Geçen hafta 220 dönümlük alan içinde hizmet veren Rami Kütüphanesi'ndeyim. Burası gezerek kolay kolay bitirilecek bir yer gibi değil. Benim gibi ilk kez gelenler, biraz şaşkınlığa uğrayabilir. Buraya sadece bir kütüphane demek haksızlık olur. Kütüphane disiplini içerisinde çalışan ama çocukların cıvıldadığı, kedilerin bahçede rahatça dolaştığı, annelerin bebeklerini şehrinde gürültüsünden kaçırdığı bir yer. Hemen korkmayın, çalışma yapılan yerlerde çocukların girmesi söz konusu değil. Bilirsiniz camilerde çocukları istemeyenler vardır. Oysa ibadet yerleri gibi kütüphanelerle de çocukların arası açılmamalıdır. Bunun için çocuklara kütüphane yerleşkesinin içinde özel, eğlenceli yerler hazırlanmış. Böylelikle kütüphane çocuğun aklında ideal yaşta eğlenceli biçimde yer edinecek.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde faaliyetlerini sürdüren kütüphanedeki bu tedavi merkezinin adı Kitap Şifahanesi... Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, Kitap Şifahanesi ve Arşiv Dairesi Başkanı Dr. Nil Baydar ile birlikteyiz. Yüze yakın çalışan arasında 61 restoratör, kimyagerler, biyologlar, yazma eser uzmanları ve kütüphaneciler var. Fotoğraf atölyesinde tarihi yazma eserlerin restorasyon çalışması öncesi ve sonrası fotoğrafları çekilerek her şey kayıt altına alınıyor. Dr. Baydar, bir kitabın Şifahane sürecini şöyle anlatıyor: "Öncelikle Başkanlığımız, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı'na bağlı yazma eser kütüphanelerinden gelen yazma eserler Şifahanede misafir ediliyor. Korunmaya ihtiyacı olan ya da sergi vesilesiyle seçilen eserler, 'Başkanlık Oluru' ile restorasyon için Kitap Şifahanesi'ne geliyor. Farklı müzelerden eserler de gerekli yazışmalar ardından Şifahane'de onarılıyor. Bugün mesela..." diyor hocamız ve susuyor. Anlıyoruz ki önemli bir haberi kaçırdık. Akademisyenler böyledir; ser verir sır vermezler. Devam ediyor Dr. Baydar: "İstanbul Arkeoloji Müzeleri'nin, Diyarbakır'daki Kadim Meryem Ana Süryani Kilisesi'nin, Konya Mevlâna Müzesi'nin, Ayasofya Müzesi'ne ait yazmalar Başkanlığımıza şifa bulmaya gelebiliyor. Restorasyonda yazma eserlerin dijitalleştirmesini de yaparak görüntüleri hem yazma eserin ait olduğu kurumlara hem de Başkanlığımız arşivine ekliyoruz. Anadolu coğrafyasının sahip olduğu kültürel zenginliklere katkı sağlayıp yeniden hizmete sokuyoruz.
KİTAPLAR -40 DERECEDE DONDURULUYOR
Eserler öncelikle şok dondurucuda eksi 40 derecede şoklanarak böceklerden korunuyor. Her kitaptan bir restoratör sorumlu. 61 restoratörümüz var. Bu sayıya dikkat çekmek istiyorum. Dünyada bir alanda uzmanlaşan bu sayıda restoratörün bir arada çalıştığı başka bir örnek bilmiyorum. Her restoratör sorumlu olduğu kitabın baştan sona kaydı, künyesi, fotoğraflanması, analizinin yaptırılması gibi pek çok işlemi yürütüp takibini yapıyor. Daha sonra konservasyonu başlarken kitaba ne gibi işlemler yapılacağı karara bağlanıyor. Tam teşekküllü bir hastane gibi düşünün, teşhis konuluyor ve tedavisine başlanıyor. Uluslararası standartlarda çalışıyoruz, uluslararası kalitede malzeme kullanıyoruz. İşimiz tamamlandıktan sonra eserler için özel kutular hazırlayarak ait olduğu kütüphaneye gönderiyoruz. Dışarıdan gözlemleyenler buranın bir akademi ciddiyetiyle çalıştığını söylüyor. Kişilere ne yazık ki hizmet verilmiyor. Sadece kurumlar, o da bakanlık oluruyla hizmet alabiliyor. Çalışmalarımızı, Rami Kütüphanesi'nin ziyaretçileri ile buluşturmaya çalışıyoruz. Bunun için koridorlardaki vitrinlerimizi kullanıyoruz, yazma eserleri gösteriyoruz. Meraklılara Şifahanemizin faaliyetlerini anlatıyoruz. Zaman zaman randevulu grupları dikkatli şekilde içeri alıyoruz. Üniversite öğrencilerinden çok stajyerimiz var. Mesela bugün İngiltere'den iki sanatsever geldi, izin istedi içeri girmek için. Bu tip talepleri memnuniyetle karşılıyoruz. Yerleşke içinde bulunmamız sebebiyle, yazma eserlerin ziyaretçi, akademisyen, öğrenci ile olabildiğince çok bir araya gelmesine yönelik etkinlikler yapıyoruz."
TİKA İLE DE İŞ BİRLİĞİ İÇİNDEYİZ
Şifahanenin şöhreti kısa sürede yurt dışına da yayılmış. Dr. Baydar'dan dinlemeye devam ediyoruz: "Lübnan ve Pakistan'dan hatta Tayland Patani'den eserler geldi. Onların onarımını yaptık, yapıyoruz. Bakanlığımız kuruluşlarından TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) ile de iş birliği halindeyiz. O ülkelere gidip yazma eserleri gördüğümüzde onlara bize, 'Acaba biz de restore edebilir miyiz? Nasıl yardımcı olabilirsiniz?' dediklerinde 'Eğitim verebileceğimizi, dijitalleştirme yapabileceğimizi' söylüyoruz. Onlar bize personel yolluyor, biz de burada eğitime alıyoruz. Personelimizin çoğunluğu restorasyonlar bölümünden mezun, sanat tarihi mezunları, geleneksel Türk sanatları mezunları var ama yazma eser konservasyonu konusunda onları biz eğitiyoruz. Ve yetişenler, yeni gelenleri eğitmeye devam ediyor."
Rümeysa Gedik
700 yıllık kitaptan çıkan tavus kuşu
Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü'nde eğitim gören genç Şifahane çalışanı Rümeysa Gedik; "Kitaplarla uğraşmayı sevdiğim için buradayım. Bölümümü de bu yüzden seçtim. Rami Kütüphanesi'nde çalışmak keyifli" diyor. Üzerinde çalıştığı kitapla ilgili bilgi almak istiyorum: "Eski Slav dilinde yazılmış, Hristiyanlığa ait bir dua kitabı. İçinden bir tavus kuşu tüyü çıktı. Neden koyduğunu düşündük. Ayraç olabileceği tabii ki ilk akla gelen oluyor. Kitabın cildi ahşap. 1500'lü yıllara ait olabilir... Burada tutuğum deftere kitapla ilgili her detayı not alıyorum. Yeni ahit kitabı olduğu düşünülüyor, henüz incelemeye alınmadı... Bu eser kurumumuza konservasyon uygulamaları yapılmak üzere Ayasofya Müzesi'nden geldi, onarımı bitince ait olduğu yere geri dönecek. Kitapların dilleri çok ilgimizi çekiyor. Her biri başka bir dünya..."
Nil Baydar
Dijital uçar, yazı kalır
Kütüphane alanında bir akademisyen bulup da elektronik kitap konuşmamak olmaz. E-Kitap çıktığında "Kitabın dönemi bitti artık" denmişti, ancak teknoloji bir kitabı yenemedi, bir de uyuşturucu bulan köpekleri... Peki Dr. Nil Baydar Hocamız ne düşünüyor bu konuda: "Bu kitapların fiziksel varlığı, tarihimizin, geçmiş kültürümüzün ispatıdır. Yazı her zaman kalır, yazma eserler geçmişle gelecek arasındaki köprüdür. Biz de bu eserlerin emanetçileriyiz. Bu eserleri korumazsak, neyin dijitali olacak? Dijital bozulduğunda ne olacak? Anadolu coğrafyasındaki Türk kültürünü, İslam medeniyetinin kitapta ortaya çıkan inceliklerini, bugüne kalan kültürleri yazma eserler sayesinde öğrenebiliyoruz. Biz bugünden yarına bu eserleri kitap formatında da korumak mecburiyetindeyiz. Kâğıdı, cildi, mürekkebi, yazı stili, kullanılan bezemeleri, renkleri; bunların hepsi bize eserlerin hazırlandığı dönem hakkındaki bilgiyi, tekniği, teknolojiyi anlatır. Örneğin 15. yüzyılda Mısır'da kâğıt nasıl yapılıyor, nasıl boyanıyor, mesela mürekkepte demir kullanılmış mı, is mürekkebi mi; bunları görüyor, öğreniyorsunuz. Dijital medyada bunu göremezsiniz.
Kevser Görgülü Uçar
Burada çalışmak çok keyifli
Kültür Varlıklarını Koruma ve Onarım Bölümü mezunuyum. Restoratör olarak üç buçuk yıldır burada çalışıyorum. Burada olmak güzel ve keyifli. Eğitimimi de bu alan üzerine aldım. Şu an üzerinde çalıştığım eser ise 14. yüzyıla tarihlenen cilt süslemeleri el aletleriyle yapılmış bir yazma eser. Cilt süslemelerini, yapım tekniklerini ve gözle görülmeyen bozulmaları inceliyorum. Arapça dilinde yazılmış olan El-Keşşâf isimli eser ünlü bir tefsir kitabıdır.
Nur Karsavuranoğlu
Böyle bir yerde fotoğrafçı olmak heyecan verici
Nur Karsavuranoğlu; Rami Kütüphanesi'nde röportaj yaparken fotoğraf konusu bize yardımcı oluyor. Çalışması sonrası kendisine bir kütüphanede fotoğrafçı olmanın nasıl olduğunu soruyorum: "Bir yıldır buradayım. Böyle tarihi bir binada çalışmak heyecan verici. Burada sık sık etkinlikler oluyor, onları çekiyorum ama beni asıl heyecanlandıran eski yazma eserleri fotoğraflamak."
Gizem Erdem
14'üncü yüzyıla ait Mesnevi Şerif, beni çok etkiledi
12 yıldır buradayım. Yazma eser konservatörüyüm aynı zamanda mentörlük ve koordinatörlük yapıyorum. Ankara Üniversitesi Restorasyon Bölümü mezunuyum, yüksek lisansım Mimar Sinan Güzel Sanatlar Cilt Sanatları bölümünde yaptım. Burada astronomi, tıp, fen bilimleri, matematik, tefsir, hadis, musiki gibi çok farklı alanlarda yazma eserlerle karşılaşıyoruz. Beni aralarında en çok etkileyen yazma eser, 14. yüzyıla tarihlenen Mesnevi Şerif oldu. Tarihler eski oldukça insanın heyecanı da artıyor. Çok eski eserlere insanların dijital arşivlerden ulaşabilmesi de önemli bir fırsat bence.