Son dönemlerde çocukların birbirini dışlamaları konusunda çok sayıda hikaye duymaya başladım. Anaokulu, ilkokul, lise fark etmiyor, gruplaşıp bazı arkadaşlarını dışarda bırakmak, onların deyimiyle, pek popüler olmuş. Hatta çocukların en sevdiği arkadaşı her hafta değişiyor. Sınıfta kendilerine o hafta için bir arkadaş belirleyip kanka oluyorlar. Sonraki hafta başka biriyle kanka olan diğerini dışlıyor. Anneler, 'Çocuğumun bu haftaki kankası kim?' acaba diye durumu takip edip nasıl müdahale edeceklerini de bilmiyorlar. Dışlanma durumu genelde her dönemde, her çağda yaşanan bir durum ama artık hızına yetişilmiyor. Dışlanma konusunda uzun süre önce okuduğum bir bilgiyi sizinle paylaşmak istiyorum. 2015 yılında yayımlanan bir makalede, arkadaşları tarafından dışlanan çocukların hissettikleri acı, düşüp dizini kanattığı andakiyle aynı.
Yani dışlanan çocuk sadece ruhen değil fiziksel olarak da acı çekiyor. Çünkü dışlanıldığı an ortaya çıkan acı, fiziksel acı ile aynı bölgeyi etkinleştiriyor. Küçük yaşlarda olup oyuna alınmayan çocukların ağlamaya başlamasının sebebi de buymuş. O an fiziksel acı da çekiyorlar. Eğer çocuğunuz arkadaş grubundan dışlanıyor, oyunlara alınmıyorsa, onun fiziksel olarak da acı çektiğini bilin. Ona sarılıp, güven vererek sakinleştirmemiz gerekiyor. Anaokulu ve ilkokulda yaşanan bu durumlarda özellikle rehberlik servisi ve öğretmenler devreye girmeli, arkadaşlık ve birlikte uyum içinde oynayabilme konusunda çocuklar bilgilendirilmeli.
Uzun süren arkadaşlıklar, insanlık bağı, hoşgörü, bencil olmama, yalan söylemenin zararları öğrencilere hem öğretmenleri hem de aileleri tarafından anlatılmalı. Dışlama davranışının karşısındakine ne tür acı verdiği ve kendi başına geldiğinde nasıl üzüleceği konusunda sohbet edilerek empati kurması sağlanmalı. Her hafta ayrı bir arkadaş ile vakit geçirmek başka kişiler tanıyıp iletişim kurmak açısından güzel olabilir. Ancak durum bir önceki kankayı dışlayıp yenisiyle oyun oynarım şekline bürünüyorsa tehlike de burada beliriyor. Okullarda müfredata giren adabımuaşeret dersi ile umarım, empati kurma ve arkadaşlık ilişkileriyle ilgili bilgiler de verilir.
BU DAHA İYİ GÜNLERİN
Geçtiğimiz günlerde yeni bebeği olan bir arkadaşımı ziyarete gittim. Yorgunluğunu görmemek mümkün değil. Ancak konuştukça psikolojisinin de pekiyi olmadığını anladım. Hepimiz aynı yollardan geçtik. Neler düşündüğünü ve hissettiğini çok iyi anlıyordum. Ama beni içten içe kızdıran şey, biz kadınların annelik konusunda hep olumsuz aktarımlar yapmasıydı. Kendi annesi de dahil olmak üzere, anne olan tüm arkadaşları "Bunlar daha iyi günlerin bak ilerde neler olacak! Şimdi kucağında taşıyorsun hele bir yürüsün peşinden koşacaksın, şimdi emziriyorsun dur bir yemeğe başlasın sen o zaman gör, tuvalet eğitimi saçlarını yolduracak, iki-üç yaş sendromunda çıldıracaksın, okula başlaması ayrı dert" gibi cümlelerle zaten uykusuz olan yeni bir anneyi iyice endişeler içine sokmuşlardı.
Korkuyordu, geleceğe dair umudu kalmamıştı, iş hayatına asla dönemeyeceğini düşünüyordu. Sanki anne olduğu için kötü bir şey yapmış gibi hissediyordu. Bebekle ben ilgilendim ve gidip bir duş alması için onu ikna ettim. Çünkü duş alacak vaktinin bile olmadığını görebiliyordum. Sonra kahveleri ben yaptım ve bebeği uyuturken aslında bir daha yaşayamayacağı çok özel zamanlardan geçtiğini ve bu anın tadını çıkarmasını söyledim. Bu onun yolculuğuydu ve bazı deneyimler kişilere aittir. Kolay bir şey değil annelik ve küçük bir bebeğe bakmak ama anlatılanlar kadar korkunç da değil. Hepsi bakış açısıyla ilgili. Hepimiz gibi iş hayatına geri dönebileceğini ve zamanla annelik pratiğini öğrenerek her şeyi içgüdüsel olarak halledeceğini anlattım. Sadece yardım istemekten çekinmemelisin, bu eşinin de bebeği! Gece nöbetlerini dönüşümlü olarak yaparsan hem uyuyabilir hem de saha sakin olabileceğiniz anlattım. Yeni doğum yapmış bir anneye kötü deneyimlerinizden bahsetmeyin. Ona kolaylıkları gösterin, umut verin. Hayatın her zaman yoluna girdiğini biliyoruz, enerji emen arkadaşlar değil, umut veren dostlar olun.