Kimseyi kırmadan, dökmeden, haksız suçlamalarda bulunmadan ama objektif bir şekilde konuyu masaya yatırma vakti geldi de geçiyor... "Ne konusu?" diye soruyorsunuz... Hepimizin kendi kendine düşündüğü, arkadaşlarıyla konuştuğu, moda ve marka bilgisinin derinliğine göre sert eleştirilerde bulunduğu bir konu var: iş birlikleri... Bence hepimizin, tüketicilerin, markaların yani konunun her bir tarafının bu durumu şöyle net bir şekilde irdelemesinin vakti geldi...
Baştan söyleyeyim konumuz asla moda eğitimi almış, hayatını tasarıma adamış bir moda tasarımcısının hızlı tüketim markaları olarak adlandırılan perakende markalarıyla iş birliği yapması ve kısıtlı sayıda ürün ile bir kapsül koleksiyon hazırlaması değil... Bu durumun moda literatüründe uzun zamandır bir ismi bile var biliyorsunuz: modanın demokratikleştirilmesi...
2004 yılında yıllar boyunca Chanel'in, Fendi'nin ve kendi ismini taşıyan Karl Lagerfeld modaevleri ve markalarının kreatif direktörlüğünü üstlenen Karl Lagerfeld'in bu konuda attığı adım devrim niteliğindeydi... Perakende devi H&M için bir kapsül koleksiyon hazırlayan Lagerfeld bu konuda moda dünyasındaki tüm ezberleri de yıkmıştı... Lagerfeld'in imza tasarımlarına fiyat etiketleri nedeniyle ulaşamayanlar bu koleksiyonu saatler içinde tüketmişti. Bu iş birliği çalışması o kadar büyük başarı kazanmıştı ki H&M yıllar boyunca birbirinden iddialı moda tasarımcısıyla ardından Balmain gibi modaevleriyle iş birliği yaparak attığı bu adımı sürdürdü. Her iş birliği de saatler öncesinde dünyanın dört bir yanındaki mağazaların kapıları önünde metreler boyunca kuyruklar oluşmasıyla ve tüm parçaların saatler içinde tükenmesiyle sonuçlandı. Moda meraklısı orta seviye gelir düzeyindeki alıcılar da bu şekilde moda tasarımcılarının ve dev modaevlerinin imza parçalarına bu iddialı iş birlikleri vesilesiyle ulaşabildi. Buna da modanın demokratikleşmesi dendi zaten...
Türkiye'de bu iş birliği çalışmasının ilk örneği adL x Cengiz Abazoğlu oldu... Türk modaseverler de daha ulaşılabilir fiyatlara sevdikleri tasarımcının imzasını taşıyan bir parçaya sahip olmaktan mutluluk duydu... Tasarımcılar da sınırlı sayıdaki üretimleri ve kendi fiyat etiketleri nedeniyle ulaşamadıkları kadar geniş kitlelere bu güç birliği sayesinde ulaşabilmekten mutluluk duydu... Ama dediğim gibi bu değil konumuz... Bu iş birliklerine sonsuz saygımız var. Moda tasarımcısının bu zor ekonomik dönemlerde hayatta kalmasına da destek olan, onun imzasına saygı gösterilen her tür çalışmaya dediğimiz gibi sonsuz saygımız var... Nihan Peker X Defacto, Özgür Masur X İpekyol, Lug von Siga (Gül Ağış) x Nocturne gibi bu konuda da ilkbahar- yaz sezonunda son derece başarılı örnekler var...
Bir de sanat ve modayı bir araya getiren iş birlikleri var... Sanatçının imzası belli, tasarıma kattığı detay belli... Moda evi ya da marka bu iş birliğiyle giyilebilir bir sanat parçası üretiyor... 1930'larda moda tasarımcısı Elsa Schiaparelli'nin ünlü sürrealist sanatçılar Jean Cocteau ve Salvador Dali ile yaptığı ve bu anlamda bir ilk olma özelliği taşıyan koleksiyonu gibi... Ya da kısa süre önce lansmanı yapılan Sadef Gali X adL koleksiyonu gibi... Bu durum için de diyecek hiçbir şey yok. Sanatçıların kendi istekleriyle, kendi imzalarını kıyafetler üzerine taşımak hem marka hem sanatçı hem de biz modaseverler için çok güzel... Bu tür çalışmaya da sonsuz saygımız var...
Ya da bu ilkbahar-yaz sezonunda gördüğümüz Fendi ve Versace iş birliği gibi büyük iki markanın ortak imzalarını bir tek koleksiyon çatısı altında birleştirmesi durumunu da artık biraz abartıya kaçmış hatta komik bulsak da yine de diyebileceğimiz bir şey yok... J. Balvin gibi ya da Harry Styles gibi şarkıcıların bir marka ya da modaevinin son giyim koleksiyonuna kendi sevdikleri, sloganları, desenleri ekleyerek bir alt kapsül koleksiyon hazırlamasında da sorun yok... Sonuçta marka ve modaevlerinin kreatif ekiplerinin hazırladığı koleksiyonda birkaç küçük ekleme ve değişiklikte de bir sorun yok... Sonuçta bu koleksiyonlar markaların daha genç, bu sanatçıları takip eden genç nesillerle bağ kurabilmesi için bir nevi köprü görev görüyor...
Önemli olan işi yapanın kendi imzasını, kendi kararıyla daha geniş kitlelere ulaştırmak istemesi... Buna diyecek hiçbir şey yok... "Ama sen de eleştireceğiz, masaya yatıracağız dedin. 'Her iş birliğine saygı duyuyoruz' dedin durdun. Kimseyi de, hiçbir iş birliğini de eleştirdiğin yok" dediğinizi duyar gibiyim... Burada ana konumuz orjinallik, emeğe saygı, imzaya saygı, kopyadan ve 'taklit kafası'ndan uzak durmak...
TASARIMIN HAK SAHİPLİĞİ FLU BİR ALAN
Ne yazık ki moda dünyasında tasarımın hak sahipliği çok flu bir alanda kalıyor... Tam da bu nedenle yıllardır dev perakende zincirlerinin (isimlerini burada tekrar tekrar dile getirmemize gerek yok) dev modaevlerinin ya da tasarımcıların koleksiyonlarını birebir taklit etmesine bir çare bulunamıyor. Chanel ceketler, Missoni kazaklar, Khaite mantolar, Jacquemus elbiseler daha doğrusu onların benzeri, açıkça söyleyelim 'sahtesi' başka bir markanın etiketiyle karşımızda duruyor...
DOLABINDAKİ ORİJİNAL PARÇANIN KOPYASINI YAPTIRIYOR
Öyle bir noktaya geldik ki dolabında belli markaların orijinal parçaları olan ya da bu markaların koleksiyonlarını takip eden farklı mesleklerden insanlar çeşitli işbirliklerine imza atmaya başladı... Hatta aralarında bu durumu iyice geliştirip kendi markasını kuranlar bile oldu.... Dedim ya konumuz emek, imza, sahtecilik, kopya... İşin üzücü yanı Türk perakende markaları dünyanın dört bir yanında mağazalar açıyor... Türkiye'ye gelen dünyanın dört bir yanından turist bizim markalarımızdan alışveriş yapıyor. Aldıkları ürün Balmain'in, Chanel'in, Saint Lauren'in en kibar ifadesiyle 'kopyası', 'benzeri', 'esinlenilmiş hali'...
Moda kazanı
SÜRDÜRÜLEBİLİR TASARIM
Sürdürülebilirlik kavramı çok fazla göz önünde ancak bu zihniyetli yola çıkılmış zamansız parçalar bulabilmek her zaman çok da kolay değil. Buket Meşelik Duran'ın kurucusu ve kreatif direktörü olduğu Femponiq markası tam olarak bu ihtiyaçtan doğmuş. Marka; sofistike ve feminen stil seçimleri ile yüksek kalitedeki zamansız koleksiyonlarıyla kendinden emin giyinmenin zahmetsiz yolunu temsil ediyor.
DÜNYANIN KONUŞTUĞU KUTNU
Gaziantep'in unutulmaya yüz tutmuş bir değeri olan kutnu kumaşını yeniden hayata döndüren Kutnia markası geçtiğimiz günlerde uluslararası bir başarıya imza attı. Dünyaca ünlü bir Fransız modaevi geçtiğimiz hafta tanıttığı son koleksiyonunda Kutnia'nın ürettiği kutnu kumaşını kullandı. Fransız marka sosyal medya hesaplarında da kutnu kumaşının önemini ve tarihini anlatan bir video yayınladı.
YENİ TASARIMCI İŞ BİRLİĞİ
Tasarımcı Kevser Sarıoğlu geçtiğimiz günlerde yeni bir işbirliğine imza attı ve LCW Modest için özel bir koleksiyon hazırladı. Koleksiyon; günden geceye uzanan çabasız bir şıklığın kilit öğelerini oluşturuyor. Sarıoğlu koleksiyonunu "Bir kadını nasıl görmek istediğimi hayal ederek hazırlıyorum." diyerek tanımlıyor. Koleksiyon eşsiz kıyılar ve ikonik mavi beyaz mimarisiyle ilhamını Ege Bölgesi'nden alıyor.
KAPADOKYA İLHAM VERDİ
Montblanc, Kapadokya bölgesine ithaf ederek özel bir saat üretti. Marka; 1858 Geosphere Limited Edition isimli model ile Türkiye'ye özel ilk işbirliğini gerçekleştirmiş oldu. Horobox'ın tasarladığı ve Montblanc tarafından 15 adet üretilen model, ilhamını Kapadokya'nın doğasından alıyor. Kapadokya'nın tortul ve volkanik kaya oluşumlarının dokuları ve grimsi tonları, kadranın renginde kendini gösteriyor.
NEŞELİ KOLEKSİYON
Pandora, animasyon stüdyosu Disney Pixar ile özel bir iş birliğine imza attı. Pandora, bu koleksiyon ile yepyeni mücevherlerle stiline neşe katmaya geliyor. Yeni koleksiyon; cesur Buzz Lightyear, iyimser Dory, meraklı Wall-E ve daha birçok tanıdık yüz ile Disney Pixar hayranlarının sevdiği karakterlerden ilhamla hazırlandı. Koleksiyonda, gümüş charm'ların üzerinde yer alan, karanlıkta parlayan ve elle boyanmış dikkat çekici mine detayları karakterlerinin sevimli görünümlerini tamamlıyor.