Yönetmen Todd Phillips üç yıl önce Joker'in eller üzerinde taşındığı bir Gotham City ile baş başa bırakmıştı bizi. Kötücüllüğün neredeyse zaferini ilan ettiği, insanın masumiyetini çoktan yitirdiği, hakikatın kaybolduğu, değerler karmaşasının yaşandığı bir dünyaydı Gotham ve sanki içinden geçtiğimiz zamanın ruhunu sinemaya tüm karmaşıklığı ve çıplaklığıyla yansıtıyordu bu şehir.
Robert Pattinson, Zoe Kravitz, Paul Dano, Jeffrey Wright, John Turturro, Peter Sarsgaard, Andy Serkis ve Colin Farrell'ın oynadığı Matt Reeves'in Batman'i adeta Phillips'in bıraktığı kaotik dünyayı devralarak başlıyor Batman'in hikayesini anlatmaya. Hatta bir adım daha ileri taşıyor. Şehri yönetenlerin, kanun adamlarının, polislerin nasıl bu kaotik dünyanın sorumluları olduğunu açık ediyor. Batman böylesi çürümüş bir ortamda suç işleyenlerden intikam almak için yola çıkıyor. Ama Riddle adlı biri daha var intikam isteyen. Üstelik o da maskeli. Çürümeden sorumlu olan insanları öldürüp Batman'e ipuçları ve notlar bırakarak büyük fotoğrafı görmesini sağlamaya çalışıyor. Böylece hikaye, aksiyondan ziyade bir nevi suç, polisiye janrıyla yoluna devam ediyor. Lakin bir şekilde yolunun kesiştiği kedi kız Selina Kyle de ona bu macerada yardımcı oluyor.
KARANLIK BİR ATMOSFER
Christopher Nolan, 2000'lerde üç filmlik Batman serisinde, fantastik dünyanın içinde anlatılan çizgi roman hikayelerini gerçek dünyaya taşıyarak yeni bir anlatının fitilini ateşlemişti. O gün bu gündür de süper kahramanlık hikayelerinde hep bu anlatı kullanılır oldu. Matt Reeves ise Batman'i alıp Todd Phillips'in karanlık ve kaotik dünyasına taşıyor. Ve onu görsel olarak tekrar çizgi roman dünyasına taşırken kahramanı suç, intikam, adalet, umut denkleminde yeniden yorumluyor.
Bu yorumda açıkçası David Fincher etkileri hissedilmeyecek gibi değil. Batman'in zaman zaman süper kahramanlığı bırakıp adeta bir dedektif gibi kendini gösterdiği çok oluyor. Ki tam da bu noktada Fincher'in Seven ve Zodiac'ı akla gelen iki film oluyor.
Kurulan karanlık atmosferde resmedilen Gotham City'ye, orada yaşananlara, işleyişe aslında yabancı değiliz. Yaşadığımız dünyanın ta kendisi orası. Her alanda güçlünün güçsüzü ezdiği bu düzende, Batman intikam almak için yola çıksa da düzenin değişmesi için bunun yeterli olmadığını görüyor. İntikamın tek başına yeterli gelmediğini ve bunun sorunlara da çare olmadığını anlıyor. O da değişim ve dönüşümün umudu olmayı seçiyor.
ADİL BİR SİSTEM İÇİN
Böylece Batman adaleti kişisel olarak sağlamak yerine sistemin adil olması için topluma öncü olmayı tercih ediyor. Yönetmen Matt Reeves, son yıllarda süper kahramanlara biçilen kurtarıcı rolünü revize ediyor aslında. Öyle bir revize ki bu Reeves önce süper kahraman tanımından süperi atıyor. Sonra da kahramanların aslında topluma değişim için umut olduğu sürece var olabileceklerini, adaletli bir dünyayı sıradan insanların bir araya gelerek kurabileceğini anlamamızı sağlıyor.