Türk sinemasında birçok filmde, uzun yıllar kadının hane içindeki hali, üç aşağı beş yukarı benzerdi. Dört duvar arasında mecburiyetten kurulan bir dünyanın içindeydi kadın. Bu dünyada ona düşen rol de, o evin işlerinden sorumlu olma haliydi. Kadının sokakla sınırlı ilişkisini normalleştirmesinin yolu olarak, kadının toplumsal hayatta daha fazla görünür olması, çözüm olarak sunuldu.
Fakat hem hayatta hem de sinemamızda köprünün altından çok sular aktı. Kadın kendi ayakları üzerinde durmaya, yaşadığı hanenin sorumluluğunu tek başına almaya başladı. Hane içindeki mecburi dünya yıkıldı yerine kadın kendi konforunu kurabildiği ve yaşayabildiği bir dünya inşa etti. Kısa filmleriyle tanıdığımız yönetmen Elif Nazlı Duru işte bu konforlu dünyadan sesleniyor bize ilk uzun metraj filmi Zuhal'de...
Avukat, kendi başına yaşayan, iyi bir hayat süren bir kadın Zuhal (Nihal Yalçın). Derinlerden gelen bir kedi sesi nedeniyle hayatı birden değişiyor. Hayat kalitesini düşüren bu ses, onun konfor alanından çıkmasına da neden oluyor. Zuhal, yaşadığı apartmanda sesin kaynağını bulmak için fazla da teması olmadığı komşularıyla iletişim kurmak zorunda kalıyor. Ve birbirinden ilginç komşularını tanımaya başlıyor. Her türden insan var bu apartmanda. Adeta bir Türkiye apartmanı! Ve bu süreçte görüyor ki, hâlâ hane içine sıkışıp kalmış farklı farklı kadınlar var apartmanda. Kadınlar, evin iş yükünü üstlenmesine, günlük hayattaki sorunlara çözüm üretmesine, hatta bir evi güzelleştirmesine rağmen toplumsal hayattaki her türlü ilişki ve süreç, yine erkeklerin son sözüyle yürüyor. Kadınlarda bu duruma içten bir isyan var ama yorgunlar, kırgınlar... Onun için hepsi farklı bir nevrotik halde resmediliyor filmde. Zuhal belki normal ama o da sesini gür bir şekilde çıkardığı için erkekler tarafından sinsice yaftalanıyor. Kimse onun kedi sesi duyduğuna inanmıyor. Erkekler tarafından onun tek başına bir hayat sürmesi kabul edibilir bulunsa da bunun tuhaf olarak algılandığı her fırsatta ona hissettiriliyor.
Elif Nazlı Duru'nun Ziya Demirel ile birlikte yazıp tek başına yönettiği Zuhal, kadının toplumsal hayattaki mücadelesinde madalyonun gölgede kalan yüzünden dem vuruyor. Kamusal alandaki mücadeleden ya da kadın-erkek ilişkileri cephesinden değil de gündelik hayattaki mücadeleden kadının yaşadıklarına bakıyor. Hayatın olağan akışı içerisinde sıradan gibi duran sorunlarda bile, sinsice erkek egemen yapının örümcek ağı gibi nasıl kadının etrafını sardığını görmemizi sağlıyor.
Karakter odaklı senaryosuyla ve dinamik ama sakin bir kamerayla inşa edilen filmin, oyuncu performansına sıkı sıkıya bel bağlayan bir yapısı var. Nihal Yalçın da bunun üstesinden ziyadesiyle geliyor. Hemen hemen her karede gördüğümüz Yalçın'ın performansı filmi yükseltiyor. Ki geçen yıl geçen Antalya Film Festivali'nde En İyi Kadın Oyuncu ödülü kazanması da bunun göstergesi naçizane...
Ezcümle Zuhal, kadının toplumsal mücadelesinde kat edilen mesafeyi önemserken işin bir de gündelik hayat içerisinde psikolojik bir yanı olduğunu gösteren bir film. Ağır bir meseleye, farklı bakmayı bilen, incelikli ve duyarlı bir hali var. Hissiyatı da çok güçlü. Naçizane kaçırmayın derim.
SİGOURNEY WEAVER'IN MUHTEŞEM KAHKAHASI
Sigourney Weaver ile Kevin Kline'nın Buz Fırtınası ve Bir Günlük Başkan filmlerinden yıllar sonra bir araya gelmesi bile Yalnız Bir Evin Kahkahası'nı cazibeli kılıyor. Lakin Ann Leary'nin çok satan romanından uyarlanan film, bu iki yapıma göre farklı sularda yüzüyor. Maya Forbes ve Wallace Wolodarsky'nin yönettiği film, aslında tatlı bir hesaplaşma öyküsü. Öykünün odağında ise Sigourney Weaver'ın canlandırdığı küçük ama gösterişli bir kasabada emlakçılık yapan Hildy Good var.
İki yetişkin kızına hatta eski kocasına ekonomik olarak destek olan Hildy, kasabanın başarılı insanlarından biri olmasına rağmen çok da dert etmediği alkol sorunuyla yüzleşmeyi hiç düşünmez. Ailesinin bu konudaki ısrarını bile kendince geçiştirir. Aslında alkol, onun sırtında kambur gibi duran aile sorumluluklarından kaçmasını sağlayan bir sığınaktır. Ancak içtiği zaman kendi gibi olduğunu düşünür. Ama yıllar sonra ilk aşkı Frank (Kevin Kline) ile flört etmeye başlayınca yavaş yavaş alkol sorununun onu nasıl zor durumda bıraktığını görür.
Yönetmenler Maya Forbes ve Wallace Wolodarsky, bize her şeyi Hildy'nin gözünden anlatmayı tercih ediyor filmde. Biz de doğal olarak, işinde gücünde başarılı, kendi ayakları üzerinde durmayı bilen Hildy'nin alkol sorununu çok önemsemiyoruz. Ama Frank'ın devreye girmesiyle aslında Hildy'nin ciddi bir sorunu olduğunu görüp onun bu sorunla nasıl yüzleşmeye başladığına şahitlik ediyoruz.
Alien'ın Ripley'i olarak sinema tarihine geçen Weaver, olağanüstü minimal bir oyun sergiliyor filmde. Ki Kline da ona iyi eşlik ediyor. Açıkçası Weaver'ın adını Oscar adaylıklarında görürsek şaşırmayalım...
FİLMEKİMİ BAŞLIYOR
İKSV'nin düzenlediği Filmekimi 7 Ekim'de başlıyor. 16 Ekim'e kadar sürecek mini festivalde filmler Beyoğlu'nda Atlas 1948 Sineması, Şişli'de City's Nişantaşı–CINEWAM Premium ve Kadıköy'de Kadıköy Sineması ile Sinematek/Sinemaevi'nde gösterilecek. Festivali takip etmek isteyenlere naçizane 10 fimlik bir seçki....
1) Aİ
2) R.M.N.
3) Beyaz Gürültü
4) Hallelujah-Leonard Cohen, Bir Yolculuk, Bir Şarkı
5) Akdeniz Ateşi
6) İlgi Manyağı
7) Bebek Servisi
8) Ayrılma Kararı
9) Usta Bahçıvan
10) Yakın