Çizer Bülent Üstün'ün mizah alemine kazandırdığı, alemlerin en arıza kedisi Kötü Kedi Şerafettin'ın piyasada tükenen kitaplarının yerine yenileri çıkıyor... Geçenlerde de Kötü Kedi Şerafettin 2 yayımlandı... Biz de bu vesileyle Türkiye'nin en ünlü kedisi Kötü Kedi Şerafettin'le, nam-ı diğer Şero'yla konuştuk... Yanlış anlamayın bizzat kendisiyle konuştuk... Çizeri Bülent Üstün sayesinde karikatürün alengirli boyutuna girdik ve kahramanın kendisine ulaştık...
- Öncelikle size nasıl hitap edeceğimi bilemiyorum... Siz söyleyin, Şero Abi mi, Şerafettin Bey mi, Şero mu?
- Hoş geldin birader önce bir soluklan hele. Benim afyonum da anca patlıyor. Arkamızın postu kadayıf oldu bu alemlerde, o yüzden "abi" çekilmesinde sakınca bulmuyorum. Benim ufaklık Tacettin'i bilirsin, manita yapmış kendine kerata. Yakınlarda "dede" bile olabilirim.
- Nasıl geçiyor günleriniz, neler yapıyorsunuz son günlerde?
- Ne yapalım işte, hır gür eksik olmuyor semtte. Şu köpeklerini gezdirip kaldırıma kakalarını yaptırttıktan sonra kakayı almadan giden köpek sahiplerini yakalayıp burunlarını o kakalara bastırıyorum ki öğrensinler o pis şeyleri kaldırımda bırakmamaları gerektiğini... Bak aklıma gelince yine sinirlendim. Neyse, başka başkaaa... Kankalarla alem yapmaca, gönül maceraları peşinde koşmacalarla geçiyor hayat, neşemize bakmaya çalışıyoruz işte. Bir de şu son salgın yasakları iyi oldu biz kediler için, insanlar ayakaltından çekilince sokaklar bize kalmıştı ne güzel.
- Bir ara bir filmde oynadığınızı duyduk. Hayatınızı film yaptılar? Artistlik değiştirdi mi sizi? Yine var mı böyle bir proje?
- Öyle bir artizlik işlerine girdik evet, mahallede havamız oldu ama zor işler, çok emek istiyor, benim gibi keyfine düşkün bir kedi için fazla tantanası var. Ben mahallede bakkalın önünde takılmayı seviyorum. İkinci film için çok teklif geldi ama hâlâ düşünme aşamasındayım, çok üşengecim, aşırı tembelim, makara kukara, goygoyculuktan kafamı kaldıramadığım için şu an bilemiyorum henüz, bakacağız...
- Hâlâ Cihangir çatılarında mı takılıyorsunuz? Cihangir tutkunuz nereden geliyor?
- Çatılar bizim insansız hava sahamız moruk. Kafa dinlememiz, romantizmimiz, aşkımız, kavgamız, neşemiz, muhabbetimiz hep bu semtin apartmanlarının çatılarındaki kiremitler üstünde dönüyor genelde. Doğma büyüme buralıyım, İstanbul'da kedi nüfusunun da en çok olduğu semtlerinden biridir, kediler olarak tutkumuz ortak. Ben eski Cihangirliyim tabii, şimdi daha 'tuzu kuru abiler ablaların ortamı' şekli verdiler. Gerçi bana ne hacı, kokumu bırakarak haritasını çizdiğim kendi bölgemdeyim, olayımdayım, ortamımdayım, işimdeyim, gücümdeyim. Yemişim sosyolojik iklimini.
- Oğlunuz Tacettin, babanız Tonguç ve kankalarınız nasıllar, neler yapıyorlar?
- Tacettin iyice büyüdü, ergenliği fırtınalı geçti ama şimdi senden benden aklı başında. Bana dediğine göre çok "seviyeli" bir ilişkisi varmış bir hatunla ama benle tanıştırmıyor, bu yeni kuşak çıktığı yeri beğenmiyor öyle diyeyim sana. Benim peder de bir daktilo başına, bir resim başına, bir eline alıyo kemanı, ayran gönüllü yeteneksizliğiyle devam ediyor işte sanat tutkusuna. Allah akıl fikir versin ne diyeyim.
- Meşhur kedilerden Garfield'i boğazlarken bir fotoğrafınızı görmüştüm vaktiyle... Nedir bu kediyle husumetiniz?
- Ben Garfield Marfild bilmem, ortamlarda ha bire beni görünce milletin kafasında çağrışan güzel bir gavur kardeşim olduğunu öğrenmek durumunda kaldım . Bizim millette öyle bir şey var, "Sivaslı Cindy", "Rambo Cevat"... Hep bir benzetmeyle mevzuyu kavrayabilme kafası. "Kıyasör"ler, muadilleme hastalarına kedilerin biricik ve kendine has olduğunu Garfield kardeşimle anlatmaya çalıştığımız bir koreografi oldu.
- 80'lerin meşhur röportaj sorularındandı bu... Size de sormadan edemeyeceğim. Bir gününüz nasıl geçiyor? Bize rutininizi anlatır mısınız?
- Bende rutin zor, her gün bir önceki günden iki saat sonra uyanınca 24 saat zaman diliminde yolculuk ediyorum, acaba bu üzerimdeki agresiflik de uyku düzeninin içine etmekten mi diye de düşünüyorum ara sıra. Ama özünde basit: Uyan, beslen, demlen, eğlen, sız, tekrar uyan şeklinde günün saatlerinden bağımsız da olsa bir deveranımız var kendi şeklimize göre.
- Bu konuyu sizden biraz çekinerek açıyorum. Maço bir tavrınız var her zaman. Kadın haklarıyla, kadına şiddetle ilgili fikirlerinizi alabilir miyim?
- Valla moruk benim filmimin sloganı "İnsan mıyız lan biz!" idi. Siz insan cinslerinin arasında bu tür şiddet olayları oluyormuş doğrudur. Bizde anca belki aşk yaparken falan, karşılıklı şehvetle panterleşirken, o da al gülüm ver gülüm tadından öteye geçmez, velhasıl siz aranızdaki bu şekil hayvanlıkları halledin sonra bizimkileri konuşuruz.
- Bir de şu çizer Bülent Üstün hakkında merak ettiklerim var. Aranızın iyi olmadığını biliyorum. Neler yapıyor, görüyor musunuz kendisini? Neler düşünüyorsunuz Bülent Üstün hakkında?
- Bu lavuk benim kendi kafasındaki bir kurgu olduğumu, beni hayal edip yarattığını iddia edince tepemi attırdı. Bizde yaratmak Allah'a mahsus bilirsin, "Sen kimsin de yarattım marattım gibi bir kibirle bana cak cuk ediyosun lan!" şeklinde atarlanmamla kanlı bıçaklı olduk. Bizimkisi sonsuza kadar sürecek bir kavga. Bak aklıma geldi sinirlendim yine!
- 90'ların sonundan beri tanıyoruz sizi... 90'larla bugünü karşılaştırdığınızda neler görüyorsunuz?
- Eski Cihangir gece çalışanları, müzisyenler, öğrenciler, şairler, daha bir alemci abilerden oluşan, hani denir ya, olaylara gebe bir yerdi. Öyle olunca maceraydı, aksiyondu daha fazlaydı. Şimdi kiralar aşırı artınca daha bir kıl kuyruk, politik doğrucu hipster'lar gelince semtin biraz gazı kaçmadı değil. İyi çocuklar da biraz durgunlar. 90'lar, içince gözünü yaşartacak kadar asitli bir meşrubattı, şimdiler şeftali suyu. Hep dravdan, gravdan patates muhabbet...
BENİM ÖF KEM HAKSIZLIĞA
- Kötü Kedi diyorlar size. Kötü müsünüz gerçekten... Ya da şöyle soralım kötülük nedir, siz nasıl bir kötüsünüz?
- En ufak olumsuzlukta gözü dönen primatlardan değilim ama babam öfke kontrolü sorunum olduğunu, bir psiko-veterinere görünmem gerektiğini söyleyince kendimi izlemeye aldım. Baktım ki, "Be birader benim öfkem haksızlığa, hukuksuzluğa haklı bi serzeniş! Yürü sen git deli doktoruna" dedim. Kötü sıfatıyla yaftalandıysam bu celallenme huyumdan kaynaklı olabilir ama dediğim gibi olur olmaza değil benimkisi. Bir de benim gençlik zamanları fırtına gibiydi, o zamanlar çok hızlıydım, rüzgarımıza kapılanlar, hızımızı kesmeye çalışanları hafif örselemiş olabilirim, yoksa pamuk gibi kediyim. He he he he...
- Bu hayatta en çok neye, kime değer verirsiniz?
- Pek öyle bir huyum yoktur. Değer vermek için önce değer görmek lazım ki sokak kedileri için sokaklar o kadar da şefkat dolu yerler değil. Şehir sokaklarında örselenerek büyümek beni taş kalpli yapmış olabilir ama galiba her canlı önce yavrusuna değer veriyor. Oğlum Tacettin dünyaya geldikten sonra kalben bir merhamet ve yumuşama geldi üzerime, erken yaşta babasız bırakmayayım diye hayatıma daha bir çeki düzen verdim. Babalık değişik bir duygu. İşte böyle moruk, ben kaçar, arkadaşlar çatıda bekliyor, mangal yapacağız. Hadi selametle...