Deniz Özçelik, geçen yıl katıldığı Altın Güvercin Beste Yarışması'nda en iyi besteci, en iyi söz yazarı, en iyi yorumcu ve Altın Güvercin ödüllerinin hepsine birden layık görülünce gözler de kendisine çevrildi. Sözü ve müziği kendisine ait olan, Majnoon'un prodüksiyonunu yaptığı Neylerim adlı parçası yarım milyondan fazla dinlendi. Özçelik'in müzikal geçmişine baktığınızda etkilenmemek imkansız. Sahne aldığı ve çalıştığı isimler arasında Beyonce'nin saksafoncusu Tia Fuller da bulunuyor. Ünlü flamenko sanatçısı Jose Merce'nin albüm kayıtlarında yer almış, Simon Shaheen'in orkestrasında Türk Sanat Müziği eserleri seslendirmiş. Elektronik müzikte çağın besteci ve bilgisayar müziği programcılarından Prof. Dr. Richard Boulanger'la yazılım çalışmış. Özçelik, kendi bestelerini yapıyor, farklı pop ve caz ekipleriyle konserler veriyor. Ayrıca solo piyano vokal olarak da sahne alıyor. Yıllar içindeki deneyimlerini müziğine yansıtan ve özgün tarzıyla dikkat çeken müzisyenle konuştuk.
- Notalarla ve kelimelerle olan ilişkiniz çok küçük yaşlarda başlıyor değil mi?
- İlkokulda aşk şiirleri yazarken pop şarkıları bestelerdim. Küçük oyuncak orgumda melodileri kulaktan çıkarırdım. Boş vakitlerimde çoğunlukla senaryolar uydurup üstlerine şarkı söyleyip dans ederdim, hâlâ öyle aslında. 15-16 yaşlarımda gitar ve piyanom oldu. Sonra lisede piyano eğitimi almaya başladım.
- Aileniz sizi destekliyor muydu?
- Önceleri müzik istediğimi kanıtlamam için, tabiri caizse biraz gürültü yapmam gerektiyse de, bana her zaman ellerinden geldiğince destek oldular.
Başlarda müziği "Hobi olarak yaparsın" diyorlardı.
Çünkü derslerim çok iyiydi ve müzisyenlerle ilgili genel yargı seneler önce daha karamsardı. Boğaziçi Üniversitesi Elektronik Mühendisliği'ne kayıt için İstanbul'a gittiğimde, İstanbul Üniversitesi Yarı Zamanlı Müzikal Bölümü'nün giriş sınavına girmeye karar verip, son gün yetişip sınavı birincilikle kazandım. Boğaziçi mühendislikte okurken aynı zamanda Berklee College of Music'den yaz okulunda lisans için yüzde 100 burs kazanan beş kişiden biri oldum. Bunların, ailemi etkilememde biraz faydası oldu diyebilirim. Aileme şükrediyorum, arkamda oldukları ve bana sonsuz destek verdikleri için.
- Kendi tecrübenizden yola çıkarak değerlendirecek olursanız başarılı bir müzisyen olmanın ne kadarı doğal yeteneğe ne kadarı eğitime bağlı?
- Bana kalırsa, doğal yetenek dediğimiz, aslında üstüne eğildikçe, çalışıp uyguladıkça gelişen bir şey.
Eğitim bunu teşvik ettiği gibi köreltebilir de.
Yetenek dediğimiz, insanın ilgisi ve merakı ile doğru orantılı. O ikisi olunca zaten müzik yolculuğu başlıyor. Ben müzik hayatımda iki durumla da karşılaştım.
Bence bir müzisyenin başarısında müzik eğitimimin yanı sıra, konser tecrübelerinin rolü büyük.
Müzik okulları, müzik platformları, festival ve konserler; hem müzikte gelişmemizin mihenk taşları, hem de ülkece genel başarımızın artmasına sebep oluyor.
- Enstrüman çalıyorsunuz, söz yazıp beste yapıyorsunuz, şarkı söylüyorsunuz...
Müziğin birçok alanında yer almak size ne sağlıyor?
- Müthiş bir özgürlük sağlıyor Müziği tam yaşamamı, tam anlamıyla üretebilmemi sağlıyor. Hislerimi, düşüncelerimi her boyutuyla yansıtabilmek büyük bir güç aslında ve benim için bir dopamin kaynağı; ürettikçe rahatlıyorum. Şu anda 300'ün üzerinde bestem var. İngilizce ve Türkçe bir sürü farklı dillerde.
- Müzikte işbirliklerine açık bir isimsiniz.
Farklı müzisyenlerle 'güçleri birleştirmenin' sizi geliştirdiğini düşünüyor musunuz?
- Sevdiğim müzisyenlerle beraber müzik yapmak hayatımda bambaşka ufuklar açtı. Neylerim adlı şarkım, Majnoon'un prodüksiyonu, Burak Malçok'un ney solosuyla nefis bir atmosfere büründü.
Yeni çıkacak olan Bu Aşk adlı teklimiz mesela, uzun süredir beraber müzik yaptığım arkadaşım Enver Muhamedi'nin öylesine çalıp hikayesine attığı bir gitar riff'i üzerine vokal kaydedip söz yazdığımda çıktı. Türkiye dışında farklı kültürlerden insanlarla müzik yapmak da çok başka kapılar açıyor.
- Türkü yorumlamayı seviyorsunuz. Batı ağırlıklı bir eğitim görmenize rağmen türkülerle kurduğunuz o ilişkiyi nasıl anlatırsınız?
- Gaziantep'te türkülerin, halk müziğinin ve musikinin içinde büyüdüm. Eskiden beri türkü çalıp söylemeyi severim. Benim evim burası, ana dilim bu dil. Yaptığım müzik ne kadar Batı olursa olsun, pop da olsa caz da olsa kendi kültürümü içinde taşıyor. Türkü formunda besteler yapıyorum, arabesk şarkılarım da var. Kendi çapımda deyiş, gazel formlarında yazıyorum. Neylerim de bunlardan bir tanesi.
Şehitlerimiz için yazdığım ağıdım Dirilmez de öyle. Bolca, müziğin her türünden, özellikle içinde doğup büyüdüğüm kültürden besleniyorum. Dünyada o kadar çeşit farklı müzik var ki, hepsiyle uzak yakın bir şekilde ilgilenmek dağarcığımı zenginleştirir diye düşündüm. Kendi müziğime gelince, orada da caz, Türk musikisi, EDM, birçok tarzdan öğeler birleşiyor.
KUMRULARI PENCEREME ALIŞTIRDIM BANA İLHAM VERİYORLAR
- Bir gününüz nasıl geçiyor?
- Sakin geçiyor bu ara. Konserler varken bambaşkaydı.
Sürekli spor ve yoga yapıyorum. Patreon sitesinde haftalık aktif olarak müzik paylaşıyorum.
Yurt dışında yaşayan arkadaşlarımla çok görüşmeye başladım, bunu pandeminin sayılı avantajlarından biri sayabilirim. Sosyal medyada, Instagram ve YouTube'da müzik paylaşıyorum, o şekilde iletişim kurmayı seviyorum. Kendimi dinlediğim sessiz bir dönem bu. Yalnızlığa ve pandemiye bu şekilde dayanmaya çalışıyorum sanırım.
- Müzik dışında neler yapmaktan keyif alıyorsunuz?
- Çizim yapıyorum. Öyle boş dolaşmayı çok severim. Eğer hareketli günlerimdeysem bol bol dans ediyorum.
- Sizi neler besliyor, size neler ilham veriyor?
- Her şey aslında. Şu sıralar gökyüzü beni çok besliyor. Kuşları çok severim. Kumruları pencereme alıştırdım, onlar bana çok ilham veriyor.
- Boston mı, İstanbul mu, yoksa Gaziantep mi?
- Hepsinin ayrı güzellikleri var. Ama sanırım sevgisiyle kaprisiyle İstanbul en yoğun hissettiğim şehir.
- Şu sıralar en çok dinlediğiniz ilk üç şarkı nedir?
- Birkaç gündür beş şarkılık bir listeyi sürekli döndürüyorum, Coldplay-Trouble in Town, FKA Twigs-Magdalene albümünden Fallen Alien, Jakuzi- Koca Bir Saçmalık, Lous and the Yakuza-Amigo, Moses Sumney- Lonely World.
FİKRİMİZİ ÖZGÜRCE PAYLAŞMALIYIZ
- I'm an Animal adlı bir parça yaptınız koalalar için. Avustralya'da yaşanan çevre felaketinin ardından. Bir müzisyen olarak toplumsal meselelere karşı sesinizi duyurma konusunda bir sorumluluğunuz olduğunu düşünüyor musunuz?
- İnsanlık olarak birçok konuda farkındalık geliştirmeye ihtiyacımız var. Bunun için elimizde sosyal medya gibi güçlü bir araç var. Toplumsal konuları çok yönlü araştırmamız kolaylaştı. Özellikle kadına şiddet gibi hassas konularda, birilerinden duyduklarımıza inanmak yerine kendimiz araştırmalı, kendi yargılarımıza varmalıyız. Fikirlerimizi özgürce paylaşmanın, ifade hakkımızı kullanmanın bir vatandaşlık görevi olduğunu düşünüyorum.
ERTAŞ'I DİNLEYİNCE ŞAŞAKALIYORLAR
- Çalıştığınız yabancı müzisyenler Türk müziğini duyduklarında nasıl tepkiler veriyor?
- Yurt dışında Türk müziği icra ettiğimde hep yoğun bir ilgiyle karşılaştım. Özellikle komalardan ve nağmelerden çok etkileniyorlar.
Türkülere bayılıyorlar, bir de sözlerini anlasalar herhalde aşık olurlar.
Ne şanslı bana ki dünyanın her yerinden müzisyenlerle beraber müzik yapma fırsatım oldu. İranlı, Suriyeli, Mısırlı, Azeri... Müziklerimizin makam ve modlarında çok benzerlikler var, birbirimizden öğrenip birbirimize öğrettiğimizde ortak bir dil yakalamak çok kolay oluyor. İspanyol müziği zaten Türkiye'de yaygınca biliniyor, orada özellikle onlardan çok şey öğrendim, hatta ünlü flamenko sanatçısı Jose Merce'nin albüm kaydında yer alma şansı elde ettim. Türk müziğini "Dünya müzikleri" çatısı altında öğretmeye çalışan, komalarla çok ilgilenen birkaç müzisyenle çalıştım. Onlardan biri Dave Fiuczynski. Orada Erkan Oğur'u bilen çok, bazıları yakından takip ediyor. Neşet Ertaş'ı her dinlettiğim insan şaşakalıyor