Türk futbolunda sayısı günden güne artan kadınlardan biri de Prof. Dr. Fatma Ayanoğlu...
Türkiye Futbol Federasyonu'nun Fair Play Kurulu'nda görev yapıyor. Benim böyle ifade etmem üzerine "Fair Play ve Sosyal Sorumluluk Kurulu" diye düzeltiyor. Sosyal sorumluluk projelerine çok önem veriyor çünkü Marmara Üniversitesi'nde İşletme Fakültesi'nde akademik kariyerini sürdürüyor.
Aynı zamanda ülkemizin ilk kurulan kadın araştırma merkezi olan Marmara Üniversitesi Kadın Araştırmaları Merkezi'nin müdürü.
Mardin'de dünyaya gelmiş, geceleri damda yıldızları seyre dalıp uyumaktan olsa gerek, ufku da hayalleri de büyük.
Kadın futbolunun ivme kazandığı Türkiye'de tribündeki hemcinslerinin sayısının artacağını ve istenmeyen davranışların azalacağını düşünüyor.
Engelliler konusu açılınca heyecanlanıyor. Evde oturan tek bir engelli olsun istemiyor. Tüm projeleri onların daha çok hayatın içinde olması üzerine kurulu. Bunun için de sporun önemine vurgu yapıyor, "Spor birleştirir, spor iyileştirir" diyor.
- Fatma Ayanoğlu kimdir? Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
- Mardin'de doğdum, orada büyüdüm. Bizim evin camını açtığım zaman hep Mezopotamya'yı seyrederdik. Mardin insanı eğitime çok önem verir. Daha o yıllarda enstitüden mezun olmuş annemin bir lafı vardır, "Evde tek halım kalsa onu satar çocuğumu okuturum" diye. 1981'de babamın kararıyla okumam için İstanbul'a geldik. Oruçgazi İlkokulu, Çemberlitaş Kız Lisesi derken Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstatistik Bölümünü kazandım. O zamanlar istatistik çok bilinmiyordu. Ama benim şu anki işletme başarımın altında o istatistik bilgisi yatıyor. Ardından Marmara Üniversitesi, sonra Amerika'da Harvard Business School'da devam etti kariyerim. Şu an Marmara Üniversitesi İşletme Fakültesi'nde, öğretim üyesi olarak çalışmalarımı sürdürüyorum.
- Harvard'a kabul, heyecan verici olsa gerek...
- Allah'ın bir lütfuydu, Harvard Business School dünyanın en iyi işletme okulu. Kabul aldım çünkü çalışmalarım hep uygulamanın içindendi, hep sahadandı. Ben oturup Google'dan araştırma yapıp çalışan biri değilim. Ben gidiyorum, buluyorum.
"Bunu kim yapmış?" diyorum ve yapan adama ulaşmaya çalışıyorum, gerekirse iki yıl bekliyorum. "Türk Kuyumculuk Sektöründe Markalaşma Süreci" diye bir çalışma yapmıştım. Kapalıçarşı'da yatıp İstanbul Kuyumcular Odası'nda gözümü açıyordum. Harvard'dan kabul aldığım zaman önce inanamadım. Ret maili sandım tekrar tekrar okudum ama hayır, acceptance (kabul) yazıyordu.
ÖMER ÜRÜNDÜL'LE ÇALIŞMAK BÜYÜK ONUR
- Türkiye Federasyonu'nda kurulan Fair Play Ve Sosyal Sorumluluk Kurulu'ndaki üç kadın üyeden birisiniz.
- Mevcut başkan sayın Mehmet Büyükekşi ve yönetim kurulu üyelerimizin davetiyle bu kurula geçen dönem büyük bir heyecanla girdim. Fair play kurul üyelerine bakıldığı zaman tamamıyla gönüllü ve hiçbir çıkar gözetmeksizin, objektif, etik kurallara göre seçim yapan insanlardan oluşuyor.
Akademisyen olarak tek kadın benim. Bunu şunun için belirtiyorum, akademinin sporla birleştirilmesi çok önemli. Onların dışında İstanbul İl Spor Müdürümüz Prof. Dr. Burhanettin Hacıcaferoğlu var. Gazetenizin yazarı, iş adamı Ömer Üründül var. Kendisi çok saygın bir insandır. Ben şahsen Ömer Üründül Bey ile aynı kurumda olmaktan onur duyduğumu belirtmek isterim.
- Çalışma düzeniniz nasıl hocam?
- Her ay toplanıyoruz, oynanan maçlarda en centilmen davranışı sergileyen takım, futbolcu ve taraftarları seçiyoruz. O kategoriye herkesi katıyoruz; taraftarı, sporcuyu, kulübü, teknik direktörü, yöneticiyi... En iyi, en centilmen, en sportmen davranışı sergileyeni gerekçelendirerek, objektif kriterlere göre seçiyoruz. Mesela iki kişi hemen hemen aynı performansı sergilediyse bunu tartışıyoruz. Fair play konusunda kesinlikle adil olmak, hakkaniyetli davranmak ve tabii ki şeffaf olmak zorundasınız. Riva'daki toplantılarımız saatlerce sürebiliyor.
-
Sizde iz bırakan, ödül verdiğiniz bir fair play örneği var mı?
- Çok var. Deprem zamanı taraftarların stadyuma peluş oyuncaklarla gelmesi muazzam bir davranıştı. Mesela Volkan Demirel ve Gökhan Zan'ın yardım çağrıları, oradaki iş birliği... Onların duruşundan çok etkilendim.
- Volkan Demirel deprem dönemi sergilediği duruşla tüm toplumun takdirinden öte saygısını kazandı. Bugün hangi stadyuma gitse ayakta alkışlanıyor.
- Volkan Demirel, Gökhan Zan; önemli bir karakterler. Şirkette patron nasıl bir kültür yayarsa, o kültür yayılır. Korku kültürü yayarsanız korku hakim oluyor, sevgi kültürü yayarsanız sevgi başrol oluyor. Ben şunu gördüm: Sporun; engelli bireyler için, okuyanlar için, gençler için fair play açısından çok önemli bir birleştirici gücü var. Mesela o maça gittiğin zaman tanıdığın/tanımadığın herkesle o birlik beraberlik muazzam bir şey. Ben hep diyorum maça savaşmaya gitmiyoruz biz, taraftar olarak da savaşmaya gitmemeliyiz. Bir oyun oynandığında üzüntü olabilir, ani iniş çıkışlar olabilir ama bunu hakarete, şiddete çevirmeye gerek yok. Bir sonrakinde sen kazanırsın, ötekinde o kazanır. Zaten sporun güzelliği o. Hedef zaten galibiyet ya da mağlubiyet olması.
SÜMEYYE VE BEYTULLAH ÖNEMLİ KARAKTERLER
- Düzenlediğiniz zirvelerde kurgular nasıldı?
- Her seferinde Spor ve Kadın Zirvesi'nin temasını farklı oluşturuyoruz. Birincisinde "Sporuma Engel Yok" temasıyla engelli bireylerin, nasıl başarıya ulaştığından bahsettik. Artık şöhretleri dünyaya yayılan milli yüzücülerimiz Sümeyye Boyacı ve Beytullah Eroğlu'nu çağırdık. Onlar sporumuz adına çk önemli karakterler. İkincisinde "Şampiyonlar Güneydoğu'da" dedik. Bunun sebebi oraya gidemiyorlar, oradaki insanlara dokunamıyorlar.
Tuttuk Mardin'e götürdük. Üçüncüsünü Urfa'da yaptık. Dördüncüsünü tekrar İstanbul'da gerçekleştirdik. Şimdi Allah kısmet ederse beşincisini gerçekleştireceğiz. Tema olarak Cumhuriyetin 100. Yılını düşünüyoruz. Ayrıca Türkiye Milli Paralimpik Komitesi'nde Eğitim Komitesi Başkanıyım. Türkiye Milli Paralimpik Komitesi çok kutsal bir iş yapıyor. Engelli sporcuların dünyaya açılmalarında çok önemli ve aktif bir rol oynuyor.
Orada bizler onları yönlendirecek, onlara faydalı olacak araştırmalar ve projeler üretiyoruz.
- Üç büyük kulüplerin ekonomik durumlarıyla ilgili bir araştırma yapmıştınız sanırım?
- Futboldaki Financial Fair Play kriterlerinin, Türkiye'deki üç büyük kulübün kârlılığı üzerindeki etkisini araştırdık, bu araştırmayla ödül aldık. Siz bunları rakamsal olarak koyduğunuz zaman bir anlam kazanıyor. Mesela kulüpler zarar ediyor diyoruz, neden zarar ediyor, ne kadar zarar ediyor, bunlar araştırılmalı.
- Kimin parasını harcayarak zarar ediyorlar, o da önemli. Bu vergilerle elde edilen bir gelir mi, sponsordan gelen bir gelir mi? Türk futbolunda sponsorların kısmen uzaklaşması bu yüzden olabilir mi; gelirler menajerlere gidiyor.
- Biz bu çalışmada borsada bu şirketlerin yayınladıkları bilançolarını vesaire tek tek inceledik. Bunlar halka açık zaten. Önemli olan bunları derleyip toplayıp yöneticilerin önüne çözüm önerileriyle beraber sunmak. Fair Play'in adil olması, hesap verebilirlik, şeffaflık, güzel davranışları yayma, iletişime açıklık, paydaşları işin içine katmayı; finansal kriterlerin uygulanmasında bunların uygulanmasını istiyorlar.
TELEFONDAN KURTULUŞ SPORLA
-Sizden bir slogan alayım hocam. Engelli bir insan neden spor yapsın?
- Çok güzel bir soru. Sosyal hayata katılım ve istihdam önemli çünkü engelli birey spor yaptığı zaman evden çıkıyor. Engelli birey spor yaptığı zaman birisi bana baktı, benim bir tarafım eksik tarzı o duygular gidiyor. Başarma duygusunu tadıyor, motive oluyor. Kendisini diğer bireylerle eşit görüyor. Her şeyden önemlisi sosyal hayata katılıyor. Arkadaşlarıyla beraber yarışmalara gidiyor, orada diğer arkadaşlarıyla beraber sosyalleşiyor. Bu çok önemli bir şey. Gençler hep telefonun içinde ama spor onları telefondan çıkaracak. Benim kızım için de aynı şey geçerli. Yeni kuşak sürekli telefonun içine hapsolmuş, hayatımız bunun içine hapsolmuş, bizlerin de öyle, küçüğünden büyüğüne kadar. Bundan çıkmamız lazım.