Yönetmenler türlü türlü hikayeler anlattıktan sonra bazen dönüp dolaşıp kendi kişisel hikayelerini ele alırlar filmlerde. Kimi küçükken sinema sevgisinden, kimi ailesiyle ilişkisinden, kimi de çocukluk ya da ilk gençlik aşkından dem vurur. Belfast (Kenneth Branagh), Tanrının Eli (Paolo Sorrentino), Roma (Alfonso Cuaron) son yıllarda çekilen böylesi kişisel filmler. Ki bu tür filmlerin en iyilerinden biri de Federico Fellini Amarcord'udur. Usta yönetmen Steven Spielberg de Fabelmanlar ile bu türden bir kişisel filmle karşımızda. Filmin merkezinde küçük Spielberg olarak Sammy var. Küçükken, piyanist annesi Mitzi (Michelle Williams) ve bilgisayar mühendisi babası Burt (Paul Dano) ile gittiği Cecil B. DeMille'in Harikalar Sirki filmindeki tren kazası sahnesi karşısında büyülenmesiyle başlıyor küçük Sammy'nin sinema sevgisi. Babasının aldığı tren setinde sürekli o kazayı canlandırıyor. Annesinin ona o kaza sahnesini filme almayı tavsiye etmesiyle de çocuk yaşta kamerayı eline alıyor. Böylece filmin büyülü dünyasına dahil oluyor küçük Sammy. Babasının işi nedeniyle sürekli göçen Sammy'nin annesiyle ilişkisi çok özel. Onu film çekmeye yönlendiren ve bu konuda hep teşvik eden annesi. Lakin Sammy çektiği filmlerde bir şey fark ediyor, annesi aslında babasının yakın arkadaşı Bennie'ye (Seth Rogen) aşık. Çocukları ve ailesi için piyanistlik kariyerinden vazgeçen anne Mitzi, içinde büyüyen sevdayı da yaşayamayınca depresyona giriyor. Sammy de her şeye rağmen annesinin kendi gerçekliği ile yüzleşip hayatını istediği gibi yaşamasından yana tavır koyuyor. Sammy kamera elinde türlü türlü çektiği filmler, aslında Spielberg'ün daha sonraları çekeceği, meşhur olacak yapımların provası niteliğinde. Yani kariyerinin başında ona atfedilen 'harika çocuk' yakıştırmasını fazlasıyla hak ediyormuş usta yönetmen. Ama Spielberg'ün amacı bize sadece sinemayla olan ilişkisini anlatmak değil. Büyümenin zorluklarını göstermek. Bunu kendi ailesindeki sorunlar, anne-babasıyla olan ilişkisi, ergenliğinde Yahudi olduğu için uğradığı ayrımcılık, ilk aşk gibi meseleler üzerinden yapıyor. Büyürken de karşılaştığı zorlukların üstesinden biraz da sinemaya sığınarak geliyor. Kameranın arkasından bakmak, gerçek hayattan parçalar koparıp onları kurgulayıp yeni bir gerçeklik yaratmak. Bunlar Sammy'nin yani Spielberg'ün hayatını sinema üzerinden şekillendirmesinin nedenleri, anladığımız kadarıyla... Ama filmin en güzel yanı finaldeki Spielberg-John Ford karşılaşması. David Lynch'in canlandırdığı John Ford, yönetmen olmak isteyen genç Spielberg'e öyle nasihat veriyor ki, Spielberg o nasihatlarla belki de Hollywood'un çehresini değiştiriyor. Spielberg, kişisel bir hikaye anlattığı için olsa gerek biraz temkinli yaklaşmış. Belki de çok özelini kimseyi (burada anne babasından ve kız kardeşlerinden bahsediyoruz) kırmadan, dökmeden ele almak istemiş. Bu temkin de filmin duygusal aurasında hissediliyor. Ayrıca sinema sevgisi konusunda Martin Scorsese'nin Hugo'su kadar çarpıcı da değil. Ama nihayetinde Fabelmanlar bir Spielberg filmi. Filmografisinde kişisel filmlerden biri olarak kalacak gibi görünüyor.
BABALIK ZOR İŞ BE SELİM!
Aile ilişkileri, Yeşilçam, hayata iyimser bakma, yüzleşme... Çağan Irmak'ın, sinema kariyerini örerken uğradığı temalar bunlar. Sevda Mecburi İstikamet de bu tür temaların harmanlandığı bir Çağan Irmak filmi. Yeşilçam jönlerinden Selim Erensoylu'nun (Selçuk Yöntem), yıllar sonra otizimli kızı Suna'ya (Selin Şekerci) babalık yapma serüveni anlatıyor film temel olarak. Ama geri dönüşlerle Yeşilçam günlerine hatta 90'ların dünyasına giderek bir starın hayatla sınavına da ortak ediyor seyirciyi. Ve başkaları için yaşamak adına insan hayatta neleri ıskalıyor onu gösteriyor bize. Açıkçası kağıt üzerinde iyi fikirler barındıran bir senaryo var elde. Hele hele baba-kız ilişkisinin samimiyet ölçeri olarak kameranın kullanılması çok iyi bir fikir. Fakat bunun gibi parlak fikirler hak ettiği gibi parlak bir şekilde perdeye yansıyamıyor. Hem sinematografi hem de oyuncu performansları açısından düşünüldüğünde Irmak'ın çok daha iyi filmlerini izlediğimizi düşünüyorum. Öte yandan otizimli insanlara karşı toplumsal farkındalık oluşturma konusunda katkı sunacak bir yanı da var filmin.