2020'nin son günlerinde 15 sinema yazarının seçimleriyle yerli ve yabancı, milenyumun en iyi filmlerini seçip özel bir sinema dergisi çıkarmıştık. En İyi Türk filmi olarak Zeki Demirkubuz'un Kader seçilmişti. Dergi yayımlandıktan sonra genç bir sinemasever e-posta göndermişti. Kader'i DVD'den izlediğini ama beyazperdede seyretme şansı bulamadığını anlatıyordu. Ben de o genç arkadaşa özel gösterimleri takip etmesini salık vermiştim. Nihayetinde sinema tarihinde öyle ya da böyle iz bırakan filmler, bir şekilde beyazperde gösterilebiliyor. AKM bünyesinde faaliyet gösteren Yeşilçam Sineması'nın program duyurularını görünce bu genç arkadaşı hatırladım. Çünkü Demirkubuz'un başyapıtlarından olan Kader dünden itibaren 11 Ağustos'a kadar Yeşilçam Sineması'nda gösterileceği duyurusu vardı. İlk işim o genç arkadaşa e-posta göndermek oldu. Heyecanlı bir cevapla filmi mutlaka izleyeceğini söylüyordu o arkadaş. Yeşilçam Sineması bir süredir yerli ve yabancı, kolektif hafızamızda yer edinen birtakım filmleri gösteriyor aslında. Mesela bir önceki hafta da yine Demirkubuz'un Masumiyet'i gösterilmişti.
Bu hafta Kader ile birlikte Emir Kusturica'nın Arizona Rüyası ve 2000'li yıllara damgasını vuran Amelie filminin yönetmenlerinden Jean-Pierre Jeunet'nin, 90'larda Marc Caro ile birlikte çektikleri ilk uzun metraj filmi Şarküteri/Delicatessen var. Sanırım bu işin devamı gelecek. Kader'e dönersek... Vildan Atasever ve Ufuk Bayraktar'ın başrol oynadığı film malum Masumiyet'teki Haluk Bilginer'in o efsanevi monoloğuna dayanıyor. Antalya Film Festivali'nde En İyi Film seçilen Kader'in setinde bulunma ayrıcalığına nail olmuş biri olarak insanın tüylerini diken diken eden o final sahnesinin nasıl çekildiğine şahit olmuştum. Sevgi, aşk üzerine sinema tarihimizin ortaya çıkardığı en özel filmlerden biridir kanımca. Beyazperdede izlenmeyi ziyadesiyle hak eden yapımlardan yani. Şarküteri'nin üzerinden de 31 yıl geçti. Film, açlık ve kıtlığın hüküm sürdüğü tuhaf zamanlarda eski bir palyaçonun taşındığı apartmanda bulunan şarküteride işe başlaması sonrası yaşananları anlatıyor. Naçizane filmin söyledikleri hâlâ güncelliğini koruyor. Kustirica'nın Arizona Rüyası ise 90'lara damgasını vuran özel filmlerden biri. Müziği ile efsaneleşen filmi, o yıllarda izlemeyene neredeyse kız vermiyorlardı! Böylesi bir filmi beyazperdede izleme şansı kaçmaz diyorum.
Yaz sezonu sadece eski zamanların efsanelerini izlemek için değil aynı zamanda sezon içinde kaçırılan yapımları seyretmek için de bir fırsat. Mesela Akmerkez'deki Üçgen Teras'ta bu yılın öne çıkan nitelikli filmlerini izleme şansınız var. Bir Film iş birliği düzenlenen etkinlikte Gucci Ailesi, Dünyanın En Kötü İnsanı ve Elvis gösterildi. Bugün Her Şey Her Yerde Aynı Anda, 9 Ağutos'ta Paralel Anneler, 12 Ağustos'ta Fransız Postası, 13 Ağustos'ta Vortex, 19 Ağustos'ta Yaşamaya Bak ve 20 Ağustos'ta Batı Yakası'nın Hikayesi gösterilecek. Fakat programda üç özel film de var. Sevginin Gücü/Leon (10 Ağustos), The Doors (16 Ağustos), Aşk Her Yerde (17 Ağustos). Bu üç film de kolay kolay beyazperde görme imkanı bulacağınız filmlerden değil. Bunun için bu fırsatı da kaçırmayın derim.
CÜNEYTSİZ ÜÇ YIL
Sinema yazarı Cüneyt Cebenoyan'ı bir trafik kazasında genç yaşta kaybetmemizin üzerinden üç koca yıl geçti. Tartışmayı seven, yazılarıyla sinemanın, filmlerin farklı yönlerine işaret etmeyi bilen sıkı bir kalemdi. Dünya sinemasına ama özellikle de dünyanın farklı yerlerinde farklı şekilde kök salan ve gelişen sinema kültürüne olan ilgisi ilham vericiydi. Yurt dışı festivallerine gittiği zaman illaki tarihi sinema salonlarına uğrar ve onu paylaşmayı çok severdi. Onun boşluğunu doldurmak zor. Ruhu şad olsun.