Sonbahar demek şehre geri dönmek demek... Moda dünyasında ise lansmanların, davetlerin ve tabii ki moda haftalarının başlaması anlamına geliyor... Moda dünyası, 8 Eylül itibariyle yeniden moda haftalarına konsantre oldu. 8-13 Eylül tarihlerinde New York Moda Haftası ile bu hızlı süreç başladı ve 15-19 Eylül'de de Londra Moda Haftası bayrağı devraldı. New York'ta Ralph Lauren, Badgley Mischka, Tory Burch, Michael Kors, Helmunt Lang, Prabal Gurung, Jason Wu, Philip Lim, Christian Siriano,Proenza Schouler, Altuzarra gibi klasik Amerikan markaları boy gösterdi. Onlarla birlikte son dönem popüler olan Khaite, Dion Lee, Staud, Tibi, Alice+Olivia, Puppets&Puppets, The Blonds gibi markalar da koleksiyonlarını sergiledi...
Ancak defilelere katılan o kadar çok genç marka vardı ki bu markaların hem isimleri hem koleksiyon sergileme şekilleri bu sezonun en çok konuşulan konusu oldu. Private Policy (Özel Politika), Gipsy Sport (Çingene Spor), Who Decides War (Kim Savaşa Karar Veriyor) gibi pek çok genç marka da moda haftasına koleksiyon sergiledi. Her geçen gün moda dünyasına yeni bir markanın, tasarımcının katılması ve bu isimlerin ne yazık ki ekonomik nedenler yüzünden çok kısa süre dayanabiliyor oluşu gerçeği bambaşka bir moda haftasıyla karşı karşıya kalmamıza neden oldu... "Ne kadar çok konuşulursan, o kadar çok satış yapma ihtimalin var" düşünce tarzıyla markalar çılgın şovlarla konuşulmanın peşine düştü. Pandemi sonrası yeniden hareketlenen moda dünyasında böylece birbirinden garip ve iddialı şov izlemiş olduk. Elena Velez'in moda haftasındaki çamurlar içindeki şovu tüm haftanın en çok konuşulan defilelerinden biri olmasını sağladı...
Kimse koleksiyonun içeriğinden bahsetmedi belki ama Velez'in ismi konuşulan bir isim oldu bu defile sayesinde. Öte yandan sayıları çılgınca artan sosyal medya içerik üreticileri özellikle de YouTube üzerinden var olmaya çalışanlar moda haftasını kendi şov alanlarına çevirdi. Defilelere sızanlar, kimseye yakalanmadan podyuma çıkanlar ve defile alanında garip şovlar yapanlar hem kendilerinin hem de modacıların isimlerinin çok konuşulmasına vesile oldu. VIN + OMI ya da Pipenco Lorena gibi markalar uzaylıları ya da çizgi film karakterlerini aratmayan kostümlerle dikkat çekmeye çalıştı. Pinkmelon Swimwear gibi markalar ise artık çok çağdışı kalan "Cinsellik sattırır" temasına tutunup neredeyse 'yok kadar' denilebilecek tasarımlarıyla dikkat çekmenin peşine düştü. Bu dönemde hala deri hatta kürk kullanan markalar ise moda haftasının en çok tartışılan markaları oldu. Defilelere gidenler kadar, podyuma kadar sızıp protesto gösterilerini yapan hayvan hakları savunucuları da yine çok ama çok konuşuldu. Coach markası deri kullandığı için en çok protesto edilen marka oldu mesela bu moda haftasında. Öte yandan bundan 10 yıl kadar önce yükselişe geçen sokak stili konusu bu sezon tamamen gündemden düştü. Moda haftalarına özel bir bütçeyle katılan sosyal medya içerik üreticileri dışında eskisine oranla daha az sosyal medya içerik üreticisinin defile alanlarında bulunması da yine bir başka dikkat çekici konuydu. Defilelere gelenler daha çok satın almacılar, butik sahipleri ve moda içerik üreticileri olunca ortaya sade ve klas giysi kombinleri çıktı mesela... Diz altı etekler, pantolon- yelek takımlar moda haftasının üniforması haline geldi.
SÜRDÜRÜLEBİLİR FESTİVALLER
Hafta sonu ekinde moda üzerine yazdığım ilk yazı festivaller üzerineydi... Yaklaşık altı yıl önce festival ve moda dendiği zaman akıllara sadece kombinler geliyordu... Dünya pandemiyi yaşamamıştı. Sürdürülebilirliği, çevreci moda anlayışını ve tüm bu öğretilerin aslında festivallerde çok daha rahat bir şekilde yayılabileceğinden birçok kişinin haberi de yoktu... Oysa özellikle gençlerin bir araya geldiği festivaller bir yandan da hayata, modaya ve yeni felsefelere dair pek çok şey öğrenebileceğimiz platformlar... Son dönemde birçok marka ve marka bu festivallerle Z jenerasyonuna kolay bir şekilde ulaşabileceğinin de farkına varmış durumda... "Uzun uzun yazdın İdil yine... Ne oldu da bu konulara girdik?" diye soranlara hemen cevap vereyim. Türkiye'de de bir müzik festivali merkezine sürdürülebilirliği almış durumda... Festival alanında çalışanların giydikleri kıyafetler geri dönüştürülmüş malzemelerden üretiliyor, festival sponsorlarından Under Armour koleksiyonlarında zaten sürdürülebilir materyalleri kullanmasıyla tanınıyor. Ayrıca festival alanında yiyecek-içecek satın aldığınız her noktada da yine geri dönüştürülebilir materyaller kullanılıyor. Alanda çöp ve atık malzeme yok. Biliyoruz ki bu festivallerin en çok tartışılan konularından biri olmuştur her zaman. Her materyalin ayrıştırılıp yeniden dönüştürülebilmesi için özel toplama alanları bulunuyor festival alanında. Bozcaada Caz Festivali, pet şişe yerine ücretsiz sebiller ve matara (SuCo) kullanan, plastik pipet, çatal vb. kullanmayan, ileri dönüşüm (upcycle) yöntemiyle fiziksel üretimlerini yapan, festival alanında ve Bozcaada'da geri dönüşüm sistemini festival boyunca aktif hale getiren, depozito yönetimiyle atık yönetimi yapan, sürdürülebilir yönetmelerle ve etik üretim anlayışı benimseyen üretici markalarla festival ürünleri hazırlayan bir festival. Bu yıl 6'ncısı düzenlenen ve sponsorları arasında Volkswagen gibi firmaların da bulunduğu festival üç gün boyunca katılanların da bu konular hakkında daha duyarlı olmasını ve sürdürülebilirliğin aslında hayatımızın her alanında yer alması gerektiğini vurguluyor.
STİL DOLU 102 YIL
Dünyanın en farklı stil ikonlarından biri o... Yıllar boyunca bir tekstil üreticisi olarak çalışan ve iç mimarlık yapan Iris Apfel emekli olduktan sonra stiliyle konuşuluyor. 102 yaşına basan Apfel "Stil modayı aşar" diyerek tavrını ortaya koyuyor
O bir işkadını... O bir iç mimar... O bir stil ikonu... 1950-1992 yılları arasında çok başarılı bir tekstil şirketinin patronu... Ve yaklaşık 25 milyon dolarlık bir servetin sahibi... 2015 yılına kadar yani 67 yıl boyunca çok mutlu olduğu bir evliliğin de sahibi... Kim mi bu kadın? 1921 doğumlu Iris Aphel tabii ki... Büyük gözlükleri, üst üste takılmış takıları, göz dolduran aksesuvarlarla sınır tanımayan bir stilin sahibi Iris Apfel... Kısa süre önce 102'inci yaşını kutlayan Apfel eğlenceli kişiliği, tükenmeyen enerjisi, sıra dışı maksimalist stili ve renkleri korkusuzca kullanan vizyonuyla tam bir ilham kaynağı. 1921 yılında New York'ta doğan Apfel, cam ve ayna işi yapan bir baba ile butik sahibi bir annenin kızı. Eğitim hayatında sanat alanına yoğunlaşan Iris, New York Üniversitesi'nde Sanat Tarihi okurken bir yandan da moda ile ilgilenmeye başladı.
Moda dergilerinde illüstratörlerle çalışma fırsatı yakalayan Apfel, Women's Wear Daily'de çalıştı. 1948 yılında Carl Apfel ile evlendi ve bundan tam iki sene sonra eşi ile birlikte Old World Weavers adlı tekstil firmasını kurdu. Bir gün özel bir müşterisi için aslında var olmayan bir kumaşı aradığını fark eden Iris Apfel, şans eseri karşılaştığı eski okul arkadaşının kendisini dokumacı olan babasına yönlendirmesiyle farkında olmadan Old World Weavers'ın da temellerini atmış oldu. Daima benzersiz ve renkli bir tasarım vizyonuna sahip olan Apfel, 1992 yılında emekli olana kadar eşiyle birlikte kurdukları firmada çalıştı. 17, 18 ve 19. yüzyıllara ait kumaşların üretimi üzerinde uzmanlaşan Apfeller, Amerika'da bulamadıkları kumaşlar için her sene, yılda iki kere olmak üzere Avrupa seyahatleri düzenledi. İşleri dolayısıyla Apfel çifti, Batılı tarzdan uzak olan ve zanaatkarlar tarafından işlenmiş giysileri satın almak için tüm dünyayı dolaşmaya başladı. Esasında Iris'in şöhreti emekli olduğu dönemde; yaşamında kilometre taşlarından biri niteliği taşıyan 2005 yılındaki MET sergisi ile başlıyor. Kendisinin o sofistike, renkli ve eklektik gardırobu, kıyafetlerinden aksesuarlarına kadar o sene MET'te sergileniyor. Böylesine bir vizyonun sergilenişi ise elbette oldukça ses getiriyor ve Iris Apfel'i moda sahnesinde önemli bir noktaya taşıyor. Devamında ise adını MET sergisinden alan Rara Avis adındaki kendi aksesuar markasını yaratıyor ve Kate Spade gibi çeşitli markaların da yüzü oluyor.