90'larda memlekette bir avuç sinema yazarı varken, kendi kuşağının kalemi hayata dokunan en fiyakalı yazarıydı. Yazdığı yazılar film eleştirisi olmanın ötesine geçer, hayata anlam katan, yol gösteren bir niteliğe bürünürdü. Övgüsü de yergisi de heyecanlı olurdu. Gün oldu, elim kalem tuttu ve bir gün tanıştım onunla. Mesafe koymadan, sıcak bir gülümsemeyle "Merhaba Abisi" derken anladım ki heyecanı yaradılışındandı...
Sinema yazarı Murat Özer, namı diğer Mözer... Ama bizim kuşak için sinemanın en güzel abisi... Her şeyden önce hayata bakışıyla, sinema sevgisiyle, meslek aşkıyla, disipliniyle, yazıya olan tutkusuyla, neşesi ve ağız dolu kahkasıyla, şakalarıyla, ahlakıyla, vefasıyla o çok güzel abimizdi kuşağımız için. Bir meslek idolümüzdü. Gençleri sever, cesaretlendirir, onlara alan açardı. (Ki bu durumun memleketimizde ne kadar kıymetli olduğunu söylemeye gerek yok herhalde.) Kaç sinema yazarı onun abi tedrisatından geçti bilemiyorum. Ama onun tedrisatından geçenler, bir şeyi çok iyi biliyordu: Vicdan.
Vicdan onun en önemsediği şeydi. En erdemli insanın vicdanlı insan olduğunu söylerdi. Bize de vicdanlı olmayı o öğretti. Sinemaya, filmlere de vicdan terazisinden bakmaya çalıştık onun sayesinde. Sinemayı seviyorsak bu biraz da Mözer sayesinde oldu.
CAMİANIN NEŞESİYDİ
Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) Başkanı olduğunda derneği şaha kaldırırken, dergiler çıkarırken, sinema yazarlığını tutkuyla yaparken hep beraber yürümek isterdi. Öne çıkmadığı gibi, ki çıksa hakkıydı da, arkada kimse kalmasın diye arkayı da kollardı. Belki bunun için onun ricasını kimse ikilemezdi. Adeta emir telakki edilir hemen yapılırdı.
Sinema camiasının ve sinema yazarlarının en neşelisiydi belki... Ama o neşenin altında biraz hüzün ve koyu bir ketumluk da vardı. Bir meslektaşı, bir dostu, bir arkadaşı hayatın köşesinden düşmeye yaklaşsın, bunu hisseder, görür ve anında tutardı elinden. Neydi gördüğü, sezdiği ve kimsenin düşmesini istemediği o hayatın karanlığı, hiç bilemedik. Hiç anlatmadı. Ketumluğu ile mühürlemişti o karanlığı... Belki de insanın içindeki karanlık taraftı. Bunun için aydınlığa neşesiyle yol verirdi.
İki yıl önce ansızın kanser olduğunu öğrendik. Direndi çok direndi illet hastalığa. Neşesinden de kahkahasından vazgeçmeden. Ama olmadı yitirdik Mözer'imizi, sinema camiasının en güzel abisini...
SON YAZISIYDI...
Sinema 90'lar dergisini çıkarırken kendisinden yazı istemiştim. Tedavisi sürüyordu. Enerjisini toplayıp yazıp gönderdi yazısını. Yazıda "Biricik kızım Hayat'ın her daim üzerine basarak söylediği 'Baba!'nın erdemine ulaşmaya çabaladığım her an, bir sonraki nefesin de anahtarı oluyor. Bir noktada nefes alıp vermeyi bıraktığımda 'son nefes'e eşlik eden 'film şeridi'yle tatmin edici bir yolculuğa çıkmak hedefim. Varılacak yerden ziyade yolculuk değerliyse eğer, o yolculuğun her adımına ve bana eşlik edenlere şükranlarımı sunmak da boynumun borcu. Müteşekkirim.." yazmıştı. Bildiğim kadarıyla son yazısıydı onun.
Ne diyebilirim ki... Abim dediğim, ustamı, örnek aldığım bir insanı kaybettik. Adapazarı'nda başlayan Adapazarı'nda sona eren 56 yıllık bir ömür. Kaç film sığdırdı bilemiyorum ama çok insan sığdırdı yüreğine. Birçok meslektaşımın hayatına en damardan dokundu. Ondan bize 'Abisi' deyişi kaldı yadigar...