Moda dünyası ekim ayında arka arkaya moda haftalarının heyecanını yaşadı. Türk tasarımcıların başarıları ve moda sahnesinde yakaladığı başarı bizlerin de gururlanmasını sağladı. Bu tasarımcılar arasında Ayşe Ege ve Ece Ege'nin yeri ise bambaşka. İki kız kardeşin kurduğu ve global moda sahnesinde Türkiye'yi başarıyla temsil eden Dice Kayek, Paris Moda Haftası resmi takviminde büyük başarıyla sunduğu koleksiyonla bir kez daha tüm dünyanın dikkatini çekti. Bunun ardından marka, Fashion Week Istanbul'da da koleksiyonunu sergiledi. Ve Türk modaseverlerin de yoğun ilgisiyle karşılaştı. Paris'teki butiği büyük beğeni toplayan ve pandemi sırasında Bomonti'de de yeni bir showroom açan markanın kurucularıyla bir araya geldik.
- Paris Moda Haftası resmi takviminde tanıttığınız ve sonra Fashion Week Istanbul'da da sergilenen ilkbahar/yaz 2022 koleksiyonunuz çok beğenildi. Koleksiyonu bir kısa filmle tanıttınız. Bize bu filmden bahseder misiniz?
Ece Ege: Koleksiyon filminde Marie Schuller bir kez daha yönetmen koltuğuna oturdu. Film bir 18'inci yüzyıl Fransız şatosu olan Chateau d'Aunoy'da çekildi. Üç uluslararası modelle birlikte Tuba Ünsal da yer aldı. Koleksiyonun siluetleri 18'inci yüzyıldan ilham alan saray kıyafetlerine 70'lerin hacimlerine eşlik eden psikedelik baskılı aksesuarlarla bir araya getirilen romantik bir harmandan oluşuyor. Nefes kesici pastoral bir sahne ile açılan film, labirent görünümlü bir şatoda ve onun İngiliz bahçelerinde özgürce gezinen dört kızın, bu cömert güzelliğin tadını çıkarma anlarını seyirciyle paylaşıyor.
- Koleksiyonu Paris'te tanıttınız, ardından Fashion Week Istanbul'da da yer aldınız. İstanbul'da yer almak sizin için hep önemli oldu.
Ayşe Ege: İstanbul'un bir parçası olmak her zaman bizi heyecanlandırıyor, ayrıca dijital ortamda olması da çok önemli. Pandemi süresince dünya modacılarının ortak kararı, koleksiyon sunumlarının dijital ortama taşınmasıydı, FWI'nın bu konuda da kendini güncellemesini ve dijitalleşmeyi sürdürüyor olmasını ayrıca takdir ediyoruz. Tabii biz de bu sürece ayak uydurarak markamızı dijitalleştirdik. Online mağazamızı yeniledik. Koleksiyon sunumlarımızı moda filmleri aracılığı ile yapıyoruz ve çeşitli platformlarda yayınlıyoruz.
- Tüm dünya zorlu bir pandemi süreci yaşadı. Siz nasıl etkilendiniz tüm bu süreçten?
A.E: Zorluydu ama bir yandan da hepimize iyi geldi. Tüm hayat yavaşladı. Şimdi tekrar o koşturmanın içine yeniden girdik. Hiçbir şey de değişmedi, sanki o kapanmalar hiç yaşanmamış gibi o eski döneme döndük. 1.5 yıl hiç yaşanmamış gibi, çok değişik değil mi? Artık fuarlar, çekimleri moda haftaları, o koşturma yeniden başladı.
- Peki hiçbir şeyin değişmemesini, tüm o koşturmanın geri gelmesini siz nasıl yorumluyorsunuz? Çok mu özlemişiz bu kargaşayı?
E.E: Kargaşayı değil ama insanlarla bir arada olmayı özlemişiz. Şu an içinde bulunduğumuz süreç bunun tam ispatı. Tabii ki biz tasarımcılar için sakince tasarımlarımıza yoğunlaşmamız, yaptığımız işe konsantre olmamız, bir parça üzerinde defalarca deneme yapmayı tercih ederdik. Bu süreç başladığında moda dünyası iki ana sezon koleksiyon sunsun diyorduk, şimdi tekrar 1.5 sene önceki o koşturmaca yeniden hayatlarımıza girdi.
- Seneye markanızın 30'uncu yılına gireceksiniz... Nasıl geçti bu 30 yıl? Bekliyor muydunuz tüm dünyada böyle bir başarıyı?
A.E: Vallahi 30 sene önce de deli gibi çalışıyorduk, şimdi de yine deliler gibi çalışıyoruz. Demek ki bir şeyler yaratmayı çok seviyoruz. İnsanların 30 yıl bir markayı aynı heyecanla takip etmesi, beğenmesi çok güzel bir şey... Çok genç jenerasyon da geliyor, takip ediyor bizi... Hala bir şeyler üretmek, ürettiğiniz şeylerin herkes tarafından beğenilmesi çok ama çok gurur verici. Çok emek verilen, çok zor bir iş moda tasarmı yapmak.
E.E: Çok güzel bir yerde markamız. Ama tabii ki büyük holdingler tarafından satın alınan ve işletilen markalar gibi olmamız mümkün değil. O hiçbir yaşayan tasarımcının markası için mümkün değil zaten... Bu da bir yandan tam olarak istediğimiz şeyleri tasarlamamızı da mümkün kılıyor. Tabii ki yatırımcının adım attığı bir marka için böyle bir özgürlük söz konusu değil. Marka aynı çocuğun gibi emek verdiğin, baktığın büyüttüğün bir şey. O yüzden doğal olarak sen karar vermek istiyorsun herşeyle ilgili olarak...
- Çok karışık moda dünyası. Herkes marka kuruyor, iyi giyindiğini düşünenler dolabındaki parçaların ya da takip ettikleri markaların tasarımlarının benzerlerini bir marka kurup satmanın derdinde. Siz ne diyorsunuz bu durum için?
E.E: Moda markaları var. Bir de bir yatırımcı vesilesiyle bir marka kurmak var. Bu dönem çok popüler. Bir moda markasının özgünlüğü, kalitesi, hikayesi yok onlarda. Marka kur, popüler olanı takip et, sosyal medyada paylaş, ürün sat bambaşka bir şey, ne olur ikisini karıştırmayalım. Ona giyim markası diyebiliriz belki.
A.E: Yurtdışında da çok var bu durumun benzeri. Bunun sürekliliği olamaz. İkisinin farkı aslına bakarsanız tam olarak da bu.
HERKESE ÇOK KOLAY GELİYOR DIŞARIDAN
- Moda tasarımcısı olmak isteyen çok genç var, onlara neler söylemek istersiniz?
- Ayşe Ege: Olsunlar. Olsunlar da görsünler. Başka da bir şey demek istemiyorum. Şaka bir yana çok okusunlar, teknolojiyle ilgili olsunlar ve kalıp yapmayı kesinlikle bilsinler... Çok zor bir iş... Okuldan çıktın "Hadi ben markamı kuruyorum" denilecek bir dünya yok artık. Herkese çok kolay geliyor dışarıdan... Oysa öyle değil. Dünyanın en iyi moda okulunu da bitirseniz, dünyanın dört bir yanında 200 bin tasarımcı ile yarıştığınız bir dünyadan söz ediyoruz. 10 sene sonra hala ayaktaysan, işini büyüttüysen bu inanılmaz bir olay zaten şu anki moda dünyasında...
20 SEZONLUK DİZİ OLUR
- İnsanlar dışarıdan baktıklarında moda dünyasının bir peri masalı olduğunu sanıyor. Sanki sürekli eğlenilen, keyifli etkinliklere katılınan bir dünya... Gerçekten böyle bir dünya mı moda dünyası?
- A.E: Tabii ki değil. Vallahi yaşananları anlatsak 20 sezonluk dizi olur. Çok zor şeyler yaşadık. Üzüldüğümüz daha doğrusu ders aldığımız çok şey oldu... Her fırsatı sonuçta çok çok iyi değerlendiremedik.
TÜRKİYE'YE BÜYÜK ÖVGÜ
Şu iki hafta içinde İstanbul moda ve lüks dünyasının önemli iki ismini ağırladı. Bunlardan biri Beymen bünyesinde satılan Aquazzura Kreatif Direktörü Edgardo Osorio'ydu. Mandarin Oriental'de gerçekleşen davette son koleksiyonunu anlatan tasarımcı, hem Türkiye'den hem de şık giyim tercihleri yapan Türk kadınlarından övgüyle söz etti.
Bu hafta da ünlü İtalyan mücevher firması Bulgari'nin Türkiye Genel Müdürü Boris Barboni markanın yeni tasarımlarını tanıttı. Barboni, "Bu coğrafya yüzlerce yıldır titiz ve görkemli bir mücevher işçiliğine sahip. Böyle bir gelenekten gelen Türk kadınları da mücevher konusunda iddialı ve görkemli takılara özellikle ilgi gösteriyor. Osmanlı'daki mücevher işçiliğinin etkisi hala sürüyor" dedi.
Haftanın konuğu
DUYGU BOZ'UN TERCİHLERİ
Trikonun son birkaç yıldır nasıl önemli bir yükselişte olduğunu hepimiz biliyoruz. Triko takımlar, süveterler, kazaklar, etekler çok ama çok popüler. Türkiye'de bu konudaki en iddialı markalardan biriyse Knitss... Markanın kurucusu Duygu Boz ile pandemiyle değişen moda algısını konuştuk.
Stilimi ruh halime göre her gün güncelliyorum. Genel olarak konforlu, kendimi içinde iyi hissettiğim parçalardan oluşturduğum dinamik bir stil olarak tanımlayabilirim.
Dolabımda en çok triko var. Triko sadece kışın giyilir gibi bir algı var maalesef ama bilinenin aksine triko her mevsim giyileb-i lecek en konforlu ürün grubu diyebilirim. Aynı zamanda trikonun tılsımlı şıklık sunduğunu düşünüyorum, triko elbise ile tüm gün konfor ve şıklığı bir arada yakalamanız mümkün.
Seçimlerimde ilk tercihim hep Knitss. Koleksiyonumuzdaki her ürünü şahsen giyip deneyimlerim, kendi giymeyeceğim hiçbir ürünü müşterilerimize sunmam. Dolayısı ile sıklıkla alışveriş yapan biri değilim, alışverişlerim genelde çanta ve ayakkabı olur.
Pandemi sebebiyle evlerimize kapandığımız dönemde hepimiz çok daha rahat kıyafetlere ihtiyaç duyduk. Biz de daha önce koleksiyonumuzda bulunmayan konforu daha fazla ön planda tuttuğumuz Loungewear ürünlerimizi hazırladık. Tasarım ve üretim sürecimizde ise; pandemi dolayısıyla değil, markamızın kurulduğu yıllardan beri sürdürülebilirlik için çalışıyor ve 'Modayı Sürdür' felsefemizle hareket ediyoruz.
Moda kazanı
KOOPERATİFTEN TASARIMA
Ünlü moda tasarımcısı Özlem Süer, kısa süre önce gelirini el işlerinden kazanan kadınlarla özel bir projeye imza attı. Özlem Süer özel koleksiyon lansmanında İzmit Çınar ve Beylikdüzü Harmoni Kooperatifleri'nde faaliyet gösteren kadın girişimcilerin el emeği ile hazırlanan tasarımlar yer alıyor. Kagider işbirliği ile hayata geçirilen proje kapsamında, kadın kooperatiflerinin el emeği ile hazırladıkları ürünlerin tanıtımına önemli bir destek sunulurken, kooperatiflerin sürdürülebilirliği adına özel koleksiyonlar hazırlanmasına da mentorluk ediliyor. Bu hafta modaseverlerin beğenisine sunulan özel koleksiyon için Süer, "Sürdürülebilir kalkınma yolculuğunda çok önemli bir rol üstlenen kadın kooperatifleri kadınların dayanışma ve güç birliği yapmalarına çok iyi birer örnek veriyor" diye konuştu.
ÖZGÜR VE SÜRDÜRÜLEBİLİR MODA
Yaşanabilir bir dünya için doğaya katkıda bulunmayı önemseyen Unomoi, "Satın alma, kirala" mottosuyla yola çıkarak tekstil sektörünün doğaya verdiği zarara dur demek için kullanıcıları alışveriş alışkanlıklarını gözden geçirmeye davet etmeye çağırıyor. Ayşe Kefli ve Gözde Atasoy'un sürdürülebilir moda anlayışıyla yola çıkarak hayata geçirdikleri Unomoi, her alışveriş için ecoDrone ile tohum toplarını toprakla buluşturmak başta olmak üzere pek çok uygulamayı bir arada hayata geçiriyor.
AYAKKABIYLA DENİZLERE DESTEK
Camper, İlk olarak 1975'te piyasaya sürülen Camaleon isimli modeli yeniden üretmek için kamyon lastikleri, araba kanvasları ve deri kırpıntılar gibi geri dönüştürülmüş malzemeler kullandı. Model ilk satışa sürülmesinden yaklaşık elli yıl sonra sürdürülebilirlik yaklaşımıyla yeniden hazırlandı. Bu sezon model, Leather Working Group tarafından onaylanmış deri ile birlikte yüzde 40 doğal kauçuk ve yüzde 23 geri dönüştürülmüş kau- çuktan yapılmış dış tabana sahip. Camper, satılan her Camaleon çifti için, Akdeniz'i canlandırmak amacıyla faaliyet gösteren Balear Adaları merkezli kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan Save the Med'e yüzde bir veriyor.