Rıza Akın'la yıllar önce Tayfun Pirselimoğlu'nun yönettiği Rıza filminin çekimlerinde tanışmıştım. Eminönü Küçükpazar'da bir otelde yapılan çekimler sırasında Rıza Akın hem insan hem de oyuncu olarak farkını daha o sette hissettirmişti.
Otelin çay ocağından kendi elleriyle doldurduğu çayları içerken oyunculuğa nasıl gönül verdiğini, Ankara Birlik Tiyatrosu'nda geçen günlerini, sonra da gazetecilik serüvenini anlatmıştı. Meslektaş oyunculardan biri olarak tabii ki gazetecilik günleri daha çok ilgimi çekmişti. O çay sohbetinde oyunculuk şapkasını bir kenara bırakmış iki gazeteci olarak epey konuşmuştuk.
Rıza, ilk sinema filmiydi ve başroldeydi. Ve sohbetin sonralarına doğru biraz da işi şakaya vurup "Sinemamız seni biraz geç keşfetti galiba" demiştim. O da "Hem hayat hem de tiyatro sahnesinde piştim. Lezzetli halimin tadını umarım sinema çıkarır" temennisinde bulunmuştu.
Öyle de oldu. Şahane oynadığı Rıza filminden sonra Rıza Akın, hep iyi rollerin oyuncusu oldu. Daha doğrusu hangi rolde oynarsa oynasın hep fark yaratamayı ve iz bırakmasını bildi. Oynadığı filmler ve diziler arttıkça anlayacaktık ki oktavı da oldukça genişti. Dramdan komediye uzanan bir oyunculuk skalası vardı. En absürd ya da garip sahnenin bile içinde olsa da oyunculuğuyla o sahneye bir sahicilik kazandırmayı bilen bir yönü vardı.
'BENİM İÇİN ONURDUR'
Bir taraftan Süt, Tatil Kitabı, Saç, Oğul, Gözetleme Kulesi, Küçük Günahlar, Karanlıktakiler, Üç Yol, Ben O Değilim, Kerr gibi bağımsız filmlerde iyi yönetmenlerle çalıştı. Rolün küçüğü büyüğü olmaz dercesine... Öte yandan Hükümet Kadın, Aile Arasında, Dayı: Bir Adamın Hikayesi gibi seyirciye ulaşan anaakım filmlerde ve Hesaplaşma, Samanyolu, Kardeş Payı, Alef gibi dizilerde boy gösterdi...
Açıkçası Hulusi Kentmen, Ali Şen, Kadir Savun, İhsan Yüce, Nubar Terziyan, Kenan Pars gibi oyuncuların oluşturduğu 'karakter' oyuncuları geleneğine dahil ettiğim bir aktördü. Bunu Ayvalık Film Festivali'ndeki son görüşmemizde kendine söylediğim zaman "Bu değerli isimlerle anılmak benim için onurdur" demişti.
Rıza Akın yakın zamanda oyunculuğu kadar kaleminin de kuvvetli olduğunu öykü kitabı Babamın Yalanları'nda da göstermişti. Kitabı okuyunca aslında oyunculuk oktavının neden bu kadar geniş olduğunu da anlamıştım. Gözlem gücü yüksek biriydi. Daha önceki sohbetlerimizde insan hikayelerini büyük bir iştahla anlatma yeteneğine sahip olduğunu biliyordum ama bu hikayeleri ustaca içselleştirdiğini ve oyunculuğuna yansıttığını biraz da kitabını okuyunca anlamıştım.
BEKLENMEDİK BİR KAYIP
Daha yazacağı çok kitap, oynayacağı çok film vardı. Ama onca hayat ve meslek sevgisine ragmen ansızın aramızdan ayrıldı. Şok edici daha doğrusu beklenmedik ayrılıklardan birisiydi. Onun arkasından meslektaşları, yönetmenler, yapımcılar, onu ekranda ya da filmlerde izleyenler hep çok iyi anıyor. Biraz da böyle bir şey yaşamak galiba, önemli olan nasıl yaşadığın değil nasıl anıldığın.
Rıza Akın, oyunculuğa tutkuyla bağlı, hayatın demiyle harmanladığı karakterlerine sahici ve samimi bir damar zerk etmesini bilen, az bilinse de meslektaşımız olan bir aktördü. Her ölüm gibi erken oldu. Ama bize sahici karakterler ve bir de mücadelenin geçer akçe olduğunu gösteren bir hayat bıraktı feyz almamız için. Her şey için teşekkürler Rıza Abi...