Bağlanma, çocuk ile yetişkin birey (genellikle anne) arasında kurulan olumlu bağı ifade etmektedir. Bağlanma süreci, anne karnında başlar. Bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik döneminde bile, ilk kurduğumuz bağlanma şeklimiz yüksek oranda ilk bağlanma ilişkimizi güvenli kurup kuramadığımızla alakalıdır. Çocuklarda yaşanan ayrılık anksiyetesi durumu da, bir nevi bu bağlanma ilişkisinin zarar görmesi sonucu görülen problemlerden biridir. Anne, baba veya çocuğa bakım veren kimse ile üç tür bağlanma ilişkisi gelişebilmektedir. Güvenli bağlanmada çocuk, bağlandığı kişi kendinden uzaklaştığında huzursuzlanır. Ancak bağlandığı kişi geri döndüğünde onu olumlu duygularla karşılar. Bağlandıkları kişiye güven duyduklarından ötürü, kendilerini güvende hissederler. Bağlandıkları kişi bir süre ortamda olmasa bile, bir süre sonra döneceklerine dair güvenleri vardır. Bu tür bağlanma gösteren çocuklar, korku veya kaygı durumunda bağlanma gösterdikleri kişi tarafından kolayca yatıştırılabilirler.
Kaygılı bağlanmada, bağ kurulan kişi bağlandıkları kişiden uzak olduklarında çok huzursuz olur ve ağlama nöbetleri geçirirler. Bağlanma gerçekleştirdikleri kişi geri dönse dahi yatıştırılmakta bir hayli zorlanırlar. Yabancı kişilerle ilişki kurmada çok çekinik ve kaygılı davranırlar.
Kaçıngan bağlanan çocuklar ise, bakım veren kişiyi genellikle görmezden gelme eğilimindedirler. Bakıcı ile herhangi yabancı bir kişiyi seçme durumunda kaldıklarında herhangi birine karşı yakınlık davranışı görülmez. Çoğunlukla bu durum fiziksel veya duygusal istismara uğramış çocuklarda görülmektedir. Çocuk ilişki kurduğu kişiden zarar görmemek adına ilişki kurmak istemez. Bundan ötürü de bağlanma ilişkisi kurduğu kişi tarafından sakinleştirilmekte de istemezler.
Ayrılık kaygısı genellikle sekiz ay civarı yaşanır. Sıfır ile üç yaş arasındaki bir çocuğun kendisine bakım veren kişilerden ayrılması gerekirken yaşadığı kaygı normaldir. Aynı zamanda gelişimlerinin de bir parçasıdır. Bu durumun çocuk sosyal ortamlara dahil oldukça ve kendisine bakım veren insanlar dışında da insanlarla ilişki kurdukça ayrılık kaygısında yavaş yavaş azalma olarak kaybolması beklenmektedir. Fakat çocuğunuz dört yaş üzerindeyse ve ayrılığa dair kaygıyı tolere edemiyorsa, özellikle bağlandığı kişiden ve evden ayrılırken yoğun stres ve korku yaşıyorsa, bu durum günlük yaşantısının ilerleyişini olumsuz yönde etkiliyorsa, çocuğunuz 'ayrılık anksiyetesi' yaşamaktadır.
Ayrılık kaygısı yaşayan kişiler, annelerinden asla ayrılmak istemez. Annelerine yapışık bir şekilde yaşamak isterler. Ayrılık anksiyetesi yaşayan çocuklar, annelerinden ayrılması gereken durumlarda yüksek tepkiler gösterir; yüksek sesle ağlar, titrerler.
Böyle durumlarda da ebeveynler çocuklarını yatıştırmakta çok zorlanır. Bu sorunu yaşayan çocukların okula gitmesi çok zorlaşır. Çünkü bu anksiyeteyi yaşayan çocuklarda genellikle karın ağrısı, kusma gibi şikayetler yaşanır, tek başlarına uykuya geçmede zorlanırlar.
AYRILIK ANKSİYETESİNİ AZALTMAK İÇİN ÖNERİLER
1. ÇOCUĞUNUZLA VEDALAŞIN: Çocuk bir oyuna daldığında veya uyuduğunda ebeveynin kaçarak evden ayrılması kesinlikle kaçınılması gereken bir durumdur. Sizin onunla olamayacağınız zamanlar çocuğa açıklanmalıdır ki; çocukta geri gelmeyeceğinize veya onu terk ettiğinize dair korku oluşmasın. Çocuğunuzun yaşının gerektirdiği bir şekilde açıklama yaparak çocuğunuzla vedalaşabilirsiniz. Örneğin "Sen uyuyup uyandıktan sonra geri geleceğim" demek dönüşünüze yönelik yaşayacağı kaygıyı azaltır.
2. AĞLAYINCA GİTMEKTEN VAZGEÇMEYİN: Ağladığı için gitmekten vazgeçmeniz, bir sonraki seferde gidişinizde daha fazla ağlamasına sebep olabilir, hatta bu davranışı artık istediği bir şey yapılmadığında gerçekleştirebileceği inancını kazanmasına yol açar.
3. DIŞ DÜNYAYA ALIŞTIRIN: Bebeklik döneminden itibaren belli aralıklarla vakit geçirebildiği bir akraba veya tanıdığınızın olması, sizin sınırlarınız içerisinde güvende hissetmesine yardımcı olur. Okul çağına geldiğinde de bu duruma daha kolay adapte olmasını sağlar.
4. DUYGULARINI İFADE ETMELİ: Çocuğunuzun siz yokken yaşadığı kaygı, stres ve üzüntü duygularını size aktarmasına ve anlamaya çaba gösterin. Örneğin "Evet haklısın! Ben yokken çok üzüldün ve benimle olmak istedin fakat sen yemeğini bitirene kadar ben gelmiş olacağım. Seninle birlikte boyama yapacağız" gibi kelimelerle yaşadığı duygunun normal olduğunu ve ebeveyn olarak bu duygusunu önemsediğinizi ona hissettirebilirsiniz. Unutmayın ki çocuklar, duyguları geçiştirilip "Kocaman oldun sen!" denildiğinde değil duygusu anlaşıldığında daha iyi hisseder.
5. YANINDA OLDUĞUNUZ ZAMANI KALİTELİ GEÇİRİN: Gün içinde evde olduğunuzda, sizinle kaliteli zaman geçiren bir çocuğun ayrılığı tolere etmesi daha kolaylaşacaktır. Çocuğun dış dünyayla güven ilişkisi kurması için ilk öncelik ebeveynine güvenmesi, yani ebeveyninin ona gerekli zamanı ayırması gerekir.
6. AYRILIK ANLARINI UZATMAYIN: Ayrılık sahnelerinizi çok fazla uzatmamaya özen gösterin. Sıcak bir sarılma ve öpücükten sonra onu sevdiğinizi söyleyerek ortamdan uzaklaşın. Tekrar tekrar sarılmak, öpmek, geri dönüşler yapmak hem çocuğunuzdaki hem de sizdeki stres düzeyini arttıracaktır.
7. KENDİNİZİ SUÇLAMAYIN!: Bebeğinizin gidişinize dair üzüntü hissetmesi, size suçluluk hissettirmesin. Bebeklerde ebeveynden ayrıldığı zaman görülen korku ve üzüntü duyguları normaldir. Hatta eğer her şey yolundaysa, siz evden çıktıktan sonra çocuğun günlük yaşantısına ve oyununa devam edeceğine emin olabilirsiniz. Çocuklarda ayrılık anksiyetesi sık görülen bir durum olmasa da kısa süreli ve belirli dönemler arasında görülebilir. Eğer problem zamanla azalmıyor, daha da artış gösteriyorsa mutlaka bir uzmandan destek almanızı öneririm.
EN BÜYÜK YANLIŞ
Yapılan en büyük yanlış, çocuğun ebeveyne yapışma ebeveyni bırakmama durumunun "Bensiz yapamıyor, beni çok seviyor" diye algılanmasıdır. Bu durum bir sevgi ölçütü olarak algılanmamalıdır. Bu davranışlar olumsuz bağlanma türünün bir örneğidir ve ayrılık anksiyetesi belirtilerinden biri de olmaktadır.
BAKIM VEREN KİŞİNİN TAVIRLARI ÇOK ÖNEMLİ
Bakım veren kişinin, bebeğe karşı sorumluluğu sadece fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaktan ibaret değildir. Aynı zamanda bebeğin duygusal ihtiyaçlarını da içermelidir. Bebeğin doğduğu andan itibaren hem fiziksel hem duygusal ihtiyaçlarının karşılanıyor olması güvenli bağ kurmada önemli rol oynamaktadır. Örneğin bebeği besleme sırasında bebekle kurulan göz teması, gülümsemeler, fiziksel temaslar bakım veren ve bebek arasında bağ kurulmasına neden olur ve temel güven duygusunu geliştirir. Özellikle çocuklarla 0-6 ay döneminde geçirilen zamanı, kaliteli hale getirmeye özen göstermek, göz temaslarını, fiziksel temasları arttırmak, masaj yapmak gibi durumlar; bebek ve bakım veren arasında bağı artıracaktır.