Milan Kundera, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği kitabında "Ne kadar aşağılık bulursak bulalım kitsch, insanlık durumunun vazgeçilmez parçasıdır" der. Kundera'nın böyle bir şey söylemesi boşuna değil. Bir insanın, topluluğun, sınıfın estetik beğenisinin bayağı olduğunu ima etmek için kitsch kavramının kullanılmasının mazisi epey eskilere dayanıyor. Hatırlayan çıkar elbet. 80'li ve 90'lı yılların popüler sözü "Zevkler ve renkler tartışılmaz" tam da bu imalara maruz kalan insanların sığındığı bir limandı.
Bir zamanlar, hem dünyada hem Türkiye'de yüksek sanat pek önemsenir, bu kategoriye girmeyen her türlü kültür, hele hele popüler kültür aşağılanır, bu kültürleri seven insanların zevk ve beğenileri de kitch bulunurdu. Mesela arabesk tartışmalarını düşünün. 70'lerden başlayarak ta 2000'lere kadar arabesk, kitsch bulundu. Sanatçısı da dinleyici de hor görüldü.
Köprünün altından çok sular aktı. Artık kültür alanında böylesi meselelerle uğraşılmıyor. Kültür ve sanat dünyasında meseleye daha çoğulcu bir perspektiften bakılıyor. Kimse kimsenin beğenisi sorgulamıyor. Vivien Philizot'un da dediği gibi, bir Tarkovski filminin, McDonald's'tan sipariş edilen yemek eşliğinde izlendiği ya da Michelin yıldızlı bir restoranda yemek yedikten sonra karaokeye gidildiği bir dönemde yaşıyoruz. Beğenilerin subjektifliği kabul edilmiş durumda.
İşte böylesi kültürel bir zeminde Pera Müzesi'nde açılan Zevk Meselesi sergisi önemli bir kapı aralıyor. Sergi, kitsch kavramını geçmişten günümüze tekrar ele alıyor. Kitsch'in tarihsel serüveni anlatırken, üst sınıfların alt sınıfların estetik beğenilerini nasıl hor gördüğü, kullanılan sıfatlarla da ortaya çıkıyor. Mesela kitsch'i tanımlarken zevksiz, ucuz, değersiz, sığ, vasat, klişe, eğreti, kötü, sahte, popüler, süslü, çirkin gibi sıfatlar kullanılmış hep.
Ama bir de işin günümüz ayağı var. Günümüz diyorum çünkü dijital teknolojiler çağında kitsch, hiç olmadığı kadar kendine alan açabiliyor. Çekilen videoları, sosyal medyadaki paylaşımları, oyunları bir düşünün... Bir dönem kitsch bulunan ne varsa günümüz estetiğinin içinde yeniden kendine yer buluyor. Sanki yılların hıncını alırcasına.
Pera Müzesi'ndeki sergi de bu gerçeği ortaya koyuyor. Küratörlüğünü Ulya Soley'in yaptığı sergide 13 sanatçı ve kolektifin, yerleştirme, kolaj, video, fotoğraf gibi farklı alanlarda ürettiği eserleri yer alıyor. Nick Cave'in bir videosu da var sergide, Volkan Aslan'ın porselenleri, Gülsün Karamustafa'nın kumaş kolajları da... Hatta Taylan Aygün'ün koleksiyonundaki mahkumların yaptığı cezaevi işi boncuktan yapılan eşyalar da...
Zihinleri açan sergi, yüksek sanatın ve kitle ya da popüler kültürün içinde eridiği, artık modernizmin getirdiği kültürü kategorize etme, belli sınıfların estetik beğenisini dayatmadöneminin çoktan bittiğini söylüyor. Ve dijital dünyada da kitsch'in Kundera'nın dediği gibi "insanlık durumunun vazgeçilmez parçası" olarak yeniden varolduğunu.