Not: Yazı filmi içeriği hakkında bilgi vermektedir.
Korku yazarı Clive Barker'ın The Forbidden adlı öyküsünden uyarlanan, 1992 yapımı Şeker Adam'ın Laneti/Candyman filmi sayesinde hayatımıza giren kanca elli seri katil Şeker Adam, (hatırlayan olacaktır elbet) aynaya bakarak beş kere ismini söyleyince gelip çağıranı öldüren bir şehir efsanesiydi. Filme göre Cabrini-Green civarında ortaya çıkan bu efsane, aslında o bölgedeki toplu konutlarda oturan siyah insanların kaygı ve korkularının ya da travmalarının kolektif hafızasındaki dışavurumuydu. Gösterildiği yıldan itibaren kültleşen bu filmin, ABD'de özellikle siyahlar arasında önemli bir yeri olduğu zaman zaman dillendirildi. Bu filmin etkilediği sinemacılar arasında meğer Kapan filmiyle ses getiren Jordan Peele de varmış. Efsaneyi, Nia DaCosta ile birlikte, yeniden yorumlayarak tekrar önümüze getiriyor. Ama ne getirme!
Sinemada bu tür geri dönüşlerin pek de başarılı sonuç vermediği bilinir. Ama Şeker Adam'ın Laneti için durum farklı. Jordan Peele'nin, Win Rosenfeld ve filmin yönetmeni Nia DaCosta ile yazdığı senaryo, efsanenin özünü bozmadan etki alanını, söylemini daha da genişletiyor ve ırkçılığın yarattığı boyutları gözler önüne seren bir film haline geliyor.
Yine Chicago'nun Cabrini Green'de siyahların yaşadığı semtteyiz. Bir nevi kentsel dönüşüm gerçekleşmiş ve Cabrini Green yeni lüks konutların bulunduğu bir yer haline gelmiş. Burada galerici olan kız arkadaşı Brianna (Teyonah Parris) ile birlikte yaşayan ressam Anthony (Yahya Abdul-Mateen) Şeker Adam efsanesini bir şekilde öğreniyor ve yeni eserini bu efsaneden ilham alarak yapıyor. Ama bu hamlesiyle Şeker Adam'ın da tekrar dünyaya dönmesini sağlıyor!
Önceki filmde Şeker Adam, beyazlar tarafından vahşice öldürülen siyah bir ressam olarak anlatılırken bu film 1800'lerden itibaren beyazlar tarafından ırkçılık nedeniyle öldürülen siyahların (buna ilk filmdeki siyah ressam da dahil) bir hayaleti olarak yeniden tanımlanıyor. (Hatta beyaz polislerin günümüzde hâlâ yaşanan siyahları yargısız infaz etmesine kadar getiriliyor iş.) Bir nevi film efsaneyi, ABD'de yüzyıllardır süren ırkçılığın yarattığı kaygı ve korkuların, siyahların kolektif hafızasında oluşan bir hayalet olarak yorumluyor. Takdir edilesi bu hamle, filme ciddi bir politik içerik kattığı gibi, Jordan Peele'nin Kapan ve Biz filmlerinde yaptığı politik temelli korku filmlerine yönetmen Nia DaCosta eliyle bir halka daha eklenmesine de vesile oluyor.
Odağında ırkçılık olsa da sadece bu değil filmin derdi... Kentsel dönüşümün hamlelerinden biri olan soylulaştırmanın yarattığı sonuçlar, 'piyasa sevgisi' uğruna sanat dünyasında sanatçının edilgen hale getirilmesi, toplumların kolektif hafızasının yok edilmeye çalışılsa bile bunun nasıl işlevsiz hale geldiği gibi farklı alanlarda da sözünü söylemekten çekinmiyor Şeker Adam'ın Laneti.
Pandemi nedeniyle iyi filmlere pek de rastlayamadığımız bu yılın, şimdilik en iyilerinden biri var karşımızda. Kaçırmayın derim...
KİLİT ALTINDA KALAN ADALET
Bir hapishanede aynı anda ve aynı saatlerde 10 mahkum, kalp krizi nedeniyle ölüyor. Gariyan Hamza (Timur Acar) sabah sayım sırasında bu gerçekle yüzleşince, baba lakaplı hapishane müdürü (Mustafa Alabora) hemen durumu yetkililere bildiriyor. Beşiktaş'taki terör saldırısında yaralandıktan sonra Cinayet Büro'da çalışmaya başlayan başkomiser Erol (Mert Fırat) ile istihbarattan Selin (Melisa Aslı Pamuk) bu gizemli ölümlerin nedenini çözmek için özel olarak görevlendiliyor. Sonrasında çok gizli yürütülen bir operasyon başlıyor ve seyirci de gizemli polisiyenin içinde buluyor kendini.
Adil Oğuz Valizade'nin yönettiği Kilit, son yıllarda az sayıda karşımıza gelen yerli polisiyelerden biri. İşin aslı senaryosuyla ve oyuncu performansıyla göz dolduran bir yapım. İyi bir poliseyinin olmazsa olmazlarına sadık kalarak hem cinayetlerin gizemini sonuna kadar korumayı başarıyor film, hem de toplumsal bir meseleye dikkat çekiyor. Özellikle de kişisel adalet sağlamak ne kadar doğru, bu soruyu soruyor. Mert Fırat, Timur Acar ve usta oyuncu Mustafa Alabora'nın performanslarının sürüklediği Kilit, bir keşif filmi olabilir sizin için.
GÜLE GÜLE GÜZEL İNSANLAR
Nihan Katipoğlu ve Prof. Dr. Kadir Beycioğlu... Sinema dünyasının iki önemli kaybı... Sinemaya önce gönül sonrasında da emek veren iki değerli insan. Nihan Katipoğlu, Türkiye'nin en önemli festivallerinde çalışmıştı, hani o büyük organizasyonların görünmez kahramanlarından biriydi. Pozitif enerjisiyle ve iş bitirici hamleleriyle pek çok filme de katkısı büyüktü. Adana Altın Koza Film Festivali Direktörü Kadir Beycioğlu da bir başka sinema kahramanıydı. Sinema tutkusu ona festivallerin yolunu açmıştı. Ve o uzun bir maraton sonucunda ulusal bir festivalin belkemiği olmuştu. Zarif ve uzlaştırıcı kişiliği, her türlü sorunu incelikle çözmesi ve müthiş sinema tutkusuyla sinemamızın önemli simalarından biriydi. İki güzel insanı arka arkaya kaybetmek sinema dünyamıza büyük bir üzüntü yaşattı. Yerleri doldurulacak gibi değil... Hepimizin başı sağolsun.