İstanbul Modern'in 10 yıl önce başlattığı Biz de Varız! programı sinemaseverler için, artık merakla beklenen bir etkinliğe dönüştü. Bu etkinlik her yılın başında, Türk sinemasının son döneminde üretilmiş dikkate değer filmler için özel bir parantez açıyor. Bu yılın programı da gayet iyi ve ilgi çekici. Geçen yılın gözde filmlerinden Okul Traşı ile başlayan etkinlikte, Gölgeler İçinde, Yeniden Leyla, Kapıyı Açık Bırak, Cemil Şov, Zin ve Ali'nin Hikayesi, Acı ve Tatlı, Çatlak, İnsanlar İkiye Ayrılır filmleri gösterilecek.
GELİN'DEN ÇATLAK'A BİR FOTOĞRAF
Bu filmler arasında özellikle Fikret Reyhan'ın Çatlak'ına değinmek istiyorum. Daha önce çektiği Sarı Sıcak filmiyle dikkatimizi çeken Fikret Reyhan Çatlak'ta bir aile içindeki hesaplaşmayı anlatıyor. Çatlak'a değinmek istememin sebebi Lütfi Akad'ın Göç Üçlemesi filmlerinden Gelin ile olan akrabalığı... Gelin'i izleyenler hatırlar, Yozgat'tan İstanbul'a göç eden bir ailenin hikayesidir film. Ailenin reisi olan Hacı İlyas (Ali Şen) tercihleriyle aile içindeki iktidarını korumak uğruna hasta torununu feda edecek kadar ihtiras içindedir. Oğlu günbegün hastalanan gelin de bu duruma isyan eder... Çatlak ile Gelin arasındaki akrabalık da Çatlak'taki baba. Filmde Gelin'deki gibi birkaç ailenin iç içe yaşadığı bir geniş aile var karşımızda. Muhittin (Hakan Salınmış) de aile reisi olarak iktidarını korumak uğruna bir oğlunu feda etmekten sakınmıyor. Hakkaniyetsiz ve adaletsiz tercihlerde bulunuyor. Zenginleşme ihtirası, açgözlülüğü, evlatları arasındaki ayrımı düşünüldüğü zaman Hacı İlyas'ın bugünkü karşılığı sanki Muhittin. 1973 yapımı Gelin sosyolojik olarak okunduğunda sinemamızın en doğru göç filmlerinden biridir. Yıllar sonra Çatlak ile Fikret Reyhan, Lütfi Akad'ın açtığı yoldan giderek sanki İstanbul'a 1970'lerde göç ile gelen bir ailenin şimdiki durumunu anlatıyor ve oradan bir yüzleşme öyküsü koyuyor önümüze... Bu yüzleşmede bir Türkiye fotoğrafı olduğu bir gerçek.
YÜZAKI HİKAYELERİMİZDEN
Biz de Varız! programında dikkat çekmek istediğim ikinci film bir belgesel olan Kapıyı Açık Bırak. Ümran Safter'in yaptığı belgeselin haberini birkaç yıl önce SABAH Pazar'da yapmıştım. Safter belgeselinde, 1930 ve 40'lı yılların Washingtonu'nda, ırkçılığın yarı devlet politikası olduğu bir dönemde Türk Büyükelçisi Münir Ertegün'ün, siyahi cazcılara büyükelçiliğin kapılarını nasıl açtığını anlatıyor. Ertegün'ün oğulları Ahmet ve Nesuhi konser organize ederek, siyahi cazcıları görünür kılıp müziğin evrensel özelliğini kullanarak ırkçılıkla zarif bir şekilde mücadele ediyor. Yakın tarihimizin yüzakı hikayelerinden biridir bu. Kaçırmayın derim.