Deniz Sağdıç eserleri dünyanın 12 ülkesinde sergilenen bir Türk ressam. Atık malzemeleri bazen çöpten bazen fabrikalardan bazen sokaktan toplayıp sanat eserine dönüştüren bir 'inatçı'... İnatçı çünkü inandığı yoldan vazgeçmeden başarıya ulaşan bir isim. Onunla, İstanbul Yeni Havalimanı'nda açtığı sergi sırasında buluşacaktık ama rötar oldu, sayın Emine Erdoğan'ın katkılarıyla hazırlanan Dünya Ortak Evimiz kitabı sebebiyle atölyesinde bir araya geldik, hikayesini kendi ağzından dinledik.
"Mersin'de doğup 20 yaşına kadar orada yaşadım. Yörük bir aileden geliyorum. Anne tarafım hayvancılıkla uğraşan, dere tepe dolaşan, kıl çadırlarda yaşayan Yörükler... Göçebe bir toplum olduğu için her yere uyum sağlayan, olanı değerlendiren, yeniden kendine göre biçimlendiren, tüketimden ziyade hayatı olanla sürdüren bir aile. Baba tarafım ise zanaatkar bir aile. Babam vitray ustası, amcalarım desen ustası, halam terzi, yani sülale el becerileri üzerine..."
"2010 yılına kadar ebru tekniğiyle modern figüratif resmi birleştirdiğim bir dönemim oldu. Yağlı boyalar, akrilikler vb şeyler yaptım. Sonra sokaklarda çöplerin kenarında, içinde değil ama bir sürü eşya bırakıldığının farkına varmaya başladım. Çılgınca bir tüketim olduğunu gördüm. Çöp kenarlarında bu tip atıkları keşfettim. Etiketi bile sökülmemiş giysiler. Ve o an klasik üslubumu bırakarak farklı bir yol izlemeye karar verdim. Kendi dolabımda kullanmadığım giysilerden ilk eserimi yaptım. Bittiğinde fark ettim ki, inanılmaz keyif almıştım. Hemen internette bir araştırmayla Türkiye'de tekstil üretiminde yüzde 8 ila 18 arasında atık olduğunu, çok fazla depolu ürün bulunduğu gördüm Sonra üreticilerle temasa geçtim çünkü çok daha fazla atığa ihtiyacım vardı artık."
"İlk eserimle bir firmaya gittim. Onlara fuarlara benim eserimle giderek "Atıklarımız sanat eserine dönüşüyor" gibi tanıtım yapmalarını önerdim. Aldığım yanıt "Ne için!" oldu. Derdimi anlamadılar. Ama pes etmedim. Başka bir firmaya gidecekleri fuarda stantlarına eserimi asmalarını istedim. Fuarda en çok paylaşılan şey, eserim oldu ama firma yine anlamadı. Ama ben bir şeyin farkına vardım. Fuara gelen 20-30 bin ziyaretçi bu esere ilgi gösteriyorsa, benim sanatım da buralarda olmalı dedim. Ve bugün dünyanın 12 ülkesindeki fuar ve kongre merkezlerinde çalışmaları sergilenen bir sanatçı oldum."
"Sanat, Göbeklitepe'den bu yana insanın kendini ifade ediş tarzıdır. Ama son yüzyılın sorunu var. Sanatçıyı bir kalıba koyup yukarı bir yere yerleştirdiler. Elitist bir yapıda olup gündelik yaşamdan kopan sanatçı nasıl eser verecek? Eserlerim sergilenirken önüne bant çekmek isterler, izin vermem. Tam tersine yaklaşsın, daha yakından baksın."
"Sanatın dili iletişimdir. Bu yüzden eserlerimin galeri ve müzelerde olması yerine kalabalıkların olduğu yerlerde, sokakta, kütüphanelerde, havaalanlarında olmasını tercih ederim."
"Eserlerimi gördüklerinde ilk olarak göz teması kuruyorlar. Kayıtsız kalamıyorlar. Önce yağlı boya sanıyorlar. Bir yüz varsa ilk bakıştan sonra gözlerini kaçıramıyorlar. Sonra dokunmak istiyorlar, ardından fotoğrafını çekiyorlar. Bu tepkilerin hepsi algılarının kırıldığı, yeni bir hikayenin yazıldığını gösteriyor. İzleyici kendine soruyor: Baktığım mı, gördüğüm mü, hissettiğim mi, hangisi gerçek? Tüm önyargılar yıkılıyor."
Emine Hanım çok önemli çalışmalara imza atıyor
"Sayın Emine Erdoğan, Dünya Ortak Evimiz kitabı için hazırlık yaparken danışmanları havaalanında rastladıkları eserlerimden bahsediyorlar kendisine. Aslında Emine Hanım, 2012'lerde Sıfır Atık Projesini ilk çıkarttığı zaman ben 'Bu devlet politikası olursa bir farkındalık oluşturur' demiştim. O zaman yollarımızın bir gün kesişeceğini hissetmiştim. Çünkü dertlerimiz aynıydı. Bu konularla ilgilenmesi bir farkındalık oluşturdu. Bir yapı kurdu. Hiç bilmeyenler bile sıfır atık nedir, geri dönüşüm nedir, öğrenmeye başladı.
Bu anlamda Emine Hanım'ın bu konuya sahip çıkmasını, sorumluluk almasını çok kıymetli buluyorum. Sadece Türkiye için değil dünya için de çok anlamlı bir şey yapıyor. Bizzat projelerini yerinde incelediğim için hiçbirinin laf olsun diye yapılmadığına bizzat şahit oldum. Kendisiyle karşılaştığımız zaman da 'Çok güzel işler yapıyorsunuz' deyince 'Hayır sen yapıyorsun' dedi. Onun bu konuya sahip çıkması elbette benim çabalarımdan daha kıymetli. Önemli olan kendisiyle aynı hislere sahip olmaktı. Emine Hanımı zaten yakından tanıyanlar bilirler, samimiyet gerçekten çok özel bir duygu. Emine Hanım'dan da o samimiyeti görmek beni çok mutlu etti. Kitapta da farklı görüşlerden insanların bir araya gelmesi onun vizyonunun göstergesi."