Kendi kuşağının en yetenekli oyuncularından biri Nergis Öztürk... İster film, ister dizi isterse oyun olsun performansıyla her daim sizi şaşırtmayı biliyor. Nergis Öztürk birkaç haftadır sinemalarda kapalı gişe oynayan Bergen filminin de sürprizlerinden biri. Şimdiden 4 milyonu geçen seyirci rakamıyla şu pandemi günlerinde herkesin yüzünü güldüren filmde Bergen'in sırdaşı Nadire rolünde yine çok yüksek bir performans sergiliyor...
Aslında Barda, Kıskanmak, Yeraltı, Atlıkarınca, Gişe Memuru, Eve Dönüş: Sarıkamış 1915 gibi nitelikli filmlerden oluşan filmografisine bir de Bergen'i eklemesi onun kariyerini takip edenler için şaşırtıcı değil. Lakin Öztürk'ün Bergen ile tanışıklığı ta çocukluk günlerine kadar gidiyormuş meğer. Ve filmin hazırlık sürecinde de içinden geçirmiş bu projede yer almayı. Öztürk ile Kadıköy'de buluştuk ve Bergen ile olan hikayesini konuştuk.
- Nasıl bilirdin Bergen'i?
- Bergen'le, onun hayranı olan Ahmet Dayım sayesinde çok küçük yaşlarda tanıştım. Şarkılarını dinlerdim. Çocukluğum Bergen dinleyerek geçti diyebilirim. Hatta şu an evde, dayımdan kalan Bergen kasetleri bile var. Ortaokul, lise yıllarında pek fazla arabesk dinlemedim. Sonra İstanbul'a ilk geldiğim zaman bir filmde pavyon şarkıcısını oynayacaktım. Biraz araştırma yapayım Bergen'i, Esengül'ü dinleyeyim dedim. Bergen'in az bilinen şarkılarının olduğu bir kaseti dinlerken bir baktım hepsini ezbere biliyorum. Dolayısıyla Bergen ile büyük bir hikayem var.
- Hikayesini biliyor muydun?
- Hikayesini de biliyordum. Ama konservatuvara gittiğini film sayesinde öğrendim. Mesela büyük bir hayranı olmasına rağmen dayımın da Bergen'in konservatuvara gittiğini bildiğini sanmıyorum.
- Filmin çekileceğini duyduğun zaman içinde yer almak istemiş miydin?
- Ne yalan söyleyeyim, Bergen ile ilgili bir filmin çekileceğini ilk duyduğumda keşke ben de bu projede yer alsam diye içimden geçirdim.
- Çağırmışsın adeta...
- Zaten teklif gelince dayımı aradım. Çünkü Bergen onunla sanki ortak arkadaşımız gibi. O da çok duygulandı.
Oynadığım Nadire karakteri de yine bana çocukluğumu hatırlattı. Ben Kandıra'da doğdum. Küçükken masaların üzerinde oynayan bir çocuktum.
Romanların içinde büyüdüm diyebilirim. Hatta Mustafa Kandıralı'nın çalıp benim oynadığım bir düğün fotoğrafı bile var. Bunun için hem Bergen hem de Nadire karakteri beni çocukluğuma götürdü. Hayatımın içinden gelen bir rol gibi düşündüm. Ki bana tiyatro dışında böylesi roller gelmez..
- Oynadığın Nadire karakteri, Bergen'in sırdaşı. Ama ikilinin dostluğu biraz da filmde kadın dayanışmasının önemine atıfta bulunuyor sanki.
- Nadire, hikayedeki tek kurgu karakter. Tam da bu dayanışmanın önemini göstermek için hikayeye eklenmiş durumda. İki kadının kesiştiği nokta, Nadire dans ederek varoluyor, Bergen de şarkı söyleyerek. Bu varoluş hallerinde bir dayanışma ortaya çıkıyor. O dayanışma ikisine de zorluklar karşısında güç veriyor. Malum günümüzde de kadın dayanışması önemli. Böylesi bir dayanışma ile bir şeylerin üstesinden gelinebiliyor şiddet meselesinde...
FİLM ÖNEMLİ BİR KAPI ARALAR
- Bergen cinayeti ve onun nasıl algılandığı biraz da Türkiye'nin değişimini gösteriyor. Bu cinayet yıllar önce aşkının kurbanı olarak yorumlamış. Film bu noktada cinayetin bir erkek şiddeti olduğunu gösteriyor bize. Neye bağlıyorsun bu değişimi?
- Son yıllarda erkek şiddetiyle ilgili olaylara, hikayelere daha hızlı ve anlık vakıf olabiliyoruz. Geçmişte de belki yoğun bir şekilde bu şiddet vardı ama belki gizlendiği belki olağan görüldüğü belki de duyamadığımız için kamuoyuna pek yansımıyordu. Lakin günümüzde bıçak kemiğe dayanmış durumda. Her gün bir şiddet olayı önümüze çıkıyor. Bu bir insan olarak da bir kadın olarak da beni çok yaralıyor. Bergen'in de hep son dönemini biliyoruz. 'Acıların kadını' olarak kalıplaştırılmış hikayesi... Ki hikayesinde bir kurbanlaştırma var. Ama yapımcımız, senaristlerimiz ve yönetmenlerimiz tam da bunun böyle olmadığını anlatmak istediler filmde. Bunun için ben filmde yer almayı istedim. Çünkü artık hikayeleri başka türlü anlatma zamanı geldi. Filmde Bergen'in hikayesinin ötesinde aslında Belgin Sarılmışer'in hayatta kalma mücadelesi anlatılıyor. Bu çok kıymetli. Seyircinin filme gösterdiği ilgi de bu değişimin toplumsal alanda da bir karşılığı olduğunu gösteriyor. Bu tür hikayeleri anlatma konusunda bir sıkıntımız yok. Ama nasıl anlatılabileceği konusunda Bergen'in bir kapı araladığını düşünüyorum.
HER PROJEMLE TÜRKİYE BENİ YENİDEN KEŞFEDİYOR
- Filmlerde, dizilerde, oyunlarda farklı farklı roller üstlendin her seferinde bizi şaşırtmayı başarıyorsun.
- Bize okulda "Rolünü çıkar, oyna ama role de takılı kalma" denirdi. Ben de öyle yapıyorum. Rollerimi, proje bitince siliyor, peşimden sürüklemiyorum. Galiba tamamen siliyorum (gülüyor). Aslında 2005'ten beri bu piyasanın içindeyim. Ağırlıklı olarak bağımsız filmlerde oynadım, ki bazı filmlerim potansiyel seyircisine ulaşamadı sektörün çeşitli sorunları yüzünden. Ama tiyatro yapıyorum, dizilerde oynuyorum. Ödüllere değer görülüyorum. Bergen 10. filmim. Ama tuhaf bir biçimde Türkiye beni her projemle yeniden keşfediyor gibime geliyor (gülüyor).
- Bir rolün üzerine yapışmaması iyi bir şey bir taraftan da.
- Evet iyi bir şey. Ama bunun bir bedeli oluyor.
- Ne gibi?
- Maddi bir bedel. Her yıl tiyatroda üç oyunda oynuyorum. İşimi yapıyorum yani. Ama bu tür görünür olduğunuz işlerin bir maddi getirisi oluyor. Hayatta kalmamız da gerek. Ama hem sinema hem de tiyatroda bağımsız kalma çabası biraz sizi görünmez kılıyor.