İngiliz yapımcı ve yönetmen Matthew Vaughn'un elinden çıkma, Kingsman: Gizli Servis 2015'in sürprizlerinden biriydi. Yeni yetme sıradan bir gence, gizli servis üyesi olma fırsatı sunan ve onun dünyayı kurtarmasını anlatan yapım, aslında ajan film klişelerini ters yüz etmesi ama en önemlisi bir film olduğunun farkında olmasıyla değerliydi. İlgi görünce ikincisi, Kingsman: Altın Çember çekildi. Ki kendini ciddiye almaya başladığının emarelerini de bu filme görmeye başlamıştık. Meğer bu bir şey değilmiş!
Yine Matthew Vaughn tarafından yönetilen The King's Man: Başlangıç, kendini aşırı derecede ciddiye alan ve ciddiyet sarhoşluğu içerisinde şuursuzca oradan oraya savrulan bir yapım olarak çıktı karşımıza.
İnsanlığın iyiliği için kurulan, asıl amacı ülkeler arası çatışmaların ve savaşların çıkmasını sağlamak olan Kingsman gizli servisinin kuruluş hikayesini anlatıyor film. 1902'de açılan film, Oxford Dükü Orlando'nun (Ralph Fiennes) çatışmada ölen karısına, küçük oğlu için verdiği "Onun savaş görmesini engelleyeceğim" sözüyle açılıyor. İngilizlerin asilliğinin, centilmenliğinin ardında sömürü, cinayet olduğunu söyleyen bir dük Orlando. Eli kolu da uzun. Ama tüm uğraşlarına rağmen 1. Dünya Savaşı başlıyor. Oğlu Conrad da (Harris Dickinson) savaşa gitmek için can atıyor. Ki bu savaşın başlamasıyla da film savrulmaya başlıyor…
Sonrası tamamen bir tarihsel manipülasyon. Hem de görüp görebileceğimiz en saçma manipülasyon. Güya 1. Dünya Savaşı üç kuzenin (İngiltere, Almanya ve Rusya'nın başındaki yöneticiler) kişisel çatışmaları nedeniyle çıkmış. Güya bu savaşı çıkarmak için Çoban adlı birinin yönettiği uluslararası bir organizasyon varmış. Ve güleceksiniz ama koca savaş sadece İngiltere, Almanya ve Rusya arasında yaşanmış. Yani öyle savlıyor film. Ne Osmanlı ne de Avusturya-Macaristan imparatorlukları var savaşta. Meğer Rusya'daki 1917 Ekim Devrimi de Çoban ve ekibinin yol vermesiyle yaşanmış. Daha neler neler var!
Bu şuursuzluğu şen kahkahalarla, ne kadar da saçmamışlar diyerek izlemek isterdik ama karşımızda ciddiyet kumkuması bir film var. Öyle ki bize tarih dersi vermeye kalkıyor!
Yönetmen Matthew Vaughn, "Çok büyük ve efsanevi bir macera yapmak istedim. Ben çocukken, Arabistanlı Lawrence gibi filmler gözdoldurucuydu ve efsaneviydi, fakat sıkıcı değildi. Ben de dedim ki 'Bu tarzı geri getirmek istiyorum. Yani içimde ukde kalmıştı" diyerek açıklıyor yaptığı saçmalamayı.
Bırakın kütüphaneyi internette bulabileceği, her şeyi tane tane anlatan tarih bilgisiyle bile çelişen bir filmi nasıl çekebilmiş, hayret doğrusu. Hayret edelim de şunu da görelim. Son yıllarda diziler ve filmler üzerinden İngilizlerin yeni bir tarih yazma niyetleri su yüzüne çıkmaya başladı. Kendilerine birkaç iğne batırarak büyük bir kibirle tarihi itinayla manipüle etmeye çalışıyorlar. (Uzun bir yazı konusudur bu) Naçizane The King's Man: Başlangıç bu furyanın son halkası ama bu işi en kaba saba şekilde ve cahilce yapan örneklerden biri.
Ne diyelim şimdiki zaman insanları olarak gerçek ve kurgu arasında gelgitler yaşıyor olabiliriz. Ama tarih hâlâ iyi bilinen bir alan. Ve bu tür girişimler de naçizane en çok 1. Dünya Savaşı'nı yaşayan insanların anısına büyük saygısızlık…