Bir dönemin ortalığı kasıp kavuran efsane rock grubu Mavi Sakal'ın solistiydi... Birlikte İngiltere'de Wembley Stadı'nda konser bile yaptılar... Grup dağılınca solo olarak kariyerine devam etti... Yine sevildi ve Türk rock sahnesinin özel isimlerinden biri olarak adını yazdırdı rock'n roll defterine!
Genç Osman Yavaş'tan bahsediyoruz elbette... Kendine has, sıkı bir hayran kitlesi var Yavaş'ın. Şimdi yeni single'ı Bu Sonbahar'la karşımızda... Yakın dönemde kalp krizi atlatan Yavaş'la, müzikten, hayattan, ölümden ve aşkın katmanlarından konuştuk...
- Müsadenizle Mavi Sakal döneminizle başlamak isterim. Gruba dahil olmanız nasıl olmuştu? Nasıl bir yeri var hayatınızda Mavi Sakal'ın?
- Aslında her şey bir dizi tesadüften ibaretti.
Bir arkadaşımla bir süreliğine arabaları takas etmiştik ve bu sayede benim arabama Mavi Sakal'dan Kaan Altan da binmiş. Torpido gözümde bir dönem kendi grubumla yaptığım kayıtların olduğu kaseti bulunca merak edip dinlemeye başlamış ve sesimi beğenmiş. Solist Tibet Ağırtan o sıralarda sanırım okumak için Avustralya'daydı ve Mavi Sakal da solist arayışındaydı. Aslında Kaan Altan sonra gelip bana solistlik teklif ettiğinde biraz korkmadım değil, çünkü solistlik olarak herhangi bir iddiam yok. Ben sadece söylemeyi sevdiğim için şarkı söyleyenlerdenim. Kaan teklifinde ısrar edince ben de denemekten bir şey olmaz diyerek sonunda kabul ettim.
- Birlikte Wembley Stadı'nda konser vermiştiniz. Orada konser yapan ilk Türk gruptunuz. Sonra veren oldu mu bilmiyorum.
Nasıl bir maceraydı sizin için o konser?
- Beni henüz toy bir şarkıcı kıvamındayken alıp İngiltere'de Wembley'e çıkardılar... O dönem çok dil döktüm, lütfen kuytu, karanlık bir bar bulalım, eş dost birilerini çağırıp önce bir onlara çalalım diye... Ama dinlemediler. Taksim'de Bilsak gibi yerlerde 30-50 kişiye konser vermiştim öncesinde, hepsi bu. Sonra kendimi birden Wembley'de buldum. Elbette ki dilim damağım kurumuştu korkudan ama sonra gitarı alıp da askısını boynuna hissedince, tıpkı anneleri tarafından taşınırken kıpırdamayan ve kendini güvende hisseden kediler gibi benim de kendime güvenim geri geldi, bulanıklaşan sesler netleşti ve sonra ve elimden gelenin en iyisini yaptım. Çok sonra, her şey bittikten sonra grubun diğer üyeleri benden endişe ettiklerini açıkladılar.
Gerçekten de ilk konser için bu adım biraz fazla büyüktü ama her şey iyi gitti ve iki gün peş peşe orada heyecanla ama aynı zamanda keyfini de çıkararak sahne aldık ve çok da iyi bir performans sergiledik ve ancak sonrasında tecrübeler edinebildiğim çok büyük bir Türkiye turnesine çıktık. Orada başka Türk grubu çıktı mı, o kısmından emin değilim, bildiğim kadarıyla çıkmadı ama bugün geriye baktığımda elbette ki çok güzel ve bazen de gerçekliğinden şüphe bile ettiğim bir hatıra olarak kaldı.
DÖRT BİR YANA SAVRULMUŞTUK
- Müzik kariyerinize solo devam etme fikri nasıl oluştu?
-Müzisyen adam, şartlar ne olursa olsun müzik yapmaya devam eder. Bende de durum farksızdı. Mavi Sakal'da herkesin bir tarafa dağıldığı bir dönemdi, işti, güçtü, hayat işte, dört bir yana savrulmuştuk. O dönem çevirilere yoğunlaştım ama bir süre sonra Mavi Sakal öncesinden kalan şarkıları ve yenileri de ekleyerek bunları evde düzenlemeye başladım...
Bir gün bütün o sözlerin ve melodilerin yayınlanabilecek kadar demlendiğini fark ettiğimde de kendi yolculuğuma çıkmanın zamanı gelmiş dedim.
- Şarkı yazarlığınızda size ilham veren konular, temalar neler? Nelerden besleniyorsunuz?
- Çevremizde durmaksızın değişen ve duygularımızı yönlendiren olaylar var ama yine de, galiba Çirkin Krallar isimli şarkım haricindeki tüm besteler aşk şarkıları ya da ağıtlar ve hikayelerden oluşuyor. Solo kariyerimdeki genel üslubum sakin ve bu yüzden de protest bir şarkı yazsam bile artık bütüne uymadığından onları bir kenara atıyorum. Bu şekilde, yani hikayeler anlatarak duygularımı ifade etmekten memnunum ve melankoliye dair daha anlatacağım çok şey var ve çok güzel de bir dinleyici kitlem var, çok sıcak, çok samimi ve benden de beklentileri görebildiğim kadarıyla da aynı şekilde.
BU KENDİ YOLCULUĞUM
- Yeni şarkınız Bu Sonbahar'ın hazin bir hikayesi var... Anlatır mısınız?
- Bu Sonbahar şarkısı... Evet, anlatması zor.
Bir ağıt... Çocukluk arkadaşımın hiç yere ölmesinden doğan bir şaşkınlık hali. Uzunca bir süre kendime en çok sorduğum soru, kötülere neden bir şey olmadığıydı... Çünkü bana göre bu inanılmaz bir haksızlıktı. Bazı arkadaşlar, dostlarınız vardır, birlikte yaşlanırız diye hayal eder, hatta bilirsiniz. İşte o kesinlikle onlardandı. Etrafım pek kalabalık değildir benim ama sevdiklerimi gerçekten çok severim. Onunla da hiçbir dönemde yolumuz ayrı düşmedi, hep görüştük, hep iyiydik, hep konuşacak, paylaşacak bir şeylerimiz olurdu, iyi zamanlarda olduğu gibi zor zamanlarda da... Uzun süre ne yapacağımı bilemedim, ta ki bu şarkıyı yazana kadar. Onu ne çok andığımı ancak o zaman idrak ettim ve bunu kötü bir şey olarak da görmedim.
Aksine, kaybetmemem gereken insanı bir yanımmış gibi ve böylece bu şarkıyla birlikte, yani 'Bu Sonbahar' şarkısı dinlendikçe de onu hem kendim, hem aslında başkaları sayesinde de anmış oluyorum ve olacağım... Bu şekilde yasımı tutmanın bir yolunu bulmuş oldum.
İKİ AY ÖNCE KALP KRİZİ GEÇİRDİM
- Belli yaş dönemlerinde, bir şarkı yazarı olarak ölüme, hayata ve aşka bakışınız, fikirleriniz nasıl şekillendi? Bugün bu kavramlar sizin için ne ifade ediyor?
- 20'li yaşlarda her aşk için ölebilirdik... Saniyeler içinde dünyanın en mutsuz ya da en mutlu insanı olurdunuz... Sonra zaman yavaştan dizginliyor insanı, dalgaların hafifliyor, duruluyor deniz, tümüyle sakinlemese de. Hayatın ortalarındayım, şansım varsa tabi. Daha iki ay önce kalp krizi geçirdim ve sadece çok şanslıydım... Ama şayet vaktim varsa da, şu sıralar yavaş yavaş keyifle geriye baktığım ve yaşadıklarımı güzel hikayelere dönüştürdüğüm bir döneme girdiğimi söyleyebilirim. Eşim kimi zaman "Bu kadar sevinmesen, bu kadar üzülmesen kendini çok daha az yıpratırsın" şeklinde endişesini dile getiriyor ama elden ne gelir; ben böyleyim ve seviyorum böyle olmayı. Sevinmek kadar üzülmek bile kimi zaman güzel ve melankolik... Evet, şarkılarımda ona hep yer olacak çünkü hayatta sevinmekten daha çok üzülüyoruz galiba. En kötüsü, sevdiklerini yitirmek... Çok fazla sevindiğimiz anlar olabilir ama genelde kısa süreli oluyor bu durum, alışıyoruz. Kaybettiklerimize ise alışmak zor, bundan sonrasında hayatımda en çok değişen bu; kayıplar daha ağır hazmediliyor ama hayata da devam etmek zorundasınız. Bu ikilem çok yıpratıcı ama hayat zaten bu değil mi?