıyorum. Aslında biraz görme yetim varmış ama göz tansiyonu sebebiyle 15 yaşında onu da kaybetmişim.
- İki görme engelli olarak yollarınız nasıl kesişti?
- A. B.: Bizi buluşturan körlük oldu. Hukuktan yeni mezun olmuştum. Recep'in uzmanlığını alması için yabancı dil sınavından 70 üzeri puan alması gerekiyor.
İş arayışında olduğum için ben de yabancı dil sınavına hazırlanıyorum. Görme engellilerin ulaşabileceği kaynaklar için bir mail grubu vardı. Recep de oradan maillerimi görmüş.
Bana sosyal medyadan ulaştı.
Kaynaklar üzerine konuşmaya başladık. Sonra gündelik konular hakkında konuşmaya başladık.
Ardından sevgili olduk.
-
R. G.: İki yıl süren birlikteliğimiz sonrası geçen yıl haziran ayında evlendik. Şu an çok mutluyuz. İkimizin de görmemesi tanışmamıza vesile oldu ama sonraki ilişkimiz her iki insanın birlikteliği gibi ilerledi, ilerliyor.
- Kimileri körlüğü hastalık olarak görüyor. İkinizin de görmemesi ilişkinizi nasıl etki etti?
- A.B.: Körlüğün hastalık olmadığının altını çizmeniz önemli, teşekkürler. Tıpta bir mucize olmazsa hayatımız böyle sürecek ve biz memnunuz. Birbirimizi daha iyi anlıyoruz. Bazı görme engelliler "İlla gören biriyle evlenmek istiyorum" der. Ama böyle bir kriterimiz yoktu bizim.
DENİZİ HİSSETMEK BİZE YETİYOR
-
Sosyal medya fikri nasıl gelişti?
- R. G.: Gündelik hayatımızda karşılaştığımız insanların; görme engelli veya engelli insanlar konusunda yeterince bilgi sahibi olmadığını görüyoruz.
Kötü niyetli değiller ama bazen çok basit konularda bile empati yapmadıklarını fark ediyoruz. Bizi tanımıyorlar, bu konuda ne yapabiliriz dedik. Bu sebeple sosyal medyaya girdik.
- A.B.: Teknik konularda gönüllü insanlar destek veriyor, hepsine teşekkür ederiz. Çoğunuzun odak noktası görmek ama bizim böyle derdimiz yok. Şu an deniz kenarındayız. Biz dalga sesleri, deniz kokusuyla ve martıların kanat çırpınışlarıyla denizin varlığını hissediyoruz. Bizim yaşadığımız zorluklar bambaşka alanlarda. Evden çıktığımız an insanların önyargıları başlıyor. Okullarda istenmiyoruz, işe alımlarda tercih edilmiyoruz. Kaldırımda yürüyorsunuz kılavuz çizgi yok, otobüse biniyorsunuz sesli uyarı sistemini şoför kapatmış. Kaldırımda engelli yolunu takip ederken birden kaldırıma park etmiş araç çıkıyor karşınıza. Bu sadece bizim için değil, bebek arabası olan anneler, ağır yük taşıyan insanlar için de sıkıntı.
METRO DURAKLARINDA CAMEKAN OLMALI
-
İnsanların bilgi yetersizliğinden bahsettiniz. Örnek verebilir misiniz?
- A. B.: Teyze gelip, "Üzülme, sen cennetliksin" diyor. Neden görmüyorum diye cennete gideyim, olur mu öyle şey. Görmeyen kişi kötü bir insan da olabilir.
- Kadıköy'e gelirken nasıl zorluklarla karşılaştınız?
- A. B.: Sahrayıcedit'ten metroya gidene kadar kaldırımda hiç kılavuz çizgi yoktu. Metroda kılavuz çizgi vardı, sesli anonslar çalışıyordu çok şükür ama metro duraklarında camekan olmalı. Bunun olmaması sadece bizim değil tüm insanlar için büyük tehlike. İstanbul'da görme engelli bir arkadaşımız ölümden döndü, Ankara Beşevler'de ise bir arkadaşımızı bu yüzden kaybettik.
ENGELİMİZ, ÇOCUK DÜŞÜNMEMİZE MANİ OLMAZ
- Çok samimisiniz, müsaadenizle yaşlılar gibi özel hayatınıza geçeceğim. Çocuk sahibi olmayı düşünüyor musunuz?
A.B.: Şu anda yeni evli olduğumuz için o aşamada değiliz. Ama düşünürsek de engelli olduğumuz için çocuk düşünmeme gibi bir şey olmaz.
Çocuk büyütmek istersek o zaman düşünürüz.
ONLINE ALIŞVERİŞ ÇIKINCA SEVİNDİK
A.B.: Marketlerde fiyat konusunda yardım almak zorundayız. Markayı ve fiyatları hep sormamız gerekiyor. Herkes de aynı anlayışı göstermiyor. Bu yüzden online alışveriş çıkınca çok sevindiğimi söylemeliyim.
FARKINDALIĞIN ARTMASI SEVİNDİRİCİ
- Zaman zaman insanların gözlerini bağlayarak, kendilerini körlerin yerine koydukları etkinlikler oluyor. Nasıl buluyorsunuz bunları?
A.B.: Ben bu tip etkinliklere karşıyım. Biz ya doğuştan ya hayatımızın belli bir döneminden itibaren görmüyoruz. Ve bu şekilde yaşamaya alışıyoruz. Aynı eylemleri farklı yollarla yapmayı öğreniyoruz. Ama gören biri hayatını görerek yaşamaya alışıyor. Onu siz bir anda karanlığa atarsanız, kişi belki yemek bile yemeyecek. Hiçbir aktivite yapamayacak. Sonra diyecek ki, "Görmeyenler bunların hiçbirini yapamıyor!" Görmeyen birini anlamak istiyorsa kişi, beş yıl gözlerini kapatsın ancak anlar bizi. Bunlar "Görmeyenlerin hayatı çok zor" önyargısına sebep oluyor. Sanıyorlar ki, yemek de yiyemez, kişisel bakımını da yapamaz, dışarı da çıkamaz. Hayır, biz hepsini yapıyoruz. İşte sosyal medyada yer alma sebebimiz de bu. Çay demleyebiliriz, makarna yapabiliriz, tatile çıkabiliriz. Sadece kendinizi bizim yerimize koyarak empati yapmanızı istiyoruz. Görmeyen birini anlamak için gözlerinizi kapatmayın. Gözlerinizi açın. Gidin görmeyenlerle iletişim kurun. Bakın hangi sorunları yaşıyorlar. Ya da işitme engelli birini anlamak için kulaklarınızı kapamayın. Kulaklarınızı açın, sorunlarını dinleyin. Çok güzel olur.
R.G.: Bence de faydadan çok zararı olan bir şey. Yola çıkış niyeti iyi ama körlerle ilgili algıyı olumsuz hale getiriyor. Bunun yerine kaldırımdaki kılavuz çizgiye tabela koymak, ağaç dikmek, araç park etmenin neden yanlış olduğunu anlatılması gerek. O zaman asıl sorunun ne olduğu anlaşılır. Hayat zor değil insanlar zorlaştırıyor. Şunu da söyleyelim, medya açısından yapılan haberler biraz farklılaşmaya başladı. Eskiden hep dramatize eden başlıklar, dramatize eden müziklerle anlatılıyorduk. Şimdi daha çok farkındalık oluşturan haberler öne çıkmaya başladı.
KÖRLERE SORULAN 10 ANLAMSIZ SORU
1 Gerçekten görmüyor musunuz?
2 Görmüyorsanız hiç mi görmüyorsunuz?
3 Görmüyorsanız hangi renk görüyorsunuz?
4 Ağlayınca gözünüzden yaş geliyor mu?
5 Uyurken gözlerinizi kapatmak zorunda mısınız?
6 Sabah olduğunu nasıl anlıyorsunuz?
7 Üstünüzü nasıl giyiniyorsunuz?
8 Kişisel bakımın içerisinde dahil olan her şeyi soruyorlar.
9 Görmüyorsanız nasıl tırnak kesiyorsunuz?
1 0Çay demleme videomuza "Abla sen baktın mı?" diye yazıyorlar.
SOKAK KÖPEKLERİ SON YILLARDA ÇOK DEĞİŞTİ
Sokak hayvanlarıyla aranız nasıl?
- A.B.; Ne yazık ki artık iyi değil. Ankara'da Kurtuluş Parkı'na gitmiyoruz artık. Yürüyüş yaptığımız bir başka parklar vardı. Oralara da artık gidemiyoruz. Köpekler o kadar çok ki yani çoğu insan da oraları tercih etmiyor. Biz bastonla yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. O sırada köpeğe dokununca kendine saldırıldığını hissediyorlar. Baston sopa gibi algılıyor, sopa onlar için farklı çağrışımlar yapıyor olabilir.
R.G.: Bastonla dokunduğumuzda hayvan uyuyorsa irkildiği uyandığı için böyle bir tepki veriyor. Saldırma amaçlı değil aslında ama tabii ki yani korkutucu bir şey. Son birkaç yıldır daha saldırganlaştı köpekler.
Önceden böyle değildi. Önceden bastonla bir köpeğe çarptığımda korkmazdım. Kalkar çekilir giderdi.
Ama şu an gerçekten saldırgan olanlar var. Neden böyle bir değişim oldu, onu da bilmiyorum. Köpek sayısı da çok fazla, tabii ki düzgün de beslenemiyorlar.
KÖR DEMENİZ HAKARET DEĞİL!
R.G..: Bize deniyor ki, "İnşallah bir gün anneni görürsün... Umarım bir gün renkleri görürsün..." Valla bizim hiç böyle dertlerimiz yok. Çünkü sıra oraya gelmiyor. Biz kırılgan insanlar da değiliz bu arada. Zaten kırılmamanız lazım. A.B.: Büyüdüğümüz topluma uyum sağlamamamız lazım. Bunu yaşadıkça öğreniyorsunuz. Eskiden biri engelimle dalga geçse üzülürdüm, bugün artık umurumda olmaz. Ben körüm, engelliyim. "Kör demek hakaret" diyorlar. Hayır yok öyle bir şey, biz körüz. Siz bunu kabul eder ve bunun farkına varırsanız seviniriz.