Popüler müziğin nevi şahsına münhasır isimlerinden ve şarkı yazarlarından Aydilge... Müziğinde rock'tan da, pop'tan da, alaturkadan da ve hatta Hint müziğinden de izler bulabileceğiniz kaç kişi var ki memlekette! Ve bir o kadar da kimseye benzemeyen! Ayrıca bir edebiyatçı, yazar... Bunu şarkı sözlerindeki lezzetten de anlıyoruz. Uzunca bir süredir A Para'da "Aydilge ile Bizdensin" programında da başka, başarılı bir yönüne şahit oluyoruz. Aydilge yeni single'i Umudum Var'ı yayınladı. Bu vesileyle kapısını çaldık, aşktan, umuttan, müzikten doyasıya konuştuk.
-
"Bazen dünyam zorluklarla, yalnızlıkla ağlar/Bazen dünyam yıkılsa da ben kalkarım bir daha/İçim yanar/Bir derdim var/Yine de yoldayım/ Umudum var" diyorsunuz yeni şarkınızda. Umut kavramı ve umut etmek sizin kişisel ve sözel (şarkı yazarı olarak) dünyanızda nasıl bir yer tutuyor?
- 12 yaşındayken, kendi söz ve bestelerimi yazıp müzik yapacağımı söylediğimde, arkadaşlarım beni hayalperest bulurdu. Daha sekiz yaşındayken TRT Ankara Radyosu sınavlarını kazanmış ve radyo sanatçısı olmuştum. Tabii ünlü olmak için başka kriterler gerekliydi. Hiç bir arkadaşımın aklına böyle kalabalıklara şarkı söyleyeceğim gelmezdi. Aşırı güzel ya da havalı bir kız değildim. Üniversiteyi bitirdikten sonra da sesimi ve şarkılarımı çok beğenen arkadaşlarım bile hâlâ hayalperest olduğumu düşünüyordu. Çünkü piyasada hiçbir torpilim, tanıdığım yoktu. Sadece sesimin ve şarkılarımın güzel olmasının yetmeyeceğini, polemiğe, skandallara bulaşmam gerektiğini, gece hayatı ve çarpık ilişkilere girmeden naif bir şekilde böyle bir piyasada var olabilmenin mümkün olmadığını söylediler. Ve daha neler neler... Herkesin bir fikri vardı. Benim ise umudum... Kimin ne dediğine değil umuduma ve kendime tutundum. Ben kazandım.
ROCK'LA ÇOK ERKEN TANIŞTIM
- 2000'lerin ortalarından beri popüler müzik aleminde, hayatımızdasınız. Öyle bir tarzınız var ki, hem alternatife yakın, hem popa, hem rock'a. Ama hiçbiri değil. Bu müzikal kimyanın bileşenleri neler? Hangi okumalar, dinlemeler sizi bu noktaya getirdi? -
Benim TRT sınavlarında
kazandığım temel
eğitim Türk musikisi
üzerine. 12 yaşında
ise rock müziğe
merak salıp bambaşka
bir kültürle
tanıştım. Hâlâ
müziğimde hem
rock, hem musiki
öğeleri vardır. İkisi
birbiriyle harmanlanınca
böyle değişik
bir Aydilge müziği
ortaya çıktı sanırım.
Bu benim ayırt edilmeme
yardımcı olsa da
bazen dezavantaj da oluyor
çünkü insanlar herkesi bir
kalıba sokmak ve rock'çı,
popçu, şucu bucu diye hapsetmek
istiyorlar. Tam
bir yere ait
olamıyorum.
Olmak istemiyorum,
ama işte
bazı
insanlar
illa seni etiketlemek istiyor. Bir
kalıba girdiğinizde veya taraf olduğunuzda,
daha popüler oluyorsunuz.
Ama popüler bir karakter olmanız,
illa bir karakteriniz olduğu anlamına
gelmez. Ben karakteri tercih ederim.
- Kendi şarkılarınızı yazıp söylüyorsunuz. Bir de yazar, edebiyatçı kimliğiniz var. Hatta müzik dergisi de çıkardınız bir aralar. Sizin için şarkı sözü yazmak ile edebiyat arasında nasıl bir bağ var. Farklılıkları ve benzerlikleri neler? Birbirini nasıl besliyorlar?
- Edebiyatı müzikle hep iç içe görüyorum.
Çünkü her şarkının sözlü de olsa sözsüz de
olsa insanın kalbinde yarattığı öznel bir hikaye
var. Her edebiyat eserinin içinde de kelimelerin
bir ritmi, müziği var. Shakespeare'in her
eseri, aslında bir şarkı söyler...
- "Yanardağlar/Beni anlar/Düşürmem düşlerimi/ Umudum var" diyorsunuz şarkınızda. Yanardağ metaforu bence sizin enerjinizi çok isabetli bir şekilde anlatıyor. Müthiş bir enerjiniz var. Hem sahnede, hem üretimlerinizin hızında. Bütün bu yüksek doz enerji, bazen iç dünyanızda bir yorgunluğa neden oluyor mu? Yalnız kaldığınızda neler hissediyorsunuz, ruhunuzu ne, neler dinlendiriyor?
- Ne güzel anlamışsınız beni. Yanardağlar
gerçekten de benim ruhumda. Sahnedeyken
içimdeki lavlar dışarı da taşıyor, ama bazen o iç
yangın beni eritiyor da. Bunu bir zayıflık olarak
görürdüm eskiden... Kırılgan olmak, hassas olmaktan
çok bıktığım oluyordu. Sonra fark ettim
ki, aslında bu insan olmak demek. Artık kalbim
acıyor diye üzülmüyorum, çünkü yanacak bir
kalbim var Hâlâ demek oluyor bu. Pek çok insanımsının
ise artık bir kalbi yok.
NASIL BU KADAR ACIMASIZLAR!
- Çok farklı bir gırtlak yapınız var. Dinleyeni dinlendiren, ruh okşayan... Hatta bazen de Hint müziği çağrışımlı. Hint müziği de özel olarak radarınızda olan bir alan mıdır?
- Tahmin ettiğiniz üzere ben de çok
seviyorum klasik Hint müziğini. Ancak
gırtlak yapım sanırım Çerkez
olmam ile alakalı. Çoğu insan sesimi
sizin de belirttiğiniz gibi ''dinlendiren,
ruhu okşayan'' şekilde nitelendirse
de, Ekşi Sözlük'te inanılmaz
hakaretler yazılıyor sesime. Genelde bu
tarz yorumları takmıyor gözükmek, üzülmüyor
gibi yapmak herkesin tercihi.
Çünkü biri eleştirmek yerine size
zorbalık seviyesinde hakaret ediyorsa,
üzüldüğünüzde zorbayı
sevindirmiş olursunuz. Bunun
farkında olmama rağmen,
üzüldüğümü açık
açık söylemekten çekinmiyorum.
Çünkü
umursamıyormuş
gibi yapamam.
Sevilmemek
tamam ama
"Boğazına asit
dökülür inşallah
ve ses telleri
erir" şeklinde
bir nefret söylemi
ile karşılaştığınızda
karşı taraf ve insanlık
için üzülmeye başlıyorsunuz.
Kişi, merhametini
ve insanlığını
nerede yitirmeye başlar
diye düşünmeden edemiyorsunuz.
O yüzden umursuyorum.
Asıl gücün de umursamak olduğunu
düşünüyorum. Çünkü bu
dünya, insanlığını kaybedenleri
bile umursayanlar sayesinde
kurtulacak...
Umudum var.
(Gülüyor)
BEYAZ ATLI KEMANCIMI BULDUM!
- Eşiniz Utku Bey de müzisyen, keman sanatçısı. Müziğe farklı gözle bakan, kemanda açılımlar arayan bir isim. Nasıl tanıştınız?
- Bizim tanışma hikayemiz masal gibi. Ben çocukluğumdan beri hep kemancılara hayranımdır. Yani beyaz atlı prens değil de kemanlı prensti benim hayalim... Onu ilk sinema perdesinde bir reklam filminde keman çalarken gördüm ve ilk gördüğüm anda da güneşle el ele tutuşmuşum gibi çarpıldım ama açıkçası onun gerçek bir kemancı değil fotomodel olduğunu düşündüm. Sonra aradan üç dört ay geçti. Orkestrama kemancı bakarken Utku Barış Andaç'ı tavsiye ettiler. "Çok üst seviye bir kemancıdır, biraz da ukaladır diye beni korkuttular" hatta. Sonra görüşmeye geldiklerinde kapıyı bir açtım ki, karşımda sinema perdesindeki çocuk! Küt diye bayılacaktım. O gün zaten ben ne konuştuk falan hatırlamıyorum. İki saat hayal gibi geçti, sonra bana dedi ki: ''Ben kendimi 16 yaşında, ilk defa aşık olmuşum gibi hissediyorum.'' O gün bugündür de altı sene geçti, hiç ayrılmadık. Dört senedir de evliyiz. - İki müzisyenin bir arada yaşaması, bir hayatı paylaşması nasıl bir his? Birbirinize müzikte destek oluyor musunuz? Yoksa karışmaz mısınız? Rekabet var mı mesela? - Utku çok üst seviyede bir müzisyen ve eğitimci. Dolayısıyla ben hep hayranlıkla dinliyorum onu. O da benim besteci yönümü, farklı ses rengimi ve özellikle kulağımı çok takdirle karşılıyor. Biz birbirimize hayranlık duyduğumuz için rekabet olmuyor. Birbirimizden üstün yönlerimiz olduğunun bilincindeyiz ve bunu avantajımıza kullanıyoruz.