Cahit Sıtkı Tarancı, 35 yaşa yolun yarısı demiş. Bunu derken insan ömrünün uzayacağından, teknolojinin bu denli ilerleyeceğinden ve hayata atılmak için birçok aşamadan geçerken 35 yaşın daha yolun başı haline geleceğini bilemezdi tabii. Ama gerekçemiz ne olursa olsun, bilim de 35 yaşından sonra bazı dengelerin değiştiğini söylüyor. Mesela, gebelik için 35 yaş ve üzerini, 'İleri Anne yaşı' olarak tanımlıyor.
Ama artık 35 yaş ve sonrasında hamilelik yaşayan kadınlarımızın da sayısı artmış durumda. Günümüz koşullarında bu yaş oldukça da makul. Ancak son zamanlarda çevremde de gördüğüm bir endişe gittikçe psikolojik bir soruna dönüşüyor.
35 yaş sonrası yapılan tarama testlerinde bazı sonuçlar çocuğun Down sendromlu olabileceğini gösteriyor. İhtimal çok düşük olmasına rağmen, anne adayı öyle etkileniyor ki, tüm hamileliğini ciddi bir kaygı ve depresyon içinde geçiriyor.
İşte bu kaygı ve endişe hali aslında bebek için daha tehlikeli. Doktorlarımızın bu konuda anne adaylarını bilgilendirirken kullanacakları dil ve tavır öyle önemli ki... Bu sebeple bizde bu hafta Avrupa Şafak Hastanesi, Kadın Hastalıkları ve Tüp Bebek Uzmanı Op. Dr. Deniz Özgen ile bu konuyu masaya yatırdık.
- 35 yaş ve sonrasında yaşanan gebeliğin riskleri nelerdir?
- 35 yaş sınırını geçtikten sonra anne adayı ve bebek açısından istenmeyen durumların artışında, 35 yaş altına göre daha fazla bir risk artışı görülür. İleri yaşa bağlı olarak hipertansiyon, diyabet ve gebelikte ortaya çıkan gebelik diyabeti sıklığında artış görüldüğü artık şüphe götürmemektedir.
Şunu belirtmek gerekir ki, 35 yaş kesin bir sınır değil, risklerin artmaya başladığı bir eşik olarak kabul edilmelidir. Bunların dışında ise; ileri yaş gebeliklerinde düşük, kanama, dış gebelik, erken doğum, bebekte gelişme geriliği, plasenta yerleşim anomallikleri, gebelik zehirlenmesi diye bilinen preeklampsi ve eklampsi de daha sık görülmektedir. İleri yaş gebelerinde daha sık olarak gördüğümüz diğer problemler ise doğumda ortaya çıkması muhtemel problemlerdir. Doğum evrelerinin uzaması ve omuz takılması ileri yaş gebelerinde daha sık karşılaşılan durumlardır. Sezaryen ihtimali de ileri yaş gebelerinde artmıştır.
Down sendromu riski de özellikle ileri yaşlı gebelerde ve ailesinde Down sendromu olan kişilerde oldukça yüksektir.
- Peki, hangi testler yapılmalıdır bu aşamada?
- İleri yaşta gebelik planlanması durumunda gebelikten önce doktora başvurularak mevcut risklerin tespit edilmesi ve mümkünse önlemlerin önceden alınması anne ve bebek açısından çok önemlidir. Tarama testleri Trizomi 21 (Down sendromu), 13 ve 18 için yapılır. Tarama testleri tanı koyduran testler değildir, zekâ gelişiminde bozukluklar ve çoklu organ anomalileriyle seyreden bu üç durum için yüzdesel olarak ne kadar risk taşındığını gösteren testlerdir.
Tarama testlerinden en erken yapılan "ikili tarama testi" denilen testtir ve 11- 14. gebelik haftası arasında yapılır. Bu testte anne yaşı, bazı ultasonografi ölçümleri ve anneden alınan kandaki bazı biyokimyasal değerlere dayanılarak risk ölçümü yapılır.
- İ
kili tarama testinde yüksek risk görülen ama sonra amniyosentez yapılıp, hiçbir sorun çıkmayan gebeler de var...
- İkili tarama testi de diğer tüm tarama testleri gibi tanı testi değildir, kesin sonuç vermez, risk hesaplaması yaparak riski yüksek olan gebeleri belirlemeye yarar. Yüksek risk çıkan her gebenin bebeğinde Down sendromu saptanmayacağı gibi, düşük riskli çıkan gebelerin bebeklerinde de Down sendromu görülebilir.
Yaklaşık olarak testi yaptıran 30 gebenin birinde pozitif sonuç görülürken, pozitif sonuç çıkan her 23 gebenin ise ancak birinin bebeğinde Down sendromu tespit edilmektedir. Pozitif test sonucunda Down sendromlu bir fetusa sahip olma ihtimali yüzde 2'dir.
İkili test pozitif çıkarsa ne yapılmalı?
- Testin yüksek risk göstermesi durumunda yapılması gereken ileri aşama, "koryon villüs biyopsisi" (CVS) adı verilen, plasentanın bebeğe ait kısmından alınan örnekten yapılan kromozom analizi ile kesin teşhisin sağlanmasıdır. İkinci bir seçenek ise, gebeliğin 16. haftasında amniyosentez işleminin yapılmasıdır. Amniyosentez ve koryon villüs biyopsisinde bebeğin kromozonlarına bakılarak kesin sonuç elde edilebilmektedir. Bu nedenle her iki test tarama testi değil, tanısal test olarak kabul edilir. Bunların dışında anneden alınan kanda bebeğe ait DNA tespit edilebilmekte, CVS ve amniyosenteze gerek kalmadan o testlere yakın düzeyde doğru sonuç alınabilmektedir. NIPT adı verilen bu yöntem, girişimsel bir yöntem olmadığı için CVS ve amniyosentezde görülebilen düşük ve enfeksiyon risklerini de barındırmamaktadır