Atıf Yılmaz, Ömer Kavur, Memduh Ün, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Ayşen Gruda, Tarık Akan, Safa Önal, Cüneyt Arkın, Ali Özgentürk, Halit Refiğ, Metin Erksan... Meslek hayatım boyunca "Hâlâ bir sinema müzemiz yok" serzenişini işittiğim sinemacılardan bazıları. Söyleşilerde, röportajlarda ya da festival sohbetlerinde söz dönüp dolaşıp Türk sinemasının tarihine gelince, sinemacılar bu görkemli tarihin gösterişli bir şekilde ortaya koyulamadığından şikayet eder ve müzesizlikten yakınırlardı. Yani bir hayaldi sinema müzesi sinemacılar için... Beyoğlu'ndaki Atlas Pasajı'nda geçen hafta açılan İstanbul Sinema Müzesi işte o hayalin gerçekleştiği yer. Geçmişten günümüze Türk sinemasının hafızasının ortaya çıktığı bir yer hem de... Sergilenen her eser, her materyal çok kıymetli. Hepsinin ayrı bir hikayesi var.
KAMERA 2010'LARDA ORTAYA ÇIKTI
Mesela, Mustafa Kemal Atatürk'ün 29 Ekim 1933 tarihinde Ankara Hipodromu'ndaki 10. Yıl Nutku'nu kayıt eden kamera, müzenin nadide parçalarından biri. Yakın zamana kadar Atatürk'ün bilinen tek hareketli ve sesli görüntüsü olduğu için, sıklıkla izlediğimiz ve hafızalarımıza kazınan bu görüntüleri kaydeden kameranın bugünlere kadar saklanması takdire şayan. Zaten kamera, Tonguç Yaşar'ın 2010'larda Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Müzesi'ne bağışlamasıyla ortaya çıkmıştı.
Kameranın bilgilendirme notunda Atatürk'ün sinemaya nasıl önem verdiği anlatılıyor. Ve ilk sinemacılarımızdan Fuat Uzkınay'ın çektiği "Zafer Yollarında" belgeselinin genişletilmesi için verdiği uğraş da. Bu belgesel için kurulan heyetteki Nurettin Baransel'e söylediği "Ben hayattayım. Milli Mücadele'ye ait bütün evrakım, kılıcım, çizmem halihazırda mevcut olduğuna göre, çağırdığınız anda bana düşen vazife ve görevi yapmadım mı? Böyle bir teklif karşısında kalsam memnuniyetle kabul eder, bir artist gibi filmde rol alır, hatıraları canlandırırdım" sözü panoya alıntılanmış.
Ömrü vefa etmediği için bu belgesel için kamera karşısına geçemiyor Mustafa Kemal Atatürk. Ama pek bilinmese de Atatürk'ün başka bir film için kamera karşısına geçmişliği var. Muhsin Ertuğrul'un yönettiği Bir Millet Uyanıyor filmi için Gazi, Çankaya Köşkü'nde yapılan çekimde sinemacıların karşısına çıkıyor.
Bu müzeye yer alacak kadar eski, sinema yazarı büyüğümüz rahmetli Erman Şener'in, 1970 basımı Kurtuluş Savaşı ve Sinemamız kitabından öğrendiğim bir olay bu. Yazayım da hikaye tamamlansın...
Aslında her şey Muhsin Ertuğrul'un yönettiği Bir Millet Uyanıyor filmi için senarist Nizamettin Nazif'in Ankara'ya gidip senaryosunu Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip aracılığıyla Atatürk'e gösterme girişimiyle başlıyor. Gazi, senaryoyu okuyor ve beğeniyor. Nazif de bu durumdan cesaret alarak el artırıyor ve Mustafa Kemal'i filme almayı teklif ediyor. Gazi teklifi kabul ediyor. Sadece o mu, İsmet İnönü ve Kazım Özalp da kabul ediyor kamera karşısına geçmeyi. Birtakım nedenlerden dolayı çekimin gerçekleşmesi öteleniyor. Sonra sinemacılar çekim için Çankaya Köşkü'ne davet ediliyor.
Gazi, Çankaya'daki buluşmada önce sinemacılardan malzemeler hakkında izahat istiyor. Sonra fon olarak oluşturulan kara bir örtünün önüne geçiyor. Devamını Nizamettin Nazif'ten okuyalım: "O günlerin milli ve beynelmilel birçok mühim mevzuuna temas eden nutkunu irada başladı. Makine rahat rahat işliyor, şefin sesi çok rahat endegistre ediliyor ve ben bu muvaffakiyetten memnun, gözlerimi o tarihi ana dikmiş, simasını doya doya seyrediyordum. Bu arada sol taraftaki bir kapının önünde bayan Afet, bir saylav (milletvekili) ve General Kazım beliriverdi. Üçü de yüksek sesle konuşuyorlardı. Atatürk'ün yüzünde ani bir değişiklik oldu, onlara dönüp seslendi: Susunuz! Film çeviriyoruz. Salona gidiniz."
'BİZ BURADA KOMEDYA MI OYNUYORUZ?'
Bu olay Atatürk'ün konsantrasyonunu bozuyor. "Bırakalım" diyor. Nizamettin Nazif'in tatlı ısrarı ile tekrar kamera çalışıyor. Bu sırada bahçıvanla birkaç kişi açık duran kapının yanında gülmeye başlıyor. Atatürk bu kez sinirleniyor ve "Ne o? Biz burada komedya mı oynuyoruz, yoksa bir devlet şefi gibi halka mütalaamızı mı bildiriyoruz. Bu ne terbiyesizliktir, bu hatanızı nasıl affetmeli? Gülmeyiniz! Çekiliniz! Yıkılınız! Gidiniz!" diye kızıyor. Nizamettin Nazif'in aktardığına göre bu olaydan sonra Atatürk sakinleşince çekimler tamamlanıyor.
EYVAH BİZE BAĞIRIYOR
Daha sonra filmler İstanbul'a gönderiliyor. Ama Nazif filmin nasıl çıktığını merak ediyor. İhsan İpekçi ile karşılaşınca, filmin akıbetini soruyor. İpekçi de katıla katıla gülerek başlıyor anlatmaya: "İstanbul'da stüdyoda film yıkandıktan sonra Nazım Hikmet'le Muhsin Ertuğrul tetkike başlamış. Ertuğrul 'Canım, makineyi hep aynı yerde tutmuşlar. Atatürk'ün simasını başka taraflardan da alsalar, olmaz mıydı?' demiş Nazım Hikmet de 'Belki reisicumhur karşısında fazla hareket yapmaktan çekinmişlerdir. Fakat ses daha iyi regle edilebilirdi' diye ona cevap vermiş. İşte bu sırada film Gazi'nin tam son hiddetine rastlar. Perdede sakin ve vakur nutkunu söyleyen reisicumhur birdenbire tavrını değiştirip 'Biz burada komedya mı oynuyoruz? Çekiliniz! Yıkılınız!' diye bağırmaya başlamış. Nazım Hikmet ve Muhsin Ertuğrul ne olduğunu kestiremeyip 'Eyvah, canlandı. Bize bağırıyor' diye can havliyle salondan dışarı fırlamış."
Vakti zamanında izlediğim Bir Millet Uyanıyor filminde Çankaya Köşkü'nde yapılan çekimler yoktu. Nerede bu kayıtlar bilene de rastlamadım. . Bulunsa müzede sergilense fena mı olur?
SUSUZ YAZ VE YOL'UN ÖDÜLLERİ KAYIP MI?
Müzenin üst katlarında Türk filmlerinin uluslararası alanda aldığı ödüllerin sergilendiği bir bölüm var. Burada Kış Uykusu'nun Altın Palmiye'si, Bal'ın Altın Aslan'ı, Pandora'nın Kutusu'nun Altın İstiridyesi, Tuncel Kurtiz'in Gümüş Ayı'sı dahil pek çok ödülün orijinalleri bulunuyor. 1980'lerden günümüze kadar önemli ödüller var. Ama Susuz Yaz'ın Altın Ayı'sı ile Yol'un Altın Palmiye'si yok. Sinemacılarla iletişime geçip onlardan geçici bir süreliğine ödülleri sergilemek için istenmiş. Bu şekilde oluşturulmuş bu ödül seçkisi. Metin Eksan ya da Susuz Yaz'ın yapımcılarından Ulvi Doğan'ın ve Yılmaz Güney'in varislerine ulaşılamamış olması ihtimal dahilinde. Ama aklıma daha fena bir şey geldi, bu ödüller duruyor mu inşallah kayıp değildir... Kayıpsa vay halimize!
YORGUN SAVAŞÇI'NIN HER ŞEYİNİ YAKAMAMIŞLAR
Halit Refiğ'in TRT için çektiği Kemal Tahir'in romanından uyarlanan, 12 Eylül askeri darbesi sonrası yakılan Yorgun Savaşçı dizisi sinema tarihimizin kara bir lekesidir. Bir dönem olay olunca bu yakılan dizinin bir kopyası bulunmuş, yayınlanmış, izleyince de niye yakıldığını anlamamıştık. Güya Kurtuluş Savaşı karşıtı bir yapım olduğu için yakılmışmış! Kim karar veriyor buna, orgeneral olduktan sonra (1974) hiç sinemaya gitmediğini gururla söyleyen Kenan Evren... Neyse ki Yorgun Savaşı'nın klaketi yakılmamış. Müzede sergileniyor...