Usta yönetmen Semih Kaplanoğlu'nun son filmi Bağlılık: Hasan bu yılın merak edilen filmlerinden biriydi benim için. Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali'nde yapan filmin (şu ana kadar bu yıl Türk sinemasının uluslararası arenadaki en iyi başarısı) Türkiye'deki ilk gösterimi de 58. Antalya Film Festivali'nde yapıldı.
Festivaldeki Ulusal Yarışma'da yer alan 10 filmden biri olan Bağlılık: Hasan, Kaplanoğlu'nun Bağlılık Üçlemesi'nin ikinci film. İlk film Bağlılık: Aslı'da Kaplanoğlu, anne ve babayla daha bebekken kurulan güçlü ya da zayıf bağların insan hayatına etkilerini dert ediniyordu. Bağlılık: Hasan'da ise mevzu bahis kardeşlik bağı.
Filmin odağında Çanakkale kırsalında çiftçilik yapan Hasan (Umut Karadağ) ve eşi Emine (Filiz Bozok) var. Geçmişte büyük sıkıntılar çekseler bile çift, Hasan'ın babasından kalma ev ve arazileri sayesinde hali vakti yerinde denilebilecek bir hayat sürüyor. Pragmatik bir çift. Hem toprakla hem de çevrelerindeki insanlarla fayda temelli ama hiyerarşik bir ilişki kuruyorlar. Hani, taşrada 'işini bilen insanlar' olarak tarif edilen tiplerden.
Çiftin olağan hayatları hacca gitme hazırlıklarına başlamasıyla değişiyor. Üç yıl önce yaptıkları başvuru kabul edilince, hac yolculuğu öncesi herkesle helalleşme yapmaları gerekiyor. Pandoranın kutusu da bu noktada açılıyor.
Bu helalleşme süreci özellikle Hasan'ın insanlarla kurduğu faydacı ilişkiyle bir nevi hesaplaşmaya dönüşüyor. Ki Hasan'ın en büyük korkusu da babadan kalma arazinin paylaşımı konusunda anlaşmazlığa düştüğü için 20 yıldır konuşmadığı abisi Muzaffer (Mahir Günşıray) ile helalleşmek.
Kaplanoğlu, Bağlılık: Hasan'da ana eksen olarak manevi yolculuk öncesi bir iç hesaplaşmayı, arınmayı mesele etse de içten içe modern zamanların azdırdığı, değerler erozyonuna uğrayan insanın portresini de çiziyor. Maddi ve manevi bir ekosistemin içinde doğup büyüyen insanın, bu ekosistemden kendini soyutlayıp ona karşı olma halinin getirdiği vicdani yıkımı usta işi bir sinematografi ile anlatıyor. Lakin bu vicdani yıkıma mühürü kardeşlik bağı üzerinden vuruyor.
Bir ağaç gölgesinin verdiği huzuru duyumsamak çok şeydir insan için. Ama gelinen noktada o huzuru nelere tercih ediyoruz ki o ağaçlar kesiliyor?
Bir yandan da bunu sorgulamamızı istiyor Bağlılık Hasan. Anlıyoruz ki bazen bir ağaç, kardeş olduğumuzu da hatırlamamızı sağlıyor. Ve ağaçları yok ederken biz insanlar aslında kendi bindiğimiz dalı da kesiyoruz.
EZBER HAYATLAR
Antalya Film Festivali'nde izlediğim dört film arasında öne çıkan yapımlardan biri de Nazlı Elif Durlu'nun Zuhal'i. Durlu İstanbul'da apartmanda yaşayan insanlar üzerinden kadın ve erkeklerin ruh hallerine bakıyor. Filmin odağında avukat Zuhal (Nihal Yalçın) olsa da ruhları yaralı kadınlar, trajikomik tavırlı erkeklerle dolu bir yapım Zuhal...
Durlu ironik, yer yer kara mizah kalıpları içinde bize şehir insanının öğrenilmiş rollerle nasıl ezber hayatlar sürdüğünü gösteriyor. Bu ezber rolleri Zuhal'in duyduğu bir kedi sesi bozuyor. Oyunculuk oktavının geniş olduğunu bildiğimiz Nihal Yalçın'ın performansıyla sürüklediği yapım bir ilk film olarak gayet başarılı. Daha önce üç kısa filmi bulunan Nazlı Elif Durlu'nun ismini sanırım sonraki yıllarda daha sık duyacağız.