6 NUMARALI KOMPARTIMAN/COMPARTMENT NO. 6
"Yolculuk bizi kendimize getirir" der Albert Camus. Sinemadaki yol filmleri de adeta Camus'nun bu sözünü şiar edinmiş gibidir. Yola düşen karakter hiçbir zaman eskisi gibi olmaz. Yol insanı değiştirir, biraz da kendini bulmasına neden olur.
Finli yönetmen Juho Kuosmanen'ın 6 Numaralı Kompartıman filminde Rusya'ya arkeoloji okumaya gelen Finli Laura (Seidi Haarla) Moskova'daki profesör sevgilisinden ayrıldıktan sonra kendini bir trene atıp yola düşüyor. Aslında sevgilisiyle birlikte yapmayı düşündükleri bir yolculuk bu. Ama profesörün bohem hayatında gölgede kalan bir kişilik olan Laura, daha fazla dayanamıyor. İşi nedeniyle sevgilisi bu geziyi ertelemek istese de Laura tek başına, sırtında çantası trene biniyor. Hedefi de Murmansk'taki tarih öncesi taş resimleri görmek.
Trende 6 numaralı kompartımana binen Laura'nın karşısına yol arkadaşı madenci Ljoha (Yuriy Borisov) çıkıyor. Soğuk bir başlangıç yapsalar da, Laura ön yargılı yaklaşsa da tren ilerledikçe işler değişiyor. Laura zihnindeki zincirlerden kurtulup Ljoha ile muhabbet etmeye ve onu dinlemeye başlıyor. Böylece aralarında güçlü bir bağ ya da şöyle demeli eşitlikçi bir ilişki kuruluyor.
6 Numaralı Kompartıman yurt dışında sıklıkla 90'ların fenomen filmlerinden Before Sunrise'a benzetilmiş. 90'larda geçen 6 Numaralı Kompartıman'ın konusu, teması, zamanı düşünüldüğünde ilk elden bu filmi akla getirmesi normal. Ama iki film, ilişkilere yüklenen anlam, bir başkasıyla kurulan iletişim biçimi bağlamında ayrı sularda yüzmüyor. Before Sunrise daha romantik ve sıcak bir anlatıma sahipken 6 Numaralı Kompartıman daha gerçekçi ve soğuk bir atmosferde derdini anlatma peşinde. Hatta eşitlikçi ilişki kurma anlamında yeni şeyler de söylüyor bize.
6 Numaralı Kompartıman için ilişkilerdeki iktidar olgusunun tuzakları üzerine bir film bile diyebiliriz. Laura ile profesör arasındaki ilişkinin çıkmazı, profesörün ilişkideki baskın halinin Laura'yı sürekli örselemesine neden oluyor. Bu biraz da sınıfsal. Ama Laura da trendeki üçüncü yolcuyla tanışıp ondan sıkı bir hayat dersi alana kadar Ljoha'ya sınıfsal ön yargılarla bakıyor. Onu kaba, tekinsiz buluyor. (Ki yönetmen de bu noktada bu duyguların bize geçmesi için elinden geleni yapıyor.) Ama sonrasında Laura, zihnindeki zincirlerden kurtulunca onunla eşitlikçi bir ilişki kurabiliyor. İşte o noktada "Her insan bir kapıdır" sözüne geliyoruz ve Laura o kapıdan içeri süzülüyor ve o madenciyle bambaşka bir maceraya dalıyor.
Juho Kuosmanen, onu tanıdığımız Olli Maki'nin En Mutlu Günü/Hymyileva filmine göre daha doğal anlatımı tercih ederek adeta sinemasını sadeleştirerek yoluna devam ediyor. İlk dönemindeki gibi artistik ve estetik kadrajlar yerine, karakterin yolculuğuna bizi dahil eden bir 'kirli estetik' tercih ediyor. Bu kirli estetik açıkçası 90'lar Rusya'sıyla ile ilgili algımıza cuk diye de oturuyor.
Başa dönersek yolun özgürleştiriciliği ve insan seçimindeki sınıfsal ön yargılar üzerine nitelikli bir yapım 6. Numaralı Kompartıman. Cannes'da aldığı ödül de cabası...
KARA DAMLAYAN KAN
ÖLÜMCÜL SNOWBOARD/LET IT SNOW
Ukraynalı yönetmen Stanislav Kapralov'un yönettiği, Alex Hafner ile Ivanna Sakhno'nun rol aldığı Ölümcül Snowboard, kuş uçmaz kervan geçmez bir bölgede karlar arasında yaşanan bir intikam hikayesi. Film iki snowboard meraklısının küçük bir çocuğa çarpıp sonra da onu oracıkta bırakıp kaçmalarıyla başlıyor. Çocuk hayatını kaybediyor. Sonra zaman atlama ile Gürcistan'ın yasaklı bir bölgesinde bir çiftin tatile gitmesini izliyoruz. Onlar da snowboard meraklısı. Bu yasak bölgede kayak yapmak için direniyorlar. Sonrasında karda geçen bir gerilim. Bir tuhaf kaza sonrası kız tek başına kalıyor ve onu birisinin öldürmeye çalıştığını anlıyor. Senaryosu belki kağıt üzerinde cazip görünse de tek düze bir hikayesi olan filmin beklentileri karşıladığını söylemek çok zor. Sürprizini çok erken açık etmesi de cabası... Galiba yönetmen uzun süre karda kalınca yaşanan halüsinasyona kapıldı ki, böylesi bir işin içine girdi. Bu filmi ne çekmek ne de izlemek kolay!