Seyyal Taner denince şöyle bir durmak gerekiyor önce... Türkiye'nin rock kraliçesi kendisi. Üstelik popun kaliteli olanı da onun işi yıllardır. 90'ların meşhur 'pop patlaması'nın fitilini yine onun 'Alladı Pulladı' şarkısı ateşlemişti. 70'lerden bu yana her dönem popüler müzik piyasasında, seçmece, kaliteli işlerle var olmasını bildi. Bir de filozof bir yanı var. Bir ayağı yaşadığı coğrafyada, Anadolu kültüründe her zaman. Diğer ayağı dünyanın tüm seslerinde, tüm fikirlerinde... Açık fikirli olmakla birlikte yaşadığı coğrafyanın irfan kültürüne, ozanlarına, bilgelerine bağlı... Taner uzun bir aradan sonra yepyeni bir şarkıyla, üzerine bizi uzun uzun düşündürecek 'Elma' adlı single'ıyla huzurlarımızda. Şarkının sözleri Sadettin Dayıoğlu'na, müziği yine Dayıoğlu ve Ödül Erdoğan'a ait. "Bir elma düştü yere/Herkes onun peşinde/ Bile bile, göre göre/Sonunda bölüşemedik/ Dibine geldik!/Bu dünyanın oyunu/Belli mi sağı solu?/ Ağız tadıyla/Bir gün gülüşüp eğlenemedik!/ Oyuna geldik!" diyor Taner şarkısında. İnsanoğlunun kadim tarihlerden beri paylaşamadığı dünyayı, dünya hayatını ve sonunda geldiğimiz noktayı; nasıl sadece kendini düşünen narsist insanlar olduğumuzu fısıldıyor sanki bize... Bu yüzden hayatı, dünyayı hem kendimize hem başkalarına nasıl zehir ettiğimizi belki de... Dedik ya, 'boş işler' Taner'e göre değil. O bir şarkı yaptıysa, söylediyse vardır bir hikmeti. Keza durum yine öyle... Pandemi döneminde, Barış Manço'dan yadigar Kurtalan Ekspres'le Anadolu'nun farklı dönemlerinden ozanlarının şarkılarını yorumlamışlardı. O dönem bir röportaj yapmıştık Taner'le. Söz yine dönüp dolaşıp, Anadolu insanının birlik anlayışına gelmişti. Topraklarımızın bilgeleri, ozanları bize ne anlatıyordu bu konunda peki? Şöyle yanıtlamıştı Taner: "Anadolu bilgeleri, ozanları aslında bize miras olarak birliği, birlikte yaşama kültürünü bırakmışlar... Şifreleri sözlerinde. Kesinlikle öyle. Ve bu birlik sırrı aslında DNA'mızda sırlanmış. Bunu unutsak da bazen bu bizde var. Mevlana'nın anlattığı bir sahne vardır. Karanlık bir odaya bir fili koyuyorlar ve insanları içeri alıyorlar. Biri filin kulağını tutup "Bu bir yelpaze" diyor, biri bacağını tutup "Bu bir sütun" diyor, biri sırtına dokunup "Bu bir taht" diyor. İşte bahsettiğim olgudan algıya geçmek bu. Bütüne bakıp bir olanı görmenin sırlarını veriyor bize bu büyük pirler. İş ki, o şifreleri okuyabilelim."