Herkesin hayallerinde, planlarında yaşamak istediği bir ülke vardır, bu belki doğduğu toprakların kilometlerce ötesindedir. Bazen gittiğimiz bir ada ülkesine hayran oluruz bazen tarihle dolu bir şehirde kendi özümüzü buluruz. İşte bazılarının da tutkusu ve ilk görüşte aşık olup dönmek istemediği bir ülkedeyiz, Türkiye'deyiz... Brezilya, Milano, İsviçre ve İspanya'dan "aşk" ile gelen, burada bir hayat kuran, çocuklarını burada büyüten ve İstanbul'a tutkuyla bağlı dört güçlü kadın ile biraraya geldim. Laura Margarita, Elisabeth Mass, Evelize Kosif, Nastassia Jacober. Onları belki sosyal hayattan tanıyor, renkli hayatlarına tanık oluyor, sosyal medyadan gösterdikleri kadarıyla dünyalarından içeriye girerek hayatlarına dahil oluyorsunuz. Peki, "Türkiye'de yaşamak nasıl?"sorusuna yanıtları ne oldu dersiniz? Ben duyduklarımdan çok keyif aldım, İstanbul'a bir kez daha aşık oldum.
LAURA MARGARITA
Türk aile yapısı çok sağlam
Türkiye'ye tatil için 2008 yılında gelen ressam, bir çocuk annesi Laura Margarita, ülkemizden daha ilk gelişinde o kadar etkileniyor ki, o gün burada yaşamak istediğine karar veriyor. "İstediğim gibi de oldu ve altı yıl önce Milano'dan İstanbul'a taşındım. Burada bir Türk ile evliyim ve beş yaşında bir oğlum var. Türkiye'nin doğası, insanların sıcakkanlılığı, ülkenin kozmopolit yapısı ve sanat konusundaki imkanlarından dolayı burada yaşamaya karar verdim. Bu kararımdan da çok memnunum." diyor. İspanyol, Dominik Cumhuriyeti ve Fransız kökenlerine sahip Laura'nın hayatı New York ve Milano arasında geçmiş ve sanatla da ilgilendiği için en çok İstanbul'un kozmopolit yapısından etkilenmiş. Birçok farklı kültüre ev sahipliği yapan İstanbul'u bir açık hava müzesi ve dünyanın en modern şehirlerinden bir tanesi olarak yorumluyor; sanatçı olarak çok beslendiğini, ilham kaynaklarının çok olduğunu söylüyor. Türkiye'de yaşamanın onun için çok keyifli olduğunu belirten Laura, Türk kültürüne ve Türk aile yapısına hayranlığını da bu sözlerle dile getiriyor "Türk kültürü benim doğup büyüdüğüm kültürden çok farklı, dolayısıyla burada her gün yeni şeyler öğreniyorum. Türk aile yapısı kadar sağlam bir aile yapısı dünyanın hiçbir yerinde yok. Burada aile her şeyden önce geliyor. Aileden kastım sadece çekirdek aile değil, 2. ve 3. derece akrabaları da dahil ederek söylüyorum. İnsanlar kaç yaşına gelirse gelsinler ailelerinden tamamen kopmuyorlar. Kimin bir sorunu olsa hemen bütün aile, genciyle yaşlısıyla seferber oluyor. Bu çok güzel bir gelenek. Burada büyüklerin bir dediği iki edilmiyor, yaşlı bir kişi görünce hemen ayağa kalkılıyor, o kişiye yer veriliyor, o kişi tanıdık biri olmasa bile yaşına hürmeten eli öpülüyor. Son olarak bu topraklarda misafir demek baştacı demek. Sizi kendi evinizdeymiş gibi hissettirmek için her şeyi yapan, elinde ne varsa misafirle paylaşan bir kültür. Bunlar beni çok etkileyen gelenekler... Dolayısıyla bir yabancı olarak Türkiye'de yaşamanın çok kolay olduğunu düşünüyorum ve kendimi evimde gibi hissediyorum." İstanbul'da en sevdiği yerler Bebek, Arnavutköy sahil şeridi, Tarihi yarımada ve Kapalıçarşı. Kapalıçarşı'da dükkanlardan alışveriş yaptığını ve buradaki esnafla sohbet etmeyi çok sevdiği söylüyor. Favori mekanı ise Bebek Hotel. Sanatla iç içe bir yaşamı olduğu için İstanbul Modern Sanat Müzesi de sık uğradığı yerlerden. Favori tatil destinasyonları Bodrum, Çeşme ve Kapadokya; Bodrum'daki Mett Hotel'in sanat galerisinden sorumlu olduğu için 2021 yazını Bodrum'da geçirmiş ve muhteşem anılarla dönmüş. Laura, Türk Mutfağını çok zengin ve çeşitli buluyor. Başka hiçbir ülkede bu kadar zengin bir kahvaltı görmediğini söylüyor. En çok deniz ürünlerini, mezeleri, mücveri ve mantıyı seviyor; tatlılar da ise favorisi kabak tatlısı. Bundan 13 yıl önce ülkemize gelen Laura, o günden bu zamana ülkemizde gördüğü değişimi sanat açısından yorumluyor ve Türkiye'nin her geçen gün sanat konusunda daha ileriye gittiğini, birbirinden başarılı sanatçılar ve sanat eserleri çıktığını, her gün yeni sanat tekniklerine tanıklık ettiğini söylüyor. İstanbul'un mimari olarak da çok geliştiğini gözlemleyen Laura İstanbul'u Napolyon'un bir zamanlar dediği gibi "Dünya tek bir ülke olsaydı başkenti istanbul olurdu..." şeklinde tanımlıyor.
NASTASSIA JACOBER
Bu ülke her zaman hayatımın bir parçası olacak
İsviçre'den Türkiye'ye geldiğinde 24 yaşında, hayalleri olan ve Türkiye'yi keşfetmeye çalışan genç bir kadınmış Nastassia Jacober. 10 yıldır yaşadığı İstanbul'da güzel olduğu kadar olumsuz yaşam deneyimleri de olmuş ama o her şeye rağmen iki çocuğu ile İstanbul'da yaşamaya devam ediyor; bu şehrin tarihi dokusu, kültürel canlılığı, dinamizmi onun bu kararında etkili olmuş. "Türkiye çok güzel bir ülke, aradığınız her şeyi bulabileceğiniz dükkanları var, restoranları çok başarılı ve gastronomi konusunda çok güçlü. Ben yemek yapmayı çok sevdiğim için burada özellikle mutfak konusunda hiç zorlanmıyorum" diyen Nastassia, en çok Türk Mutfağı'nın çeşitliliğe hayran kalmış. Burada hem Türk hem de başka ülkelerden oluşan güzel bir arkadaş grubu olduğu için şehirde zamanının çok keyifli geçtiğini söylüyor ve bir kültür elçisi görevi görerek başka ülkelerden de arkadaşlarını Türkiye'ye özellikle Bodrum'a tatile getirtiyor. Bodrum onun için deniziyle, günbatımıyla, doğasıyla, masmavi sularıyla büyüleyici bir şehir. Nastassia'nın da zorlandığı konuların başında dil geliyor, Türkçeyi öğrenmiş ama öğrenene kadar zorluklar yaşamış. Türkleri arkadaş canlısı, iyimser, eğlenceli ve yabancılara karşı saygılı olarak yorumluyor ve 10 yılda ülkedeki değişime ve gelişime tanıklık etmekten mutlu olduğunu söylüyor. Türk Mutfağı'nın yanı sıra Asya Mutfağını da çok sevdiği için İstanbul'da yeni açılan Nobu, son zamanlardaki favorisi. Bebek Hotel ise en sevdiği yer. Bebek sahilinde yürüyüş yapmanın, mahalle kahvecilerinde kahve içmenin ruhuna çok iyi geldiğini söylüyor. "Bu ülke her zaman hayatımın bir parçası olacak" diyor.
EVELIZE KOSİF
Brezilya'dan istanbul'a uzanan bir aşk
Evelize Kosif, okyanusların ötesinden, Brezilya'dan 13 yıl önce ülkemize yerleşti. İş adamı eşi Hakan Kosif ile evliğinden üç çocuğu var ve İstanbul'daki yaşantısını çok seviyor. Onu bu kadar uzak bir ülkeden, ailesinden, sevdiklerinden uzakta yaşamaya iten neden aşk... Eşiyle tanışana kadar Brezilya dışında bir ülkede yaşamak aklının ucundan bile geçmezmiş. Kosif ailesine gelin geldiği günden beri, aile olarak çok sarmalandığını, sevildiğini, kalabalık aile ortamında çocuklarını büyüttüğü ve aile büyüklerinden de destek gördüğü için çok mutlu olduğunu söyleyen Evelize, burada yaşamanın kendisinde hiçbir dezavantaj yaratmadığını sadece uzaktaki ailesine, arkadaşlarına özlem duyduğunu belirtiyor. "Buraya geldiğim günden beri her anın keyfini çıkarmaya baktım. Eşim, eşimin ailesi ve buradaki hem Türk hem de yabancı ülkeden gelen dostlarım sayesinde kendimi hiç yabancı gibi hissetmiyorum. Burası benim evim. Bir başka ülkenin sosyokültürel yapısını ve çevresini tanımak bence büyük bir avantaj, tanıdıkça yabancılık azalıyor ve yerel biri gibi yaşayabiliyorsunuz" Bebek sahil şeridini çok seviyor, Bebek Hotel, Zuma, Balıkçı Abdullah, Nobu ve İnare İstanbul'daki favori mekanları. Tatil rotasında ise Hillside Fethiye, Ayvalık-Artur vazgeçilmezi... Hamile iken gittiği Mardin seyahatinde ise Mardin'in değişik mimari ve kültürel yapısından çok etkilenmiş ve şehri çok büyüleyici bulmuş. Türk Mutfağı'nı Brezilya Mutfağı'na çok benzeten Evelize, bu konuda adapte olmakta zorluk yaşamadığının altını çiziyor ve kendi ülkesinde gördüğü gibi burada da en çok et yemeklerini, mangalı, pilavı seviyor ve kahvaltı sofralarını. Bu kadar uzaklardan İstanbul'a gelerek burada hayatının aşkıyla bir hayat kuran Evelize, İstanbul'u "Aşk ve büyüleyici bir şehir" olarak tanımlıyor.
ELISABETH MAS
İstanbul kaotik ama macera dolu bir şehir
İspanya'dan İstanbul'a uzanan aşk hikayesinin kahramanı Elisabeth Mas, yedi yıldır İstanbul'da yaşıyor; Türkiye'de yaşamaktan çok mutlu olduğunu ve buradaki yaşantıya uyum sağladığını da her fırsatta dile getiriyor. "Bir parçam buraya aitmiş gibi hissediyorum" diyen Mas evliliğinde aradığı mutluluğu bulamasa da, boşandıktan sonra altı yaşındaki kızı ile Türkiye'de kalmaya karar verdi. Neden ülkesine dönmediğini sorduğumda ise yanıtı "Bir Avrupalı olarak yaşam kalitesinin burada çok iyi olduğunu düşünüyorum. İş açısından da fırsatlarla dolu bir ülke. Hayatımı rahat kurdum; çok güzel bir kız arkadaş grubum var, hayalimdeki evi tasarladım, mahallemi ve komşularımı seviyorum. Buradaki hayatım çok keyifli ve güzel. İşin tek zor kısmı dili öğrenmek. Türkçe çok zor bir dil..." Elisabeth, artık Türkçe konuşulanları anladığını ama hala eksiklerinin çok olduğunu da ekliyor. Ona göre Türkler, misafirperver, yardımsever ve cömert ama bazı kültürel farklılıklardan kaynaklandığını belirttiği hayal kırıklıkları da yaşamış. Mas, kızının burada aldığı eğitimi çok beğendiğini ve sosyal olarak da burada mutlu olduğunu belirtiyor. İstanbul'da Eminönü'nde kaybolmaya, ara sokaklarında ilginç eşyalar bulmaya bayılıyor. Eminönü'nü bir hazine olarak tanımlıyor. Da Mario ve Bebek Balıkçısı ise yemek yemeyi en sevdiği yerler. Ülkemizin Ege kıyılarına ise aşık olduğunu, yaz tatillerini Bodrum'da geçirmekten çok mutlu olduğunu söylüyor. Türk Mutfağı ise burada yaşamanın en sevdiği kısmı, özellikle de arkadaşlarıyla bir arada yaptıkları pazar kahvaltıları vazgeçilmezi olurken; tatlılarla arasının pek olmadığını, kahveyi de sevmediğini öğreniyoruz. İstanbul'u iki kelime ile özetlemesini istediğimde ise yanıtı "Kaotik ama macera dolu..." oluyor.
GÜLÇİN İŞLER FIRAT