Hebert George Wells'in Dr. Moreau'nun Adası romanlarından beri, insanın kendi doğasına bilimsel yöntemlerle hükmetmeye çalışmasının ve bunun yarattığı olumsuz sonuçların, edebiyat kadar sinemanın da gözde konularından biri olduğu bilinir. Ki bu romanların farklı zamanlarda sinemaya aktarılması da bunun göstergesidir. Marvel dünyasının, özelde Örümcek Adam evreninin bir karakteri olan Morbius ortaya çıkarken bu romanlardan ilham alındı mı, bilemiyoruz. Ama Morbius'un kaderi de dönüp dolaşıp bu romanlarda canavarlaşan karakterlere çok benziyor...
Hayat/Life (2017) filmiyle tanınan İsveçli yönetmen Daniel Espinosa'nın yönettiği Morbius filminde karakterimiz, tedavisi olmayan tuhaf bir kan hastalığından mustarip bir çocuk olarak karşımıza çıkıyor. Kendisi gibi hasta olan kadim arkadaşı Milo (Matt Smith) ile bir özel bakımevinde tanışıyorlar. Akranlarına göre son derece zeki olan Morbius (Jared Leto), özel bir okula gönderilirken Milo'ya da hastalıklarını iyileştirecek bir tedavi bulacağına dair söz veriyor. İşte doktor Morbius'un canavarlaşma hikayesi de böyle başlıyor.
Yarasaların DNA'sıyla insan DNA'sını birleştirerek bir tedavi buluyor. Ki bunu da yıllar içinde çok zengin hale gelen Milo'nun ekonomik desteğiyle yapıyor. Fakat bulunan tedavi onları sadece iyileştirmiyor, ikisi de süper güçler kazanıyor. Ama bu tedavinin bir kör noktası var: İnsan kanına karşı müthiş bir açlık çekiyorlar. İki kadim dost arasındaki çatışma da böylece başlıyor.
Murbius canavarlaşmak yerine insan kalmaya çalışırken, Milo bu yeni halinden son derece memnun oluyor. Açıkçası film tam da bu çatışmalı hale gelene kadar iyi gidiyor. İnsanın zorunluluktan da olsa kendi doğasına hükmetme çabası, onun yıkımlarıyla karşılaşması, bu yıkımlar karşısında verilen farklı tepkiler derken bu noktada film derinleşmek yerine bildik süper kahraman filmlerine dönüşmeyi tercih ediyor. Aksiyona meylediyor. Bu tercih Morbius'a öyle bir irtifa kaybettiriyor ki, hikayenin doğru düzgün finalize edilememesine neden oluyor.
Hoş bu çatışmalı durumda Dr. Morbius'un drakula, Milo'nun ise zombi personasını temsil eder şekilde mücadelesi, sinemanın fantastik karakterleri arasındaki kadim çekişmede yeni bir round olarak karşımıza çıkmıyor değil. Görsel olarak da aslında başarılı diyebileceğimiz denemeler yapıyor yönetmeniz. Ama bu hikayede, filmde neye hizmet ediyor derseniz, bir cevap vermek zor!
Ezcümle Morbius iyi başlayan ama bunun devamını getiremeyen, Örümcek Adam evrenini genişletmek uğruna da heba edilen bir film. Ama hiç olmazsa şunu hatırlatıyor film bize mesele canavar olmak değil canavarlaşmamak...
OSMAN BİR DELİ OĞLAN
Canavar olma meselesi sadece Hollywood'un tekelinde değil, Ezel Akay'ın yönettiği Osman 8 filmi fantastik olsa da bu coğrafyadan bir canavar hikayesi anlatıyor. Bir köşkteyiz, sakinleri de agorafobisi olan Osman ile beş canavar. Osman (Tim Seyfi) fobisi nedeniyle insan içine çıkamadığı için yeni ürünlerin kullanma kılavuzunu yazarak geçimini sağlıyor. Ama canavarlarla yaşamaktan çok sıkılınca köşkü satıp yeni bir eve çıkmaya karar veriyor. İşte Nazlı (Begüm Birgören) bu karar sonrası hayatına giriyor. Emlakçı olarak Osman'ın kapısını çalıyor ve macera başlıyor. Nazlı'nın Osman'ın hayatına girmesi, onun yaşama bakışını değiştiriyor tabii. Evi satmaktan vazgeçiyor. Ama Nazlı'ya bu canavar ailesini nasıl anlatacak, orası muamma!
Yönetmen Ezey Akay'ın fantastik hikayelere ve masallara düşkünlüğü bilinir. Filmlerinde yer yer bu tür unsurları kullanmaktan sakınmaz. Lakin bu sefer tamamen fantastik dünyanın içinden bir masal anlatmanın peşinde. Senaryosu Kemal Uçar tarafından yazılan film bundan dolayı Ezel Akay'ın sinemasal tercihlerini bilenler için çok da şaşırtıcı değil. Ki bizim canavarlarımız da korkunç olmak yerine sempatik ve eğlenceli... Yalnız bir insanın kendi halindeki dünyasının unsurları. Ama Osman insanla temas edince işlerin karışması, Osman'ın dünyasını altüst ediyor. Böylece asıl canavar kim sorusu akla geliyor? Tim Seyfi'nin tek başına filmi sırtlayan oyunculuğu, Begüm Birgören'in performansı, fantastik sinemamızda yapılan bir denemenin en önemli ayakları...
GELENEKSEL OSCAR TOTO'NUN GALİPLERİ
Geleneksel Oscar Toto'nun bir geleneği de sonuçları doğru tahmin eden isimleri açıklamak. Geçen hafta SABAH Pazar ekinde yayımlanan Geleneksel Oscar Toto'yu altı kategoride doğru bilen jüri üyelerimiz Yeşim Burul, Burçin S. Yalçın ve bendeniz oldu. Bu jüri üyelerimiz CODA'nın en iyi film alacağı tahmin ederek Oscar TOTO'nun kazananı oldular. Beş kategoride doğru tahmin yapıp En İyi Film dalında The Power of the Dog'un kazanacağını düşünenlerin sayısı da az değildi. Üç üyemiz Uğur Vardan, Şenay Aydemir, Cumhur Canbazoğu da beş kategoride doğru tahminde bulundular. Geleneksel Oscar Toto'yu kazananları tebrik eder, jüriye katılan ve tahminlerini esirgemeyen tüm sinema yazarı arkadaşlarıma teşekkür ederim...