SABAH yazarı Melih Altınok her yönüyle kafa açıcı bir adam, keyifli ve keskin kalemi olan bir yazar... Enerjisi üst düzeyde... Her kesimden, her düşünceden farklı bir okur kitlesine hitap ediyor... Siyaset de yazsa, hayatın herhangi bir alanından bir konuya da değinse dikkat çekiyor yazdıklarıyla. Sevenlerine de kendini okutturmayı biliyor, kendisini eleştirenlere de... Bir de müthiş bir programcılık, televizyonculuk yönü var Altınok'un. Uzun yıllar sabah ve gece programcılığı, haberciliği yaptı. En son atv'de Son Durak programıyla her gece günün ardından gündeme baktı, geç saatlerde... Bu sezon itibariyle de a Haber'de pazartesi ve çarşamba günleri 21.00-23.00 saatleri arasında Sebep Sonuç adlı bir program hazırlayıp sunmaya başladı. Sebep Sonuç ritmik, canlı, hızlı, rengarenk bir program. Bir nevi televizyon dergisi gibi. Uzman konuklarla siyasetten ülke gündemine, sağlıktan diğer sosyal konulara her türlü içeriğe sahip. Müthiş bir koşturmaca ama buna rağmen müthiş bir ahenk var programda. Arkada bir hız dönüyor ama bu izleyiciye izlemesi keyifli, zamanın nasıl geçtiğini hissettirmeyen bir deneyim sunuyor.
- Uzun süre atv'de Son Durak adlı bir gece programı yaptın. Şimdi Sebep Sonuç programıyla a Haber'desin? Ne gibi farklılıklar var iki program arasında?
- atv daha genel izleyiciye seslenen bir kanal. Dizi seyircisi de orada, eğlenmek için gelen de orada... Dolayısıyla Son Durak'ı atv'nin içeriğine uygun olarak şekillendirdim. atv'nin haber anlayışına uygun olarak yapmaya çalıştım. Çünkü dizilerden gelen seyirci bana kalıyor. Onların da hepsi politikayla ilgilenmiyor. Ama ben de politika yazarıyım. Dengeyi bulmaya çalışıyordum. a Haber tematik bir haber kanalı. Yani haber isteyen seyirci oraya geliyor. Açık söyleyeyim, şu an deniyorum. Bir ay oldu... Sürekli değişiklikler yapıyorum.
- Denemelerin ne söylüyor sana?
- Çıkardığım ders şu, seyirci daha çok siyaset istiyor. Ben onu gördüm. Sosyal konular, yaşam haberleri de çok değerli ama seyirci "Ben buraya politika izlemeye geldim" diyor. Ben de ölçüyorum durumu...
- Ama belirgin farkı ne sence programının?
- Diğer programlarda beş, altı konuk geliyor. Siyasetten, "Kurban nasıl kesilir?"e, "Doğum nasıl olmalı"ya her şey aynı konuklara soruluyor neredeyse. Biz her konunun uzmanını çağırıp onunla konuşuyoruz. Böyle bir hataya düşmemeye çalışıyoruz.
Ama sadece bilgi vererek reyting almak çok zor iş, dolayısıyla o siyasi tartışmaları yakalamak gerekiyor. Kavgalar reyting alıyor ne yazık ki. Ama televizyonculuk açısından değeri olduğunu düşündüğüm etkinlikler değil bunlar.
- Neden gazetecilik yapıyorum diye sorduğun oluyor mu kendine?
- Sormaz mıyım... Kendimden bir şey katmak istiyorum işlerime, bir şey anlatabildiğimi hissetmek istiyorum, faydalı olsun istiyorum. Dolayısıyla reyting getirse de kavganın, o kör polemiğin bunda bir payı olduğunu düşünmüyorum. Hedefledim, istediğim bu değil. Reddediyorum. Bunu deneyeceğim elimden geldiği kadar.
- Programda yazılarındaki tat var. Kısa kısa konular... Uzun sürmeyen uzman röportajları... Sıkmayan, tempolu bir içerik. Bugünün izleyicisine hitap ediyor bu yönüyle...
- Politikadan, yaşamdan, sağlıktan her şeyden bahsediyorum. Bunun gazete okurunda karşılığını gördük. Kimsenin vakti de yok... Derdimizi hızlı hızlı anlatmamız gereken bir çağdayız. Dolayısıyla daha kısa, daha az. Ama onlara daha çok kafa yoruyorsun.
Tek yazı gidiyor bir şekilde ama tek yazıdansa kısa yazıp bölünce, o kutuda bir şey söylemen lazım. Sosyal medyada ne konuşuluyor... Her şeyin sosyal medyada 'like' olmadığını da biliyorum ama sosyal medya yakın zamanda sokağa yansımaya başladı artık. Etkisini hissettiriyor.
Bakıyorum gündem neyse, bir de benim ilgimi çekiyor mu her şeyden önce.
Mesela gündeme her gün sürekli linçler oluyor. Sürekli linçimiz var. Durup bakıyorum o konuya girmem gerekiyor.
İnsanlar merak ediyor, sen de bir şeyler söylemelisin. Ama bazen de insanın söyleyecek bir şeyi olmuyor abi.
- Sosyal medya linçleri deyince bunları engellemek için neler yapılmalı sence? Bir düzenleme geliyor bildiğimiz kadarıyla...
- Bu ortamda engellemek çok zor. Nasıl engelleyeceksin... O zaman hemen Çin ve İran seviyesinde bir ülke oluyorsun. Dünya uğraşıyor bu manipülasyonla, bu Türkiye'nin sorunu değil. ABD de uğraşıyor. TikTok'a dava açıyor, Çin bilmem ne yapıyor. Oranın özgürlük alanını daraltmamak gerekiyor. Bunu o platformlara zorlamak lazım. Kullanıcıyı değil. "Ben özgür medyayım..." Mahkemelerde de böyle savunuyorlar kendilerini... Konuşmanın, iddianın bir sınırı olmak zorunda. Yoksa birbirimizin hayatını mahvederiz. Bunun adı özgürlük falan değil. Hükümet bayağı bir sıkıştırdı bu konuda. En azından ABD'de uygulanan normları, Fransa'da uygulanan normları bizde de uyguladık. Bence bunda diretmek gerekiyor popülist algıya kapılmamak gerekiyor.
BU MUHALEFETTEN İKTİDAR ÇIKMAZ
- Sen, sol kesimden gelen bir gazetecisin. Bugünün muhalifliğine, muhalefetine baktığında ne görüyorsun? - Ümitsiz kalmışlar bence hocam. 20 yıldır bir iktidar... Şansları yok, üzerine uzlaşabilecekleri biri var o da Kemal Kılıçdaroğlu, ana muhalefet lideri. Onların çaresizliğini anla, düşün. Mesela empati yapıyorum. Yanlış gittiğini düşünüyorsun bir şeylerin ve bunun hiçbir değişme şansı yok. Ne yapsınlar. "Her türlü bel altı yöntem mubahtır" diyorlar. Pis Jacoben bir kafa var. O kafayla saçma sapan bir maceraya giriyorlar. İktidarı öyle alamazsın, burası Türkiye. Muz Cumhuriyeti değil. Zaman kaybettiriyorsun, ekonomi bozuluyor. Bedeli bu oluyor. 50+1 konuşuluyor Karamollaoğlu'nun Erdoğan ile görüşmesinin ardından. Muhalefet cephesine bakıyorum bu 50+1 tartışmasına nasıl bakıyorlar diye. Muhalefetin iktidara gelme şansı yok Türkiye'de, çünkü 50+1'i bahane edip HDP ile yan yana gelebiliyorsun. İYİ Parti gibi, ortalama milliyetçi, kentli kasabalı bir parti. Meral Akşener'in deyimiyle PKK'nın diğer yüzüyle ittifak yapmak var. Buna nasıl ikna edeceksin. Diyorlar ki "50+1i yakalayalım, Erdoğan'ı devirelim o yüzden yan yana geliyoruz." Yoksa Erdoğan yüzde 38 de alsa yüzde 39 da alsa eski sistemde rahat rahat tekrar iktidar olur ve muhalefetin yaptığı anketlerde bile durum bu. Muhalefetin içine düştüğü çaresizlik bu, ama buradan iktidar çıkmaz.
SOL DEĞİŞİME UYUM SAĞLAYAMADI
"Çevrede kalan kesimler temsil edilmediği için sıkıntılı bir demokrasimiz vardı. Çevredekilerin refleksleri de siyasete katılmaya başlayınca toplumsal bir özgüven geldi. Yerel unsurlara bağlı bir hava oluşmaya başladı. Sol da bu sürece uyum sağlayamadı ve ahalinin reflekslerini yönlendirmek konusunda başarılı değil. O zaman bunun için bel altı yöntemler gerekiyor. Ya vesayet odaklarına yanaşıyorsunuz ya da dışardan gelecek etkilere oynamaya başlıyorsunuz. Sol eski yerel, yurtsever kimliğinden uzaklaşmaya başladı. Çaresizlikten ötürü. Siyasi bir aktör belirleyici olarak var olamıyor. Şu dönem yerlilikten uzaklaşan hiçbir şey ve hiç kimse itibar görmüyor. Seçmen onlara yönelmiyor. Sol özünü hatırlasa, dünyadaki pratikleri hatırlamaya çalışsa, bu dalganın üzerinde sörf yapar, gider!"
OLAYIM HOUSE MÜZİK
"Benim olayım müzik. Müziğe düşkünüm. Arabamda mesela lüks müzik sistemim var. Banyoya giriyorum banyoda hoparlörüm var. Çok seviyorum... House müzik dinliyorum, eskiden daha çok rock dinliyordum. House müzikte çok iyi şeyler dinledim galiba ve bu denize daldım. Müziğimi buldum galiba. House müzik ne biliyor musun abi, şu an mesela ses yok. Verelim şuraya bir dip ses... Ben modumu yükseltmeyi öğrendim. Bazen bir kalkıyorum modum kötü. 'Bu ne' diyorsun, hava da kötü bilmem ne. Öyle kalırsan öyle oluyorsun. Modumu değiştirebiliyorum müzikle. Bu müzik kendimi serbest bırakmamı sağlıyor."