Kadın mimarların uluslararası alandaki başarılarına dikkat çekmek için hazırlanan Frauen in der Architektur/Mimaride Kadınlar kitabında Tabanlıoğlu Mimarlık'ın ortağı Melkan Gürsel, dünyaca ünlü 36 mimar arasında tek Türk mimar olarak yer aldı. Gürsel'le kadın mimarların sektördeki yerini ve pandeminin mimariye etkisini konuştuk.
- Mimaride Kadınlar kitabının yazarı, küratör ve sanat danışmanı Ursula Schwitalla kadın mimarların sektörde ayrımcılığa uğradıklarını söylüyor. Kitabı bir manifesto olarak nitelendiriyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Kadının özellikle yönetimde yer bulması her sektörde zor. Kadına eşit hak kazandırma yolunda 80'lerde kazanılan ivme ne yazık ki bugüne taşınamadı. Kadınlar sosyal, ekonomik bağlamda olması gerekenin çok gerisinde. Dolayısıyla, mesleğin icrası sürecinde sadece iyi ve doğru üretim yapmanın yanı sıra bu kitap gibi iletişim araçlarıyla katkı da önemli. Karakterimle mi, şansımla mı ilgili, prensip mi, doğru insanlara rastlamış olmanın avantajı mıdır bilemiyorum ancak kadın olmakla ilgili olumsuz bir mesleki deneyimim olmadı. Tabii ki biraz cesaret ve meydan okuma gerekti benim için de; nihayetinde inşaat sektörü erkek egemen bir dünya. Güçlü iletişim becerileri, işbirlikçi içgüdü, duygusal zeka kadınların en güçlü yanları olarak, mimari üretim için belki birçok meslekte olduğundan daha fazla önemli. Bu kadın karakteristiğini ustalık ve özgüvenle perçinlediğinizde ise etki, liderlik, nüfuz, kontrol kavramları etkinleşiyor.
- Başarı, ödül... Bunların sizin için anlamı nedir?
- Ödüller her zaman motivasyon kazandırır. Bir mimar için en değerli ödül zihnindekini kağıda, iki boyutlu çözümleri inşaata, yani gerçek dünyaya taşımak, hayal edileni -elle dokunulur olmanın ötesinde- yaşama katabilmek. Taksici sizin tasarladığınız yapının yanından geçerken onunla övünüyorsa, binanın kullanıcıları memnun, hatta mutluysa, mimarlığınız tescil edilmiş demektir, daha büyük bir ödül olamaz bence.
- Seyahatlerinizde otel seçerken bile tasarımına dikkat ettiğiniz doğru mu?
- Kesinlikle doğru. Dünyanın farklı coğrafyalarında, kırsalda ya da kent merkezinde, en yeni tasarlanmış yapıları kullanıcı olarak deneyimlemek de değerli benim için.
EL FRENİ ÇEKİLDİ
- Pandemi geleceğimizi şekillendiriyor. Mimaride de bu durum geçerli mi?
- Pandemi sırasında yaşam hızı dahi değişti, son
yüzyılın alametifarikası olan, alıştığımız yüksek hız
ve tempo içindeyken, tüm dünyalılar
olarak birden, neredeyse
el freniyle durduk hepimiz. Bu
süreçte, mimari için de insanların
doğayla yeniden bağlantı
kurması ve gelecekte bunu sürdürebilme
ihtimallerini yaratmak
önemli hale geldi.
- Salgın, savaş gibi olayların şehirlerin mimarisini değiştirmesine ilişkin tarihte de örnekler var...
- Tarih boyunca hastalıklar
şehirlerin tasarımı üzerinde
derin etkiler yarattılar. 19. yüzyılda,
sıtma ve koleranın temiz
hava eksikliğinden kaynaklandığı
inancı, New York'ta Central
Park'ın gerçekleşmesine vesile
oldu. Aynı şekilde, 19. yüzyılda
Londra ve Paris'te modern kanalizasyon
ve sanitasyon altyapısı
geliştirildi. Birinci Dünya Savaşı'ndan
sonra hastalık, mimariyi
modernize etti; süslemeden
kaçınan, binalarda temiz hava,
güneş ışığı ve doğayla bağlantı
kuran modernist mimarinin
iyileştirici bir ortam yaratma
yaklaşımı, sosyal amaçla bütünleşti.
Sanatoryum gibi özelleşmiş
hastaneler tasarlandı. Geniş
pencereler, balkonlar teraslar
önem kazandı. Mimari, kentsel
tasarım ve halk sağlığının kesiştiği
noktada, Covid-19 pandemisinden
alınması gereken
birinci ders küresel olarak, en
zayıf halkamızı da dahil ederek
planlama yapmamız, hareket
etmemiz gerektiği. Dünyanın
dört bir yanındaki şehirlerdeki
yoksul ve dolayısıyla kalabalık
mahallelerde yıkıcı bir etki yaratan
salgın, herkes için uygun
konut sağlama ihtiyacını şiddetle
vurguladı. Ortada bir hastalık
var, zengin ya da fakir, o sosyal
kesimden ya da bu sosyal kesimden
diye bir ayrım yapmadı.
DEMOKRATİK BİR KENT MODELİ
- Son dönemde tersine bir göç yaşıyoruz. Şehirleri tekrar çekim merkezi haline getirmek için mimari anlamda neler yapılabilir?
- Ekonomik belirsizlik nedeniyle çok sayıda genç yetişkin aile evine geri döndü, hatta büyükanne ve büyükbabalar da eve taşındı. Nesiller arası birlikte yaşamanın baskısı altında aileler sadece salgını atlatmaya çalışmakla kalmayıp, son 13-14 ayın deneyimlerine dayanarak, gelecek için yeni planlar yapmak zorunda kaldılar. Mimari de bu ihtiyaca hızla ayak uyduruyor.
Bugünün dünyasında insanlar olarak ne arıyoruz? Ilıman iklimlerin olduğu, doğayla iç içe, dış mekanlarla entegre yaşamak istiyorlar. O zaman şehirler hayalet şehirlere mi dönüşecek? Ben buna inanmıyorum. Ama şehirlerde de iyileştirmelerin yapılması lazım. Belki de bazı bina bloklarına yeşilin entegre edilmesi lazım. Bugün evden çıkmak büyük bir lüks haline geldi. O zaman şehir, sokak evden çıkmamıza değmeli.
Büyük metropollerde değil, kırsal alandaki 'özgünlüğün havasından etkilenerek' doğal yaşamı deneyimlemek isteyen zengin şehir sakinleri için değil, 'sıradan insanlar' için de bir yandan kırsalda çeşitlenen yaşam modelleri üretirken, aynı zamanda 15 dakikalık yürüme mesafesinde, kolay erişebilen, park alanları olan, imkanları artırılmış mahallerin desteklenmesiyle, daha demokratik bir kent modeli gelişecektir.
Mimar Rem Koolhas, 40 yıldır mesleğinin icrasında 'kent delisi' olarak tarif edilmesine rağmen, 75 yaşında, kariyerini yapan şeye sırt döndü ve mimarlığın geleceği hakkındaki düşüncesini kökten değiştirerek, yüzünü kırsala döndüğünü beyan etti.
AKM'NİN KÜLTÜR SOKAĞI
- Tabanlıoğlu Mimarlık olarak yeni AKM projesini yürütüyorsunuz. AKM tamamlandığında dünyadaki kültür merkezleri arasında hangi yönleriyle öne çıkacak?
- Nasıl Lincoln Center, New York'un fiili 'Amerika'nın kültürel başkenti' rolüne uygun bir merkez olarak işliyorsa, Atatürk Kültür Merkezi de hayata katıldığında, opera başta olmak üzere, sahne sanatları alanında dünya çapındaki grupların performanslarına uygun altyapısı ile küresel muadilleriyle yarışacak nitelikte olmasının yanı sıra, farklı kültür-sanat ve sosyal fonksiyonları barındıran bir kompleks olarak kamusal alanı kurgulayacak. AKM, sadece bir gösteri merkezi değil, yanında yarı açık bir kültür sokağı var. Kentle iç içe, kafe, restorandan kütüphaneye, alternatif mekanlarıyla, günün her saati yaşayan bir kültür yapısı ve erişilebilir kamusal mekanları ve alanlarıyla bir buluşma ve çekim noktası olacak. Bugünkü pandemi koşullarına yeterli cevabı verdiğini de söyleyebiliriz.
HİBRİT ÇALIŞMA MODELLERİNE GEÇİŞ
- Gelecekte ofisler nasıl şekillenecek?
- Gün ışığına, temiz havaya, özel alanlara ihtiyaç her zaman tasarımın parçasıydı, ancak günümüzde acil bir çözüm odağı olarak birinci sırada. İş hayatı dramatik bir şekilde değişiyor. Evden çalışma usulü kalıcı olmaya niyetli. Yoğun saatlerde ofise, fabrikaya, şehir merkezine gidip gelme ya da en azından yerinde çalışma günlerini azaltma gibi hibrit modeller şimdiden gelişti. Ciddi bir üretim mekanı değişikliği olmak zorunda. Ofis binalarında uygulanan tek yönlü sistemler ve sosyal mesafeli masalar gibi pandemi önlemleri yalnızca geçici olabilirken artan hijyen bilincinin devam etmesi bekleniyor. Her halükarda, pandemi öncesinde binalarda kullanılan örneğin havalandırma ve filtreleme sistemleri iç hava kalitesini sağlayacak şekilde değişecek. Teması minimize etmek üzere, sensörler sayesinde -kapılar, elektrik düğmeleri, asansör gibi sık ve ortak alanlarda- her şey daha temassız olacak. Birlikte çalışmanın getirdiği avantajlar, ürettiği sinerji her zaman değerli olacak. Dolayısıyla ofislerin yeniden organizasyonu söz konusu.
BALKONU, TERASI OLANA NE MUTLU!
- Özellikle beyaz yakalıların büyük bir bölümü ev-ofis sistemine geçti. Bu insanların evleriyle ilgili beklentilerini de etkiledi mi?
- 2020 Mart ayından bu yana ofis olarak biz de evden çalışma düzenini sürdürüyoruz. Yeni projeler bağlamında çok verimli bir dönem oldu. Zoom'un arka planında ise her birimiz kendimize bir ofis alanı icat ettik, evlerimizin uygun bulduğumuz bir köşesinde. Bu araştırmaya göre, sahip olduğumuz metrekarelerin yaklaşık yüzde 30'unun, koridorlar gibi, kullanılamaz veya sadece geçiş alanları olduğunu, 'bir tasarım mevzusu olarak' ihtiyaçtan yeniden fark ettik. Ve tabii ki açık alanlar; balkonu, terası olana ne mutlu. Ve hep söylediğim gibi tasarım insanların mutluluğu için ve sağlığı.