Doğum yeri Şişli Etfal; Kıbrıslı bir ailenin oğlu olarak tıp doktoru babanın olarak tayin olduğu Bursa'da büyüyor. Annem piyano öğretmeni. Arabalarla oyun alanı, piyanonun yanı. Evde Beethoven, Chopin, Mozart çalıyor. Baba opera sevdalısı. Bahsettiğimiz kişi, 1993 yılından bu yana ABD'de yaşayan, akademik kariyerini bu ülkede sürdüren, caz müzik sevdalısı Mehmet Ali Sanlıkol... Sankıkol ile İstanbul Pera'da bir araya gelmemizin sebebi ise, ikinci kez Grammy Ödülleri'ne aday olması. Hem de ikinci kez... 4 Şubat'ta Los Angeles'taki ödül töreninde A Gentleman of Istanbul albümü ile 'En İyi Klasik Müzik Kaydı' dalında diğer dört eserle yarışacak. Şimdi söz Sanlıkol'da: "Hikayemin başlangıç noktası 80'li yılların ikinci yarısı Bursa sanki. Bursa'da rock müziğin yaygın olduğu zamanlar. Ortaokulda arkadaşım Şebnem Ferah idi. Arkalı önlü çıkardık sahneye. İlk başta rock müzikle başlamam, klasik batı müziğinin içinden caz müziğini bulmamda bir yol oldu. Bu olmasa cazla yolum kesişmezdi. 16 yaşından itibaren de ilgim tamamen caz müziğine kaydı. Daha sona sanırım 1991'de lisedeyken Berklee Müzik Koleji'ne mektup yazdım. Nasıl bir cesaret bu, bugün bile şaşırıyorum kendime. Annemin babamın haberi yok. Kocaman bir katalog geldi. Sonrasında bir sene Türkiye'nin en önemli sanatçılarından biri olan Aydın Esen ile çalıştım. Ve 93'te Berklee'ye gittim, çift ana dal yaptım. Biri caz kompozisyon, diğeri film müziği üzerine. Los Angeles'a gidip film müziği üzerine devam etme şansım vardı ama doğrusu o kalabalık iş temposunda uzun yıllar besteci kredisi almadan sürünmek istemedim. Boston'da devam ettim. Şu an ders verdiğim New England Konservatuarı'nda master, doktora yaptım. 2017 senesinden bu yana da aynı okulda kadrolu profesör olarak çalışmalarımı sürdürüyorum. En büyük özelliğim herhalde hem caz hem de klasik Batı müziği geçmişi ve besteciliğimin olup bir yandan da klasik ya da geleneksel Türk müzikleri icra ediyor olmam.
GRAMMY'E İLK ADAYLIĞIM 2014'TE
Grammy Ödüllerine ilk adaylığım 2014 senesinde oldu. A Far Cry yaylı orkestrasıyla çıkardığımız Dreams & Prayers albümü En İyi Oda Müziği Albümü kategorisinde finale kalmıştı. O albümde benim Vecd isimli eserimin dünya prömiyeri yer alıyordu. O da büyük bir olaydı benim için. Akabinde dünyanın en büyük sanat merkezlerinden ABD'deki Carnegie Hall'den bir beste siparişi ve konser teklifi geldi. 2016 senesinde orada kendi eserimin prömiyerini American Composers Orchestra ile yapıp solist olarak konser vermek benim için büyük bir onurdu.
SEVİNÇTEN HAVALARA UÇTUM
İkinci adaylığıma gelirsek; bestelediğim A Gentleman of Istanbul isimli eser A Far Cry yaylı orkestrası tarafından 2018 yılında sipariş edildi. Hedefimiz 2020 idi ancak araya pandemi girince çalışmalar iki yıl aksadı. Hatta tanıtım videolarında kayıt çalışmalarımızı maskeli olarak yaptığımız görülebilir. Ney üflediğim için bir tek bende maske yoktu. Sonunda bu sene 'En İyi Klasik Müzik Kaydı' kategorisinde beş adaydan biri olarak seçildi. Rakipler de çok iyi tabii ki. Adaylığımı öğrendiğim an evimdeki stüdyoda pijamalarımı giymiş bir haldeydim. Hem kendi adımın hem de İstanbul'un anılmasıyla havalara uçtum desem yeridir. Daha sonra okulda çok farklı milletlerden öğrencilerimin derse girerken beni alkışlarla karşılaması beni çok mutlu etti. Çünkü 30 yıldır ABD'de adeta bir uç beyi olarak Türk kültürünü ve Türk müziğini tanıtmaya çalışıyorum."
Kariyerimin dönüm noktası bir takdir-i ilahidir
"Kendi yolculuğumda Türk müziğini keşfetmem, müzikal kariyerim için dönüm noktasıdır. Batı müziğiyle büyüyüp caz müzik sevdasıyla ABD'nin yolunu tutan bir Türk müzisyen olarak, kendi kültürümün farkına varmam, çok önemli bir eşiktir benim için. Boston'a gittikten yedi sonra geleneksel Türk müziklerine ciddi bir yakınlaşmam oldu ve bunu ciddiye aldım. Ney üflemeyi, kaba zurna, ud çalmayı öğrendim. Böyle bir cümlede hepsini saydım ama her birini çalmayı öğrenmek öyle bir ay, bir yıllık işler değil. Ama şu da var, sen bir işin peşine düşünce hayat da sana bir yol çiziyor. O günlerde doktora seminer dersine girdik. Her milletten insan var, herkes kendini tanıtıyor. Tam karşımdaki kişiye sıra gelince demez mi, 'Benim adım Nilgün Doğrusöz. İTÜ Türk Müziği Devlet Konservertuarı'ndan misafir araştırmacı olarak buradayım.' Nilgün Hanım benim hocam oldu. İşte buna takdir-i ilahi denir. Haftada iki kez makam dersi yaptık ve dizimi vura vura usul öğrendim, gazel okudum. Mesela ney üflemeyi öğrenip kayda girecek seviyeye gelmem beş sene sürdü. İnsan kendi kökünden koptuğu zaman bu çeşit bir yabancılaşma başlar. İşte ben de öyleydim ama bir noktada bunu idrak edince içimde derin fırtınalar koptu. Prof. Cemal Kafadar'dan ders almam, ney üflemem, ud çalmam, gazel ve kaside okumamla kimliğimi adeta yeni baştan inşa etmiş oldum."
Tasavvuf çok büyük bir evren
"Türk musikisi ile ilgilenen herkesin yolu illa ki tasavvuf ile kesişiyor. Çünkü iç içeler. Şimdi klasik Osmanlı / Türk Müziği deyince karşınıza çıkan en büyük isimlerden biri Hammâmîzâde İsmâil Dede Efendi. Kendisi Mevlevi, böyle bir durum var. Dolayısıyla, klasik Osmanlı / Türk Müziği çalışınca tasavvuf alanında da araştırmalar yaptım. Sonuçta bilmeyenler tasavvufu tek bir yol zannedebilir, oysa tasavvuf çok büyük bir evren. Çok farklı duruşlar var. Bunları erken yaşta öğrendiğim için kendimi şanslı görüyorum. Bu noktada aslını inkar etmemekte de önemli. Ben cazla büyümüş bir insanım ve kendime Bektaşi duruşunu yakın görüyorum."
Evliya Çelebi'yi yeterince tanımıyoruz
"Üzüldüğüm bir konu var. Evliya Çelebi'nin kendi ülkemde yeterince tanındığını, okullarda üzerinde durulmadığını düşünüyorum. Bir sürü Avrupalı seyyahın yazdıklarını da okudum. Hangisinin yazısı Evliya Çelebi gibi? Yanından geçemezler. Yazarken okuru da düşünerek yeri geliyor kurgu yapıyor. Baş döndürücü bir adam. Belki de Spielberg gibi... Öte yandan ya Dede Efendi'ye ne demeli... Türk müziğinde bir Beethoven varsa sanırım o Dede Efendi'dir."
Grammy'de Arzu Kaprol da olacak!
"Los Angeles'ta 4 Şubat'ta düzenlenecek Grammy Ödülleri'nde giyeceğim kıyafeti, Bursa'dan çocukluk arkadaşım Arzu Kaprol tasarlıyor. Az sonra provaya gideceğim. Seneler sonra yollar kesişiyor. Törene annem, eşim ve kızımla gideceğim. Kızımın bana ilk sorduğu 'Baba Drake de gelecek mi?' oldu! 'Kızım benimle gideceğini söylüyorum, sen bana rapçi Drake mi soruyorsun?' dedim. Epeyce güldük tabi."
Kani Karaca büyük ekoldür
"Merhum Kani Karaca Bey, Türk musikisinde çok önemli bir isimdir. Bir kere tasavvuf geçmişi var, klasik Osmanlı/Türk müziği geçmişi var, cami geçmişi var. Doktora çalışmalarımda onun okuduğu mevlid kayıtlarını buldum. O esnada Hafız Kemal'in mevlid kayıtları Kalan Müzik'ten çıkmıştı. Şansıma dedem için babamın evde okuttuğu mevlid kaydını da buldum. Onları dinleyerek çalıştım. Mesela Kani Karaca nerde saba makamından hüseyni makamına geçiyor, Hafız Kemal'le tutuyor mu? Aziz Bahriyeli vardı, onu da bulmuştum... Ve daha sonra, inanır mısınız, 20 kadar yeni doğan çocuğun mevlidini ben okudum Bursa'da, hatta birkaç merhumun ardından da mevlid merasimlerini yaptım!"