Fenerbahçe Beko Basketbol Takımı'nın Çek yıldızı, taraftarın en sevdiği isim Jan Vesely, yedi yıldır Türkiye'de yaşıyor. Basketbol kariyerinin en güzel yıllarını geçirdiği ülkemiz onun adeta evi gibi. Üstelik Vesely burada sadece kariyer yapmadı, hayatını da kurdu. Sırp eşi Natalija Miladinovic ile evlendi, çocukları Liam burada doğdu. Onlar ülkemizde tıpkı bir Türk ailesi gibi yaşıyor.
Ama bu kez söyleşinin kahramanı Jan Vesely değil, İstanbul'da çocuklar için farklı bir aktivite merkezi açan eşi Natalija... Metropol AVM içinde dev bir çocuk merkezi açan, İngiltere'de psikoloji eğitimi alan Natalija Miladinovic ile Londra'daki hayatını, kariyerini bırakıp aşkı uğruna İstanbul'a taşınma hikayesini ve onu Türkiye'de bir girişimci yapan Bubu Island'ı konuştuk.
- Eşinizi çok iyi tanıyoruz ama sizin de en az onun kadar parlak bir hikayeniz var. Biraz söz eder misiniz, nasıl bir geçmişiniz var?
- Sırbistan'da bir kasabada doğdum ve sonra ailemle Belgrad'a taşındım. Lise bittikten sonra İngiltere York Üniversitesi'nde psikoloji okudum.
- Neden psikoloji okumak istediniz?
- Çok iyi bir sosyal yaşamım yoktu çocukken, hatta ilkokulda epey kötü tecrübelerim oldu. Farklı insanlarla çevriliydim. Çalışkan bir öğrenci olduğum için dışlanıyordum. Bunun üstesinden gelebilmek için 13 yaşımda psikoterapistle görüşmeye başladım. Onun üzerimdeki ve meslek seçimimdeki etkisi büyüktür. Onunla hâlâ görüşüyorum.
- İngiltere'de hiç çalıştınız mı?
- Okulu bitirdikten sonra bir araştırma yürüttüm. Londra'da bir yıl hastanede görev aldım.
- Jan'la ilişkiniz ne zaman başladı?
- Londra'dayken... Tam bir kabustu. Onu görebilmek için sürekli seyahat ediyordum. Çünkü o sırada Amerika Denver'da basketbol oynuyordu. Denver'ın ardından Türkiye'de Fenerbahçe'ye transfer oldu. Onunla gidemezdim çünkü master yapmak istiyordum. Ve London School of Economics'te eğitimime başladım. Çok hareketli bir dönemdi, eğitim alıyordum, staj görüyordum ve her hafta sonu Jan'ı görmeye İstanbul'a geliyordum. Çok zorlayıcıydı ama üstesinden geliyorduk. Sonunda İstanbul'a taşınmaya karar verdim. İki yıldır birlikteydik, burada kimseyi tanımıyordum. Ama bu doğal bir karardı.
- Zorlanmış olmalısınız...
- Arkadaşlarımı bırakmak zordu, ailem gibiydiler. Taşındığım ilk yıl, Jan hiç İstanbul'da değildi. Sürekli kampları oluyordu, yurt dışında maçtalardı. Burada ne yapabileceğimi bulmaya çalıştım. 50 ya da 60 iş başvurusu yaptım. Görüşme bile ayarlayamadım. Neden olduğunu bilmiyorum, belki Türkçe bilmediğim için, belki tecrübesiz olduğum için. Zordu. Çünkü arkamda işimi, arkadaşlarımı, çevremi bırakmıştım ve burada kabul görmüyordum. Temizlik yap, yemek yap, Jan'ın antrenmandan gelmesini bekle, tek işim bu gibiydi. "Sadece beş-altı yıl buradayız, sonra Londra'ya dönebiliriz" diyordu. Sonra Jan'la mutlu olmaya odaklandım. Zamanım olduğunu ve bu süreç geçtikten sonra kendi kariyerime yönelebileceğimi düşündüm. Onu öncelik aldım.
- Ve Türkiye'de bir aile oldunuz...
- Kesinlikle... Onu öncelik aldıktan sonra her maça onunla gitmeye başladım. Bu sayede çok seyahat ettim. Çok güzeldi. Sonra evlendik ve oğlumuz Liam doğdu. Tüm bu resim tamamlanınca, bir şeylerin hâlâ eksik olduğunu hissettim. Oğlum vardı ve onu götürebileceğim İngilizce konuşulan bir yer bulamıyordum. Tanya ile tanıştım. Oğlumuz bir aylıkken, onu yüzdürüyordu, masaj terapisi yapıyordu, bunlardan çok mutluydu Liam. Sonra parçaları birleştirmeye başladım. Psikolojik kitaplarımı karıştırdım ve Tanya ile bir yola çıkmaya karar verdim. Havuzu, jimnastik salonunun yanına bir şeyler ekleyerek bebekler için bu mekanı, Bubu Island'ı yarattık.
HÜNKAR BEĞENDİ YAPABİLİYORUM
- Türkiye'deki yedi yılı nasıl tanımlarsınız?
- Harika. Burası evimiz. Jan evinden ayrıldığında 16, ben ayrıldığımda 17'ydim. İstanbul bizim hayatımızın büyük bölümünü, birlikte geçirdiğimiz yer. Çok mutluyuz burada olmaktan. Burada geçici gibi değil kalıcı gibi yaşıyoruz, bahçe içinde bir aile evimiz, kocaman bir köpeğimiz var. Fenerbahçe bir din gibi bu ülkede. Çok tutkulu bir taraftarı var, bunu da seviyorum. Eşimi de çok seviyorlar. Bundan gurur duyuyorum. Buranın açılışında çiçek göndermişlerdi, çok özel bir duygu.
- Türk insanı hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Benim büyük bir ailem var. Buraya taşındığımda Türk insanını ve kültürünü anlamakta zorluk çekmedim çünkü neredeyse aynıyız. Tek farklı hissettiğim şeyler bazı kurallar. Mesela trafik. Araba kullanmaya burada başladım, biraz çılgınlık.
- Yemek yapmaktan hoşlandığınızı söylediniz. Türk yemekleri yapmaya başladınız mı?
- Bir tane... Hünkar Beğendi yapabiliyorum. İyi mi bilmiyorum, Jan yiyor ve şikayet etmiyor. Bir Türkçe öğretmenim var, o öğretti.
BENİM VE ORTAĞIMIN ÇOCUĞU İÇİN YAPTIK
- Çok sevimli ve özel bir yer burası bebekler ve çocuklar için... Her detay düşünülmüş... Mimarı kim?
- Berrin ve Zerrin Güngerci... Harikalar. Buradaki her şey onların dizaynı. Mart ayında burayı kiraladığımızda kocaman bir depo gibiydi, hiçbir şey yoktu. Ve biz üç ayda her şeyi hallettik, pandemi döneminde. Gece gündüz çalıştık. Çocuklar için bir mekan yapmak istediğinizde en küçük detayı bile güvenlik açısından kontrol etmelisiniz.
- Burada bir bebek SPA'sı var... Nasıl bir uygulama bu?
- Bebek masajını bir küvette yapıyoruz çünkü hepimiz doğmadan önce suyun içindeydik. Suyun içinde olmaya dair bir içgüdümüz var. Burada bebeklere, o içgüdüyü hatırlatıyoruz. Benim oğlum bir buçuk aylıkken suyun içinde çok rahattı çünkü bu onun doğasında var. Hatta yetişkin olduğunuzda bile suyun içinde yaptığınız egzersizden daha faydalı olanı yok.
- Sanırım oğlunuz için şahane bir mekan yapmak istediniz...
- Evet. Bubu Island temelde benim ve ortağımın çocuğu için yapıldı.