James Cameron'ın Avatar'ı 2009'da sinemada devrim yapacak iddialarıyla gösterime girmişti. Tüm zamanların en çok izlenen filmi oldu o yıllarda. Ki hâlâ bu unvanı elinde tutuyor. Lakin devrim konusunda herkes aynı fikirde değildi. O yıllarda yanlış hatırlamıyorsam Time dergisi Spielberg, Peter Jackson gibi yönetmenleri bir araya getirip bir yuvarlak masa toplantısı yapmıştı. Sinemacılar mealen şunu söylüyordu: "James Cameron görsel atmosfer yaratma, görsel anlatı konusunda Avatar ile sinemada bir çığır açtı, ama bu görsel imkanlar orijinal hikayelerle harmanlanırsa ancak sinemada kitlesel başarılar mümkün olabilir." Yani sinemaya yön veren büyükler, bu zengin görselliğin iyi bir hikaye ve tabii senaryoyla işe yarayacağını anlatıyordu.
Avatar'ın üzerinden 13 yıl geçti. Yönetmen James Cameron bir kez daha bizi o Avatar dünyasına götürüyor. Hatırlanırsa ilk filmde insanın bir başka gezegeni istila etmesi ve orada yaşayan medeniyeti yok etmek için mücadele etmesi üzerine bir hikaye vardı karşımızda. Cameron tam da Suriye Savaşı başlamadan ve daha dünyamız savaşlar sarmalına girmeden, sömürü düzeneğinin öyle ya da böyle savaşı tetiklediğini, istilanın günümüz dünyasında geçerliliğini yitirdiğini, bilimin imkanlarının sadece savaş için kullanılmasından insanlığın bir sonuç alamayacağını anlatmış ve kısa ve öz olarak farklı kültürlere saygılı olarak birlik beraberlik içinde yaşayıp gidelim demeye getirmişti.
13 yılın sonunda ise bu tür düşüncelerinden vaz mı geçti bilemiyorum. Ama yeni filmi Avatar: Suyun Yolu'unda bu tür meseleler çok geri planda. İlk filmde Naviler, istilacı insanlara karşı verdikleri mücadeleyi kazanmıştı. Yeni filmde Jake Sully ve Neytiri, evlenmiş dört çocuklu anne ve baba olarak bizi karşılıyor. Her şey yolunda giderken insanlık tekrar bu gezegeni istila etmek için bir kez daha gezegene saldırıya geçiyor. İlk filmde ölen Albay Miles Quaritch, bir şekilde Navi haline getirilerek Sully'nin peşine düşmesi için ekibiyle görevlendiriliyor. Çünkü direnişin lideri Jake Sully yok edilirse istilada başarılı olunacağı düşünülüyor.
Jake Sully ise önceliği kendi ailesini korumaya veriyor. Klanları zarar görmesin diye okyanuslarla uyum içinde yaşayan Metkayina klanına sığınıyor ailesiyle birlikte. Böylece hikaye orman atmosferinden suya ve suyun derinliklerine kayıyor. Jake Sully'e göre asıl kale aile. Aile düşerse her şey biter. Film boyunca hep bu motivasyonla karşımıza çıkıyor. James Cameron'ın, Terminator ile bile başımızın üzerinde yeri var. Sinemaya katkıları tartışılmaz. Lakin Avatar Suyun Yolu filminde, genel insanlığın gidişatıyla ilgili dertlerini adeta bir tarafa bırakıp bir aile filmi çekmiş gibi. Evet aile önemli ama nasıl bir aile? Cameron, öyle bir aile koyuyor ki önümüze, anne ve babaya düşen roller düşünüldüğünde, bu aile bırakın 90'ları 70'lerin aile düzeneğinde. (Rahmetli Ergin Orbey'in kendi döneminde bile idealist olan o meşhur Bizim Aile filmi bile bu aileden daha sıcak. Hiç olmazsa Yaşar Usta bütün çocuklarıyla tek tek ilgileniyordu) Şefkatli ama bunu göstermeyen lider ruhlu bir baba ve tabii o aile reisi, her türlü fedakarlığı yapacak bir anne var karşımızda. Çocuklarını korumak için her şeyi yapan bu baba, nasıl oluyorsa onların ruh dünyasına girmeyi tercih etmiyor. Çocuklarıyla arasına hep bir duvar örüyor. Ki bir baba olarak şunu söyleyebilirim: Böyle bir baba günümüzde sınıfta kalır. Farklı bir gezegende olmasına rağmen doğayla iç içe geçmiş bir medeniyet olsa da bu kadar erkek egemen bir aile yapısını 2022 dünyasında görmek çok şaşırtıcı. İşte filmin kaderini de bu belirliyor.
192 DAKİKALIK GÖRSEL ŞOV
Günümüzde ailede rollerin değiştiği, ebeveynlerin çocuklarla kurduğu ilişkinin artık farklılaştığı bir zamanda Cameron'ın ailesi çok da inandırıcı değil. Bu filmin senaryosunun hemen hemen her aşamasına sirayet ediyor. Tabii o ailenin bir arada kalma mücadelesi de duygusal olarak seyirci sarıp sarmalamıyor. (Mesela bu konuda Nolan'ın ebeveyn- çocuk ilişkisinin daha derinlikli olduğunu söyleyebilirim.) İnsanın suyla, doğayla ve hayvanlarla kurduğu ilişki bakımında ise daha insancıl olması bir nebze filmi kıvamlı hale getirse de bu aile meselesinin arkaikliği bunları da gölgeliyor. Yani onca görsel zenginliğine rağmen, ki bu konuda Avatar: Suyun Yolu mükemmel denilebilecek bir deneyim vaat ediyor, hikaye konusunda eli çok zayıf filmin. Cameron görsel anlatı ve zenginlik konusunda mükemmel denilebilecek bir yapıyı çok zayıf bir hikaye üzerine inşa etmiş. Ve bu hikaye, 192 dakikalık görsel şovu taşıyamıyor maalesef. Üç saatin sonunda da zaten güçlü bir hikayenin duygusal tortusu değil görsel zenginliği aklınızda kalıyor. Hal böyle olunca Avatar: Suyun Yolu, Avatar'ın gerisinde kalan bir film olarak kayıtlara geçiyor.