Dünyayı sarsan koronavirüs, ardından ülkemizde yaşanan büyük deprem felaketi... Bir yandan büyük şehirlerin kaosu. Gittikçe bir çok insan kendi kaçış hikayesini yaratıyor. Onlarınki de bir İstanbul'dan kaçış hikayesi. Müteahhit Adem ve eşi Müge Hacısalihoğlu, Kaz Dağları'nda kendileri için bir hayal kurdu. Bu masal diyarında bir evleri olsun istedi. Bir süre sonra kendileri için doğa ve kuş sesleri arasında kurdukları ev hayalini, buraya gelen konuklarının da yaşaması için huzurlu bir yuvaya dönüştürdü. Şimdi büyük kentlerin yılgın yorgunluklarından kaçmak isteyenlerin tüm negatifliklerinden sıfırlanma noktası haline geldi. Çanakkale ve Balıkesir illeri arasında ormanları, pınarları ve mitolojik geçmişiyle oksijen deposu olan Kaz Dağları, doğa tatili arayanlar için vazgeçilmez bir yer. Bin 774 metre yüksekliğiyle Kaz Dağları, 'Bin pınarlı dağ' olarak da anılıyor.
Bir tarafı Balıkesir'in Edremit ilçesinin kuzeyinde, bir tarafı ise Çanakkale'nin Bayramiç ilçesi sınırlarında kalan Kaz Dağları, yeşilin her tonuna insanı doyurduğu gibi pınarlarıyla, şelaleriyle, dereleriyle de mavinin tonlarını yeşile karıştırıyor. Büyük metropollerde bir yandan iş yaşamı, bir yandan plazalardaki akıllı teknolojilerin yaydığı radyasyon, bir yandan büyük kentlerin trafik kaosu nedeniyle insan nefessiz kaldığını hissedebiliyor. Tam bu noktada Kaz Dağları, bir cennet diyarı gibi çekiyor insanı... İstanbul'da müteahhitlik yapan Adem Hacısalihoğlu, bu kaosun içinden geldiği Bayramiç Külcüler Köyü'nde bir rüya görmüş: "İstanbul'un yoğun yaşamı içinde uykusuzluk problemi yaşamaya başlamıştım. Uyuyamıyordum. Geçen yıl Bayramiç'e kısa bir tatil için geldim. O gece derin bir uyku çektim. Uykumda rüya bile görmüştüm. Bir arsam olmuştu ve artık evim burasıydı. Her yanımı huzur kapladı."
HUZURU SADECE DİNLEYİN
Rüyasını eşine anlatan Adem Hacısalihoğlu, kısa bir süre sonra Bayramiç'ten bir arsa satın aldı. Böylece İstanbul'dan kaçış hikayesinin ilk adımını attı. Eşi Müge ile burada büyük bir evleri olmasını hayal ederken, bir anda kendi hayallerini herkese açmak istediler. Ve burayı bir tatil köyüne çevirdiler. Aslında buranın öyküsü Adem ve Havva'dan geliyor. Adem ve Müge çifti kızlarına Eva adını veriyor. Eva, kökeni Almanca olan bir isim. Bu ismin anlamı ise "Havva, yaratılan ilk kadın" demek. Adem bey, bu saklı cennete Eva Lavanda Resort adını veriyor. Dünyanın oksijen seviyesi en yüksek ikinci adresi Kaz Dağları'nın eteğinde seyrine doyamayacağınız mis kokulu lavanta bahçeleriyle çevrili 14 bin m2 lavanta bahçesi içerisinde, İskandinav tipi 10 adet çok özel frame house suit villalar ile sizleri ağırlıyor. Sabah güneş sanki yatağınızdan doğuyormuşçasına sizi sarıyor. Ve sizi tan ağarırken huzurlu uykunuzdan o kadar dinç uyandırıyor ki evinizin size özel bahçesine çıkıp, Kaz Dağları'ndaki sabahın uyanışına tanıklık etmek için sizi çağırıyor. Doğa, adeta mutlu bir doğuma ev sahipliği yaparken, sizler de buna eşlik etmenin huzurunu yaşıyorsunuz. Doğanın her harmonisinde aşk var. Oksijen seviyesi ve saf enerjisi ile bambaşka bir deneyim yaşatan eşsiz doğa sizleri içine çekerken, sadece güneşin doğuşu değil batışı da bir efsane şölene sizleri davet ediyor. Doğa bir nevi sizi çağırıyor. Aldığınız her yeni nefeste artık yepyeni bir sizsiniz. Artık şehrin gürültüsü ve stresi çok uzakta. Kimbilir belki Adem bey ve eşi Müge hanımın İstanbul'dan kaçış hikayesi sizleri de çoktan kendi hikayenizi yazmaya yönlendirmiş olabilir. Kimbilir belki sizin hikayeniz de gerçek olabilir. Olmasa bile üzülmeyin. Burada yaşayacağınız birkaç gün sizleri o hayale çoktan ortak edecektir.